COVID-19 salgını ve salgınla ilgili önlemler toplumsal yaşamın hemen her alanını önemli ölçüde etkilemiştir. COVID-19 pandemisi sırasında en fazla görünür olan, öncelikli olarak ele alınan ve kontrol edilmeye çalışılan etkiler fiziksel problemler (nefes darlığı, tat-koku hissinde bozulma, öksürük vb.) olmakla birlikte, bireyler psikososyal (ölüm korkusu, belirsizlik anksiyetesi, çaresizlik, ümitsizlik, depresyon, travma sonrası stres bozukluğu vb.) olarak da etkilenmişlerdir
13,14. Henüz yeterince kanıt olmasa da bilimsel literatürde COVID-19 hastalığının deliryum, anksiyete, uyku bozuklukları ve depresyon dahil olmak üzere zihinsel ve nörolojik belirtilerle giderek daha fazla ilişkili olduğuna dair bildirimler bulunmaktadır
15,16.
COVID-19 salgını dünya genelinde bir sağlık krizine dönüşmüştür. Salgın ile değişen günlük yaşam rutinine uyum sağlama zorluğunun yanı sıra, sağlık çalışanları da hem toplumun bir üyesi olmaları hem de ön safta ciddi risk altında çalışmaları nedeniyle yaşanan süreçten fiziksel ve psikososyal olarak etkilenmektedirler 17,18. Bu alışılmadık durumda artan aşırı iş yükü, hasta triyajı sırasında yaşanılan ahlaki ikilemler, daha önce bilmedikleri bir hastalıkla mücadele etme çabası sağlık personellerini derinden etkilemektedir 19,20. Ayrıca yakın çevresine bulaş olmaması için aylar boyunca yakınlarından ayrı kalmanın, çoğu ülkede yaşanılan koruyucu ekipman yetersizliğinin yarattığı kaos sağlık personellerinde bir tükenmişliğe sebep olabilmektedir 21. Moreno ve ark. 22 yapmış oldukları çalışmada, başta sağlık çalışanları olmak üzere, yüksek risk altında olan gruplarda salgından psikolojik etkilenmenin daha yüksek olduğuna işaret etmişlerdir. Toplum genelinde stresle ilişkili ruhsal problemlerin (depresyon, anksiyete belirtilerinin, uyku sorunlarının) arttığı kesitsel çalışmalarla bildirilmiştir 23. Yapılan başka bir çalışmada 21 sağlık çalışanlarında yüksek oranlarda uyku sorunları, anksiyete ve depresyon belirtilerinin olduğu görülmüştür.
Bu çalışmada salgın dönemi aktif görev alan sağlık çalışanlarının UŞİ düzeyi değerlendirilmiştir. UŞİ düzeyi kadınlarda erkeklere göre daha yüksektir. Daha önce yapılan çalışmalarda kadın cinsiyetinin psikolojik olarak salgından daha fazla etkilendiği belirtilmiştir 1,21. Bu etkilenmenin bir sonucu olarak da uykusuzluk sorunları daha sıklıkla görülmektedir. Genç yaş grubundaki sağlık çalışanlarında, lise düzeyinde eğitim almış kişilerde ve bekarlarda UŞİ düzeyi daha yüksektir. Fakat bu farklılıklar istatistiksel olarak anlamlı değildir. Genç gruptaki UŞİ düzeyinin mesleki tecrübenin azlığına bağlı olarak bulaş korku ve endişesinin yüksek olması ile bağlantısı olabileceğini düşünmekteyiz. Sonuçta UŞİ seviyesi kaygı düzeyi ile yakından ilişkilidir. Yüksek eğitim seviyesine sahip sağlık çalışanlarının salgını daha doğru ve kontrollü yönettikleri ve gereksiz korku ve endişeye kapılmadıkları aşikardır. Buna bağlı olarak da UŞİ düzeyi daha düşük bulunmuştur.
Çalışmaya katılan sağlık çalışanlarında UŞİ düzeyi en yüksek sekreter, teknisyen ve hemşirelerde görülmüştür. En fazla hasta sayısı ile etkileşimde olan grupta yüksek çıkması beklenen bir durumdur. Klinik sekreteri o kliniğe gelen tüm hekimlerin hastaları ile iletişim halindedir. Aynı şekilde röntgen teknisyenleri ve hemşirelerin kişi başına düşen hasta sayısı diğer sağlık çalışanlarına göre daha fazladır. Ayrıca bu gruptaki sağlık çalışanlarının yaş ortalamaları ve eğitim düzeyleri diğer gruplara göre düşüktür. COVID-19 salgını konusunda yardımcı personel diğer sağlık çalışanlarına göre daha az bilgi düzeyine sahiptirler. Bütün bu faktörler göz önüne alındığında bu gruplarda UŞİ düzeyinin yüksek olması beklenen bir durumdur.
Yurt dışına giriş çıkış yapan bireylerle teması olanlar yada temas olup olmadığını bilmeyen sağlık çalışanlarında UŞİ düzeyi daha yüksek tespit edilmiştir. Bilindiği üzere COVID-19 virüsü ilk Çin’de görülmüştür ve Çin’den tüm dünyaya hızlı bir şekilde yayılmıştır. Ülkemizde de ilk vaka yurtdışı teması olan bir kişide görülmüştü. Toplumda ve sağlık çalışanlarında yurt dışına giriş çıkış yapmış kişilerle temas öyküsü olanlarda hastalığın bulaşma korkusu daha yüksektir, ve buna bağlı olarak da UŞİ düzeyi daha yüksektir. Yapılan bir çok çalışmada 7,21,23 UŞİ düzeyi ile kaygı ve anksiyete arasında ilişki olduğu tespit edilmiştir.
COVID-19 salgınında sistemik hastalığı bulunan kişiler yüksek risk grubunda sayılmıştır. Bu gruptaki kişilerin hastalık seyri sağlıklı gruba göre daha ağır seyretmektedir. Sistemik hastalığı olan sağlık çalışanlarında UŞİ düzeyi sağlıklı gruba göre daha yüksek tespit edilmiştir. Sistemik hastalığı olan kişiler riskli grupta oldukları için COVID-19 salgınında enfekte olma korkusu daha fazla yaşamaktadırlar. Daha önce yapılan çalışmalarda da 1,24 sistemik hastalığı olan kişilerin sağlık anksiyete seviyesinin yüksek olduğu gösterilmiştir.
Çalışmada genel olarak gruplar arası UŞİ değerlerinde farklılıklar tespit edilmiştir fakat bu farklılıklar istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Bu durumun ülkemizde sağlık çalışanlarının öğrencilik yıllarından başlamak üzere yoğun bir çalışma temposu içerisinde olmaları ile ilişkili olduğunu düşünmekteyiz. Salgın öncesi de tüm sağlık çalışanları kapasitelerinin çok üstünde uzun saatler çalışmalarına devam etmektelerdi. Yoğun öğrencilik, asistanlık yıllarında 36 saate kadar uzayan nöbet programları sağlık çalışanlarında uykusuzluğa karşı direnç gelişmesine sebep olmuştur. Özetle COVID-19 salgını ile mücadelede ülkemizdeki sağlık çalışanları yoğun bir şekilde uzun saatler stres altında çalışmaya alışkın oldukları için UŞİ seviyesi açısından değerlendirildiğinde daha az etkilendiği görülmüştür. Sağlık çalışanlarına COVID-19 salgınından psikolojik olarak daha az etkilenmelerine yardımcı olmak için düzenli olarak psikoeğitim verilmesi faydalı olabilir.