Pandemiler sadece küresel çapta bir sağlık krizine değil aynı zamanda yerleşik sosyal yaşam biçimlerinin ve ekonomik yapıların bozulmasına veya yeniden dizaynına sebep olmaktadır. Özellikle, insanlarda psikososyal etkiler, hareket, seyahat ve özgürlüklerin kısıtlanması gibi toplumsal ve kültürel yapı ile birlikte, ürünlerin tedariki, üretimi ve dağıtımı aşamalarında kıtlıklar, yetersizlikler ve düşüşler sonucu ekonomik yapıyı da bozmaktadır
5.
COVID-19 pandemisinin Türkiye'de yoğun olarak yaşandığı Mart, Nisan ve Mayıs aylarında insanların tutum ve davranışlarında oluşan değişikliğin ortaya konması bu araştırmanın temel amacını oluşturmaktadır. Pandemi nedeniyle toplum üzerinde oluşan stres, endişe, panik gibi durumlar göz önünde bulundurularak, kişilerin göstermiş oldukları tutum ve davranış değişiklikleri, olaylara tahammül düzeyleri, çaresizlik ve korumacı/kollamacı olma yönüyle değerlendirilmiştir.
Araştırmada, katılımcıların %55.0'inin pandemi döneminde olaylara karşı tahammüllerinin azalış ve artış yönünde değiştiği görülmüştür. Bununla birlikte katılımcıların %77.7'sinin COVID-19'a yakalanma endişesi taşıdığı ve %52.2'sinin ise bir sağlık sorununda COVID-19'a yakalandığı şüphesi duymuştur. Kişilerin sağlığını ciddi şekilde tehdit eden bir unsurun bulunması stres, tahammülsüzlük, endişe, şüphe gibi kişiden kişiye değişebilecek derecede psikolojik durumların ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir. Araştırmada katılımcıların %84.2'si pandemi döneminde sürekli ya da bazen daha korumacı/kollamacı olduklarını belirtmişlerdir. Pandemiler sırasında en yaygın şekilde deneyimlenen duygunun kişinin kendi sağlığına ya da yakınlarının sağlığına ilişkin duyduğu kaygı olduğu belirtilmektedir 6. Pandemi dönemlerinde insanların göstermiş olduğu psikolojik reaksiyonlar değişebilmektedir. Bazı kişiler pandemilerde yaşanan strese karşı dirençli ve olaylara kayıtsız kalırken, bazıları pandemik enfensiyon gibi tehdit edici olaylarla karşı karşıya kaldıklarında oldukça stresli olmakta, korku, endişe ve duygusal bozukluklar gösterebilmektedirler. Bununla beraber insanların pandemi sonrasında içinde bulundukları psikolojik durumda değişebilmektedir. Bazı insanlar pandemi tehdidi geçtikten sonra duygusal problemlerden kurtulurken, bazıları kalıcı duygusal tepkiler gösterebilmektedirler 7. Küresel yaygınlık arttıkça, insanlar tıbbi malzemeleri biriktirmekte, kendilerini fiziksel olarak izole etmekte, sosyal etkileşimi kısıtlayarak soğuk algınlığı gibi hastalığı taklit edebilecek hafif koşullar altında bile sürekli bir sağlık kaygısı durumuna girmektedirler 8. Özellikle aşırı sağlık kaygısı olan insanlar tüm vücutlarındaki duyumlar veya bedensel değişiklikleri potansiyel hastalık belirtileri olarak görmektedirler 9.
Toplumlar, ortaya çıkan acil salgın hastalık durumlarında, bilgi için sosyal medyaya sıklıkla başvurmaktadırlar 10. Tıpkı hastalıkların kendileri gibi hastalıklarla ilgili korkular ve inanışlarda sosyal ağlar ile yayılmaktadır 9. Araştırmada katılımcılardan %72.3'ü COVID-19 pandemisinin Türkiye'de yoğun olarak yaşandığı Mart, Nisan ve Mayıs aylarında sosyal medya kullanımlarının arttığını belirtmiş ve %36.3'ü sosyal medya paylaşımlarında COVID-19 içerikli paylaşım yaptıklarını ifade etmişlerdir. Günümüzde normal yaşam koşullarında bile sosyal medya kullanımı giderek artmakta, insanlar paylaşımlar, iletişim ve eğlence amacıyla sosyal medya araçlarına yönelmektedirler. Ancak gelişen pandemi nedeniyle insanların izole olması, seyahatlerinin kısıtlanması, arkadaş, aile görüşmelerinin azalması sosyal medyaya olan ilgiyi artırmıştır. Çalışmada da bu yönde bir artışın olduğu görülmektedir. Ancak, katılımcıların %47.1'i ise COVID-19 ile ilgili sosyal medya paylaşımlarına itibar etmediklerini belirtmişlerdir. Bu duruma, Sağlık otoritelerinin Mart, Nisan ve Mayıs aylarında sosyal medyada yayınlanan gerçek dışı bilgilere itibar edilmemesi gerektiği yönündeki açıklamalarının etkisinin de olduğu düşünülmektedir. Tang ve ark. 10’nın, çalışmasında bulaşıcı hastalıklar hakkındaki You Tube videolarının yaklaşık %20-30'unun yanlış veya yanıltıcı bilgi içerdiğini belirtmektedir. Zika virüsü salgını sırasında You Tube videolarında yapılan bir çalışmada ise videoların önemli bir kısmının yanıltıcı olduğu görülmüştür 11. Sharma ve ark. 12, tarafından Zika salgını sırasındaki Facebook gönderilerinin analizi ile yapılan bir diğer çalışmada ise, yanıltıcı gönderilerin hastalık hakkında doğru ve ilgili halk sağlığı bilgileri sunan gönderilerden çok daha popüler olduğunu ortaya koymuştur. İtalya'da COVID-19 sürecinde yapılan bir çalışmada ise katılımcıların %71,80'i sosyal ağlarda yer alan bilgilerin yanlış olduğunu belirtmiştir 13.
Toplumda, panik ve endişeye neden olan inançlar ve korkular genellikle üç ana yolla yayılmaktadır. Birincisi metin veya resimler gibi medya raporları veya diğer insanlardan alınan sözlü bilgiler, söylentiler gibi bilgi aktarımı ile, ikincisi koşullandırma olayları da dahil olmak üzere doğrudan travmaya maruz kalma gibi kişisel deneyimler ile, üçüncüsü ise bazı uyaranlara tepki olarak korkmuş diğer insanlara tanık olma gibi gözlemsel öğrenmeler ile olmaktadır 9.
Araştırmada katılımcıların %56.10'u COVID-19 pandemisinin Türkiye'de yoğun olarak yaşandığı Mart, Nisan ve Mayıs aylarında gıda maddesi ve temizlik maddesi gibi ürünleri stokladıkları bulunmuştur. COVID-19'un etkilerinin yoğun olduğu ülkelerin çoğunda insanlar panik içinde marketlere gitmekte, alışverişe yönelmekte ve ihtiyaçlarının fazlası ürünler satın almaktadırlar 14,15. Türkiye'de yapılan bir çalışmada katılımcıların %33.0'ü COVID-19'un tüketim anlayışını değiştirdiği yönündeki ifadeye tamamen katıldıklarını belirtmişlerdir 16. Panik halinde satınalmaya ve stoklamaya yönelmenin bir kaç sebebi bulunmaktadır. Bunlardan ilki, insanların pandemi sürecinin belirsizliği nedeniyle günlük rutinlerinin aksamaması ve sorun yaşamak istememeleri, ikincisi, kişilerin gıda vb. malzeme stoklamaları ile kendilerini ve ailelerini koruma amacında olması, üçüncüsü ise insanların göstermiş olduğu bu türü davranışlara uymak ve sosyal baskılara ayak uydurmak şeklindedir 17. İnsanların panik ile aşırı satınalma davranışı göstermeleri, gıda tedarikini olumsuz etkilemekte, stoklamaya gücü yetmeyen ya da stoklama davranışında bulunmayan kişilerin gıda maddesi bulamama gibi durumlarla karşı karşıya kalmasına da neden olmaktadır 18. Pandeminin devam etmesiyle panik ve korkunun büyümesinin, bir süre sonra yağmacılık suçlarında artışa neden olacağı ifade edilmektedir 19. İnsanların davranışsal uygulamaları, fiziksel sağlıklarının temel belirleyicisidir ve insan davranışındaki değişiklik, hastalık morbiditesini ve erken mortaliteyi azaltmanın en etkili yoludur. Yapılan çalışmalarda üzgün olan insanların mutlu olan insanlara göre daha fazla fiziksel semptom gösterdikleri bulunmuştur 20. Araştırmada, katılımcıların %80.2'si COVID-19 pandemisinin Türkiye'de yoğun olarak yaşandığı Mart, Nisan ve Mayıs aylarında evde kalmanın her zaman ya da bazen sıkıcı olduğunu ifade etmişlerdir. Zorunlu izolasyon ya da karantina insanların ailelerinden ya da arkadaşlarından ayrı kaldığı, alışılmadık ve hoş karşılanmayan bir durum olarak görülmekte ve insanlarda özellikle savunmasız ve dezavantajlı gruplarda psikososyal sorunlara neden olduğu belirtilmektedir 21-23. Bununla birlikte katılımcıların %63.3'ü bu dönemde uyku düzeninde değişiklik olduğunu belirtmiştir. Enfeksiyon pandemileri sadece hasta insanların fiziksel sağlığını etkilememekte aynı zamanda hasta olmayan insanlarında psikolojik ve iyilik halini de etkilemektedir. Hong Kong'da yapılan bir çalışmada, Şiddetli Akut Solunum Sendromu (SARS) salgınında genel popülasyonda anksiyete, depresyon ve stress düzeyinin yükseldiği bulunmuştur 24. Anksiyete, depresyon ve stress gibi psikolojik durumlar uyku kalitesini de etkilemektedir. Kaliteli uyku bağışıklık sisteminin geliştirilmesine olanak sağlamakta ve viral enfeksiyonlara karşı vücut direncini artırmaktadır. Bu nedenle zihinsel sağlık ve uyku kalitesi, artan COVID-19 enfeksiyonu riski nedeniyle kendi kendine izole olan insan popülasyonunda önemli faktörler olarak belirtilmektedir 25.
Pandemiler sosyal yapı üzerinde büyük etkilere neden olmaktadırlar. Türkiye'de 11 Mart 2020 tarihinde ilk COVID-19 vakasının tespit edilmesinin ardından salgının önlenmesi amacıyla hızla normal yaşam olanakları sınırlandırılarak birtakım tedbirler alınmıştır. Bu tedbirler 01 Haziran 2020 tarihine kadar kontrollü bir şekilde uygulanmış ve bu tarihten itibaren aşamalı olarak kaldırılmıştır. Tedbirler kapsamında sosyal mesafe, maske kullanımı ve hijyen kurallarına uyum sağlık otoritelerince sıklıkla vurgulanmıştır. Kişisel olarak önerilen bu kuralların yanında toplumu etkileyen sokağa çıkma yasağı, seyahat yasağı gibi uygularlar da hayata geçirilmiştir. Bu uygulamalarla insanlar Mart, Nisan ve Mayıs aylarında zamanlarının çoğunluğunu evlerinde geçirmiştir. Hem tedbirler kapsamında yapılan izolasyon hem de salgının psikososyal etkisi insanlarda bazı tutum ve davranış değişikliklerinin oluşmasına sebep olmuştur. Bu araştırmada sınırlı sayıda katılımcıdan alınan bilgiler doğrultusunda bu tutum ve davranış değişikliklerinin nasıl geliştiği ortaya konmuştur. Ancak daha fazla katılımlı çalışmaların yapılması bulgulara zenginlik kazandıracaktır. Bu araştırma bulguları ve geniş katılımlı araştırmalardan elde edilecek sonuçlar ile pandemi dönemlerinde insan davranışlarına yönelik bilgi sahibi olunarak pandeminin olumsuz etkilerinin azaltılması yönünde adımlar atılabilecektir.