Bu çalışmada, OKB’li hastalarda PRL düzeyleri belirlenip, değerlendirilmeye çalışılmıştır. Araştırma sonucunda OKB’li hastaların ortalama PRL düzeylerinin sağlıklı kontol grubunun ortalamasından anlamlı farklılık göstermediği bulunmuştur (OKB’li hastalar için: 11.84±6.45 mg/dL iken kontrol grubu için ise 13.92±10.89 mg/dl) (P>0.05). Sonuç olarak burada ortaya konan bulgular PRL düzeylerinin OKB’nin varlığından etkilenmediğini göstermiştir. Çalışmanın giriş bölümünde de belirtildiği gibi, bazı araştırmalarda baskılanmış prolaktin veya kortizolun D-fenfluramine, m-chlorophenylpiperazine (mCPP) ve MK-212 gibi 5-hydroxy tryptamine agonistlerine tepki verdiği gösterilmiştir. Bu bulgu OKB’nin serotonerjik postsinaptik reseptör duyarlılığıyla ilişkili olabileceğini göstermektedir
3-6. Ayrıca, fluoksetinin kortizol ve PRL salınımının 5-HT reseptör aracılı uyarılımını artırabileceği ve fluoksetin ile tedavinin OKB’li hastalarda ve major depresyonlu hastalarda merkezi serotonerjik aktiviteyi presinaptik mekanizma aracılığıyla arttırabileceği bildirilmiştir
7.
Literatürde OKB hastalarında PRL düzeylerini inceleyen kısıtlı sayıda çalışma olduğu görülmektedir 8-10. Bu çalışmalardan birinde 13 OKB hastasındaki PRL düzeylerinin sirkadyen profillerinin kontrol grubuna göre daha yüksek olduğu vurgulanmıştır 8. Diğer bir çalışmada Charney ve ark. 9, serotonin reseptör agonistleri ile indüklenen PRL yanıtını OKB hasta grubunda kontrollere göre düşük bulmuşlardır. OKB hasta grubunda PRL yanıtı ile ilgili bu sonuç yazıda, azalmış serotonin duyarlılığının OKB ile ilişkili olabileceğinin bir göstergesi olarak yorumlanmıştır. Diğer bir çalışmada ise fenfluramin ile indüklenen PRL düzeyleri OKB hasta grubunda kontrol grubuna göre oldukça düşük bulunmuş olup bu durumun klinik değişkenlerle ilişkisinin olmadığı vurgulanmıştır 10. Dolayısıyla, serotonerjik sistem, PRL ve dopamin arasında yakın bir ilişki olduğu görülmektedir. Serotonerjik sistemin OKB’nin patofizyolojisiyle ilişkili olabileceği bilgisinden hareketle, bu araştırmada PRL düzeylerinde de değişimler olabileceği düşünülmüş ancak OKB’li hastaların PRL düzeylerinde anlamlı değişimler bulunmamıştır. Bu sonucun tam nedenini bilmemekle birlikte, dopaminerjik ve serotonerjik sistemlerle PRL arasında sanıldığından daha karmaşık ilişkiler olabileceğini tahmin ediyoruz.
Bu araştırmanın bazı sınırlılıklarını bulunmaktadır. Bu araştırmanın sınırlılıkları sonuçların tüm OKB’li hastalara genellenmesini engellemektedir. Herhangi bir sonuç çıkarımı yapılmadan önce bu sınırlılıkların dikkate alınması gerekmektedir. Öncelikle, bu araştırmanın örnekleminin nispeten sınırlı olduğu düşünülebilir. İkincil olarak, her nekadar katılımcılar çalışmaya dahil edilirken ve çalışma dışında bırakılırken oldukça titiz davranılmış olunsa da, dikkatten kaçmış olan bazı faktörler de sonuçları etkilemiş olabilir. Örneğin retrospektif olarak dizayn edilen bu çalışmada, hastaların dosya bilgilerinden ulaşılamayan ve PRL düzeylerini etkileyebilecek sorunlarının olması çalışmanın sonuçlarını etkileyebilir. Bu sorunlar arasında karaciğer ve böbrek sorunları ile tanımlanmamış uyku problemeleri sayılabilir. Son olarak, bu araştırma sadece PRL’nin ölçülmesiyle basit bir tasarımla gerçekleştirilmiştir.
Sonuç olarak, çalışma bulguları OKB’li hastaların PRL değerlerinin kontrol grubundaki sağlıklı katılımcıların değerlerinden farklı olmadığını göstermektedir. Daha büyük örneklemli yeni araştırmaların gerçekleştirilmesi gerekmektedir.