Bu çalışmanın ana amacı serum adiponektin düzeyinin kontrol grubu ile vaka grupları arasında ki seviyesinin karşılaştırılması ve adiponektin düzeyi ile glukoz metabolizması, T2DM ve MetS arasında ki ilişkiyi araştırmaktır. Çalışmanın ana bulgusu olarak serum adiponektin düzeyi BGT olan, MetS tanısı olan ve T2DM tanısı olan katılımcılarda kontrol grubuna nazaran daha düşük saptanmıştır.
Adipoz dokunun aktif bir endokrin organ olduğu ve adipokinler olarak bilinen hormonları salgılayarak insulin duyarlılığı, glikoz ve lipit metabolizmasında rol oynadığı bildirilmiştir 10. Adipoz dokudan aynı zamanda obezite ve MetS gibi inflamatuvar durumlarda CRP, TNF-α, IL-1β, and IL-6 gibi inflamatuar sitokinlerin salgılandığı ve bu sitokinlerin glukoz ve lipid metabolizmasında bozulmalara ve Tip 2 diyabet gelişimine neden olduğu ve adipoz dokudan salgılanan adiponektinin inflamatuvar sitokinlerin bu etkilerine karşı koruyucu özelliği olduğu bildirilmiştir. Bu nedenle adipoz dokudan salgılanan inflamatuvar sitokinlerin artışı ve adiponektin salgısının azalması glukoz metabolizmasında bozulmaya yol açtığı bildirilmiştir 11. Bu araştırmada BGT, metabolik sendromu ve tip 2 diyabet tanısı olan hasta grubunun adiponektin düzeyi kontrol grubuna nazaran daha düşük bulunmuştur. Elde edilen bulgular genel literatür verileri ile benzer olup adiponektin düzeylerinde ki azalmanın glukoz metabolizmasında bozulmalara, tip 2 diyabet ve MetS etyolojisinde rol alabileceğini düşündürmüştür. Literatür verileri adiponektinin hem glikoneogenezi hem de glikolizi baskılayarak glikoz üretimini azalttığı böylece glikoz metabolizmasında rol aldığı bildirilmiştir 12,13. Bu bulgular ışığında adiponektin seviyelerinde ki azalmanın glikoz üretimini arttıracağı ve kan şekerinde yükselmelere neden olabileceği düşünülmüştür. Bu bağlamda araştırmamızda katılımcıların açlık kan şekerleri değerlendirilmiş olup adiponektin düzeyi kontrol grubuna nazaran daha düşük olan BGT, MetS ve tip 2 diyabet gruplarında ki katılımcıların kan şekeri düzeyleri istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksek saptandı. Literatür verileri ile benzer olarak adiponektin düzeyi ile kan şekeri değerleri arasında negatif bir korelasyon olduğu saptanmıştır.
Adiponektin ile T2DM arasında ki ilişki birçok çalışmada gösterilmiştir. Katılımcıların kariyovasküler hastalık riskinin değerlendirildiği ve ortalama 10 yıl süre ile hasta takibi yapılan MONICA çalışmasında düşük adiponektin düzeylerinin Tip 2 diyabet riskini arttırdığı bildirilmiştir 14. Literatürde ki 19 çalışmanın incelendiği meta-analiz çalışmasının sonucuna göre Tip 2 diyabet riskinin düşük adiponektin düzeyleri ile güçlü ilişkisi olduğu bildirilmiştir 15. Literatür verilerinde genel kanı olarak tip 2 diyabet hastalarında adiponektin düzeyinin düşük olduğu yönünde ki veriler elde ettiğimiz bulgular ile benzerlik göstermiştir. Araştırmamızda tip 2 diyabetli hasta grubunun adiponektin düzeyi kontrol grubunda ki sağlıklı bireylerden ve diğer vaka grubunda ki katılımcılardan daha düşük saptanmıştır. Elde edilen bulgular ile literatür verileri desteklenmiştir. Elde edilen bulgular ve literatür verileri ışığında düşük adiponektin düzeyi ile tip 2 diyabet arasında ilişki olduğu düşünülmüştür.
Metabolik sağlık ile ilgili yapılan çalışmalarda metabolik sağlığın adipokinler ile yağ dokudan salgılanan sitokinler arasında ki denge ile belirlendiği bildirilmiştir. Adipokin salgısının azalıp inflamatuvar sitokin salgısında ki artışın obeziteye neden olduğu bildirilmiştir 16. İnflamatuvar sitokinlerin artması ve adipokin seviyesinde ki azalmanın endotelyal disfonksiyon, glikoz ve lipid metabolizmasında bozulma obezite ve insulin direncine neden olduğu bildirilmiştir. Tüm bu negatif etkilerin sonucu adipokinlerde azalma ve inflamatuvar sitokin artışının MetS riskini, insidans ve prevalansını arttırdığı bildirilmiştir 17,18. Literatürde metabolik sendromlu hasta grubu ile sağlıklı grup arasında ki adiponektin düzeylerinin karşılaştırıldığı 4 ayrı çalışma metabolik sendromda adiponektin düzeylerinin kontrol grubuna nazaran daha düşük olduğu bildirilmiştir 19-21. Tüm bu veriler ışığında metabolik sendromlu katılımcılarda adiponektin düzeylerinin düşük olması beklenen bir bulgudur. Bu bağlamda yapılan bu araştırmada metabolik sendromlu katılımcılar ile kontrol grubu arasında ki adiponektin düzeyleri karşılaştırılmıştır ve beklenen şekilde literatür ile uyumlu olarak metabolik sendromlu hasta grubunda adiponektin düzeyleri düşük saptanmıştır.
Yapılan bu araştırma ve literatür verileri düşük adiponektin düzeylerinin metabolik sendrom, bozulmuş glukoz metabolizması ve tip 2 diyabet ile ilişkili olduğunu göstermiştir. Adiponektinin glukoz ve lipid metabolizması üzerinde insulin direncini azaltıcı, obeziteyi önleyici, insulin duyarlılığını arttırıcı ve özellikle HDL seviyelerini arttırarak etki ettiği bildirilmiştir 11. Tüm bu etkiler ışığında adiponektin düzeyinde ki azalma olduğunda artmış lipid ve glukoz düzeyleri, obezitede artış dolayısıyla bel çevresi ve vücut kitle indeksinde artış beklenen bir bulgudur. Ntzouvani ve ark yaptıkları çalışmada trigliserit, bel çevresi, vücut kitle indeksi ve kan basıncı ile adiponektin seviyeleri arasında istatistiksel anlamlı ve negatif bir korelasyon olduğunu bildirmiştir 19. Aynı çalışmada adiponektin seviyeleri azaldıkça HDL seviyelerinin de azaldığı bildirilmiştir. Araştırmamızda adiponektin seviyesi yüksek olan kontrol grubunda ki katılımcıların glukoz, LDL,VLDL,trigliserit, VKI, kan basıncı değerleri literatür ile uyumlu olarak metabolik sendrom, tip 2 diyabet ve BGT olan ve adiponektin değeri daha düşük olan vaka gruplarına nazaran daha düşük saptanmıştır. Yapılan bu araştırmada adiponektin düzeyleri ile glukoz, lipid, bel çevresi, VKI ve kan basınçları arasında literatür ile uyumlu olarak negatif ve istatistiksel anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Yapılan bu araştırmada HDL ile adipokin arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki saptanmış ve yine literatür bulguları desteklenmiştir 11,17-19.
Mevcut çalışmanın bazı kısıtlılıkları mevcuttur. Çalışmanın ilk kısıtlılığının kesitsel tasarımı olduğu söylenebilir. Çalışma dizayn edilirken ve örneklem seçimi yapılır iken cinsiyet ve yaş olarak grupların homojen olmasına dikkat edilmiştir. Fakat çalışmanın bir diğer kısıtlılığı olan katılımcı sayısının azlığı katılımcıların dar bir yaş aralığında kümelenmesine neden olmuştur. Bu nedenle çalışmanın geniş bir yaş aralığını yansıtamaması ve denek sayısının az olması diğer kısıtlılıklarımız olarak gösterilebilir. Tüm kısıtlılıklarına rağmen mevcut çalışmanın 4 farklı vaka grubu ve bir kontrol grubu ile yürütülmesi araştırmanın güçlü yanlarından birisidir. Araştırmada adiponektinin hem hastalıklar üzerinde ki etkisi hem de biyokimyasal parametreler ve demografik veriler ile karşılaştırılması adiponektinin sağlık üzerinde ki etkisinin anlaşılmasına katkı sağlayabileceği kanaatindeyiz.
Sonuç olarak; yağ dokudan salgılanan adiponektinin BGT, MetS ve Tip 2 diyabet ile ilişkili olduğu saptanmıştır. Adiponektin seviyelerinde ki azalmanın bireylerde artmış lipid, glukoz, kan basıncı ile ilişkili olduğu ve bel çevresi ve obezite artışına neden olduğu düşünülmüştür. Günümüzde önemli bir sağlık sorunu olan MetS ve tip 2 diyabet gelişiminin altında yatan nedenlerden birisinin adipoz dokudan salgılanan adipokinler olabileceği düşünülmüştür. İleride yapılacak çalışmalar ile adiponektinin MetS ve tip 2 diayebet etyolojisinde ki rollerini daha geniş çalışmalar ile araştırılarak hem hastalık oluşumunun azaltılması hem de yeni tedavi seçenekleri geliştirilebileceği kanaatindeyiz.