[ Ana Sayfa | Editörler | Danışma Kurulu | Dergi Hakkında | İçindekiler | Arşiv | Yayın Arama | Yazarlara Bilgi | E-Posta ]
Fırat Üniversitesi Sağlık Bilimleri Tıp Dergisi
2004, Cilt 18, Sayı 3, Sayfa(lar) 191-198
[ Özet ] [ PDF ] [ Benzer Makaleler ] [ Editöre E-Posta ]
KISA BARSAK SENDROMU
Koray TOPGÜL, B. Bülent GÜNGÖR, A. Ziya ANADOL, Mete KESİM
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Samsun – TÜRKİYE
Anahtar Kelimeler: Kısa Barsak Sendromu.
Özet
Kısa Barsak Sendromu (KBS), çeşitli sebeplerle intestinal iskemiye maruz kalmış ve barsak kanlanmasının geri dönüşsüz bir şekilde bozulmuş olduğu hastalarda ortaya çıkan klinik bir durumdur. Bu sendrom, hastada kalan/bırakılan barsak uzunluğunun metrik ya da yüzde olarak ifadesiyle değişik şekillerde tanımlanabilmektedir. Fakat KBS’nun asıl önemi, geride kalan barsak miktarından çok, kalan barsak segmentinin fonksiyone olup olmaması ve barsak eksikliğinin neden olduğu kısa ve uzun dönem komplikasyonlardır. Besin emiliminin yetersiz olmasının yol açtığı malnutrisyon, vitamin eksiklikleri, çocuklarda gelişme geriliği, sıvı emilimindeki bozukluğun yol açtığı dehidratasyon ve bu hastalardaki enfeksiyöz komplikasyonlara yatkınlık, KBS’nun uzun ve kısa dönem sonuçlarının ilk akla gelenleridir.

Tedavisinin zor, uzun süreli ve pahalı olması, multidisipliner yaklaşımın gerektimesi ve çeşitli tedavi yöntemlerinin kendilerine has istenmeyen etkileri, bu sendroma yıllardır gösterilen özel ilginin diğer nedenleridir. Medikal ve cerrahi tedavi seçeneklerinden hiçbirinin en doğru ve en etkin yöntem olarak seçilememesi, Kısa Barsak Sendromu’nda tedavi amaçlı yeni yöntemlerin halen araştırılmasına neden olmaktadır.

Bu derleme, KBS’nun oluşumu, sonuçları ve tedavi seçenekleri konusunda bugün itibarıyla elimizde bulunan bilgiyi toplu halde sunmayı amaçlamaktadır.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Kaynaklar
  • Giriş
    Kısa barsak sendromu (KBS) geniş intestinal rezeksiyonu takiben gelişen malabsorbsiyon ve buna bağlı malnütrisyonla karakterize klinik bir durumdur. Yenilen besinler geride kalan emilim yüzeyi yetersiz olduğu için emilememekte ve diyarenin de eşlik etmesiyle gastrointestinal yoldan yoğun besin, sıvı ve elektrolit kaybı gelişmektedir. Ayrıca geniş rezeksiyon sonrası intestinal permeabilite artmakta, bu da bakteriyel translokasyon ve sepsise zemin hazırlamaktadır. İnce barsakların bu bariyer fonksiyonu yanında yoğun lenfoid doku içerdiği (gut-associated lymphoid tissue=GALT) ve bağışıklık sisteminde temel bir rolü olduğu da önemli bir gerçektir. 1,2

    Yetişkinlerde geniş rezeksiyonun sıklıkla nedeni mezenterik infarkt, Crohn hastalığı, travma ya da radyasyon enteriti iken, pediatrik grupta nekrotizan enterokolit, intestinal atrezi, gastroşizis gibi hastalıklardır. 3,4 Yetişkinlerde ince barsakların %75 veya daha fazlasının rezeke edilmesi ve geride kalan barsak uzunluğunun 70-100 cm olması durumunda enteral otonomi kaybolur ve dolayısıyla uzun süreli total parenteral beslenme (TPB) zorunluluğu doğar. Parenteral nutrisyondaki ilerlemeler göz ardı edilemese de, tekrarlayan kateter sepsisleri, parenteral nutrisyona bağlı karaciğer hastalığı gibi ciddi ve ölümcül komplikasyonlar hala görülmektedir.5,6 Ayrıca TPB hem pahalı hem de hastanın yaşam konforunu olumsuz etkileyen, sonu belli olmayan bir yoldur . Ancak hayat kurtarıcı özelliği ile hekime ve hastaya zaman kazandırabilir ve değişik tedavi modalitelerinin denenmesine fırsat verebilir. Bir kısım hasta ise ne yazık ki ömür boyu TPB ile hayatını sürdürmek zorunda kalmaktadır. Hastaların TPB ile de olsa yaşama şansları olduğu unutulmamalı, özellikle mezenterik infarktlı hastalarda yaygın nekroz olsa bile bu segment rezeke edilerek hastaya bu şans tanınmalıdır.

    Burada doğal olarak önemli bir sorun akla gelmektedir: Geriye kalan barsak ne kadar olmalı ya da olabilmelidir? Kalan barsak miktarı neye göre hesaplanmalıdır? Geriye kalan barsak miktarı mutlak değer olan santimetre olarak hesaplanmalı, yüzde hesabı gibi relatif bir değer kullanılmamalıdır. Cerrah, Treitz ligamentinden itibaren barsağın antimezenterik tarafı boyunca hafif bir gerginlikte kalan barsağın ölçümünü yapmalıdır. Eğer kolon rezeksiyonu gerekli olduysa, kalan kolonun miktarı yüzde olarak hesaplanıp kayıt edilmelidir. Geride kalan ince barsak miktarı ve kalan kolon uzunluğu, özellikle de ileoçekal valvin varlığı ya da yokluğu, daha sonra planlanacak tedavi stratejisinde çok önemlidir. Eğer ileoçekal valv kurtulmuşsa transit zamanı uzayacak ve bunun, emilimin artması açısından pozitif etkisi olacaktır.

    Klinik Evreler

    Masif intestinal rezeksiyonu takiben hastaların geçirdiği 3 klinik evre vardır:

    Evre I : Rezeksiyonu takiben sıvı ve elektrolit kaybıyla giden bu ilk evre (perioperatif akut dönem) yaklaşık 1-3 ay süren ve yavaş yavaş adaptasyonun geliştiği bir evredir. Oral gıda alımı sıklıkla mümkün olmadığı için TPB’ye bağımlıdır. Şiddetli diyare görülür. Bunun yanında bu dönemde fistül, apse gelişimi, tekrarlayan nekrozlar nedeniyle reeksplorasyon ya da kalan barsağın veya anastomozun değerlendirilmesi için ikinci bakı (second-look) ameliyatı yapılması gerekebilir.

    Evre II : Adaptasyonun daha belirginleştiği, TPB’ye ek olarak oral beslenmenin de başlandığı evredir (subakut dönem). Enteral beslenmeye geçiş genellikle sorunlu olur. Bulantı-kusma ve diareye sık rastlanır. Bulantı için en iyi tedavi, hastayı sık aralıklarla az ve yağdan fakir besinlerle beslemektir. Oral alım zaman ve toleransa göre yavaş yavaş arttırılmalıdır. Lomotil veya Codein sülfat gibi antiperistaltik ajanlar yemeklerden kısa bir süre önce verilerek tedaviye eklenebilir. Üç ay civarında sürmesi beklenen bu evrede hastanın yaşı ve yandaş hastalıklarının olup olmaması prognozu en çok etkileyen faktörlerdir. İleri yaşta olan, kardiyovasküler (ateroskleroz) hastalığı olan, zeminde kanseri olan hastalar ciddi risk içerirler. Eğer yandaş hastalık yoksa sonuçların tartışılacağı zemin kalan barsağın uzunluğu ve anatomisidir. Tablo 1’de kolonik devamlılık ve kalan ince barsak miktarına göre KBS’lu hastaların uzun dönem tedavi planlamalarının değerlendirilmesi sunulmuştur.7


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Tablo 1: KBS’lu hastalarda uzun dönem tedavi planlaması. 7

    Evre III: İntestinal adaptasyonun maksimum olduğu dönemdir (kronik dönem). Birkaç aydan birkaç yıla kadar sürebilir. Bazı hastalar tamamen oral beslenmeye geçebilirken, bazı hastalar ise kalıcı olarak TPB’ye bağımlı olabilir. Burada dikkat edilmesi gereken, mümkünse iştahı kesici etkisi olan TPB’yi ek olarak vermek ve oral beslenmeye geçebilmektir. Hastalarda ekstra hidrasyon gerekebilir. TPB’nin haftada 3-6 gece uygulanması gibi alternatif yaklaşımlar denenebilir.

    İntestinal Adaptasyon

    Klinik evreleri belirtirken karşımıza çıkan bu kavram en az geride kalan barsak miktarı kadar kilit bir olaydır. Geride kalan barsağın tüm katlarının katıldığı uzama, genişleme, kalınlaşma ile giden kompensatuar bir mekanizmadır. Hem epitelyal hücre proliferasyonunda artış hem de villuslara hücre migrasyonundaki artış, villusların uzaması ve daha derin kriptlerdeki hücresel artışa neden olur. Bu villöz hiperplazi mukozal hücre kitlesinin ve içindeki DNA, RNA ve protein içeriğinin artmasıyla karakterizedir.8,9

    Adaptasyonu stimüle eden faktörleri üç grupta inceleyebiliriz:

    1. Pankreatiko-biliyer salgılar
    2. Beslenme dışı faktörler
    3. Beslenmeye ait faktörler

    Pankreatiko-biliyer Sıvıların Rolü: Masif intestinal rezeksiyon, hayvanlarda sindirim enzimleri ve sıvılarının artmasıyla sonuçlanan hiperfajiye neden olur.10,11

    Beslenme Dışı Faktörlerin Rolü: Mukozal proliferasyonda hormonların rolü olduğu bilinmekle beraber mekanizması henüz tamamen anlaşılamamıştır.10 Hayvanlarda intestinal rezeksiyonu takiben plazma enteroglukagonunun arttığı, villöz hiperplaziye neden olduğu, büyüme hormonunun gastrointestinal hipertrofiye yol açtığı bildirilmiştir. 12-16 Büyüme hormonunun barsak gelişimi ve fonksiyonunda önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Büyüme hormonunun anabolik etkilerinden bir çoğu insülin benzeri büyüme faktörü-I (insülin-like growth factor-I) salınımı ile olur. İnsülin benzeri büyüme faktörü-I reseptörlerine gastrointestinal sistemin tüm segmentlerinde bulunmaktadır. 17 İnsanlarda kısa barsak sendromunda yalnızca düşük doz büyüme hormonu uygulaması ile gastrointestinal emilim kapasitesinde belirgin artış olmaksızın vücut ağırlığında artış belirlenmiştir. 18 Büyüme hormonu aynı zamanda glutamin ve modifiye diyetle birlikte kullanılmış ancak çelişkili sonuçlar elde edilmiştir. 19,20 Mayo Klinik’te yapılmış prospektif randomize bir çalışmada; büyüme hormonu verilmesiyle ince barsak morfolojisinde, gaita ile olan kayıplarda ve makronütrient emiliminde anlamlı bir iyileşme gözlenmemiş, geçici olarak vücut ağırlığında artış, elektrolit emiliminde anlamlı artış, gastrik boşalmada gecikme saptanmıştır. 21

    İnsüline benzer büyüme faktörü 1 ve 2, karaciğerde ve lokal olarak ince barsakta sentezlenmektedir. Her ikisi de organ rejenerasyonunun önemli regülatörleridir. İn-vitro olarak IGF-1 insan duodenum mukozasında kript hücrelerinin proliferasyonunu stimüle eder. 22 Epidermal büyüme faktörü (EGF) duodenumda Brunner glandları ve tükrük bezleri tarafından salgılanır. İnce barsak mukozasında da epidermal büyüme faktörü reseptörleri saptanmıştır. 23,24 EGF verilmesi ile belirgin trofik etki elde edilmiştir. 25 Hayvanlarda EGF verilmesini takiben barsak adaptasyonunda artış gözlenmiştir. 26 Bu nedenlerden dolayı EGF, kısa barsak sendromunun tedavisinde yararlı olacağı düşünülebilir.

    Beslenme Faktörlerinin Rolü: Enteral nütrisyonun üç önemli yönü intestinal adaptasyonda önemli rol oynar 12 : a) barsak lümeninde gıda varlığı, b) diyetin kompleks oluşu, c) spesifik beslenme ürünleri.

    Barsak lümeninde gıda varlığı: Mukozal proliferasyon barsak lümenindeki gıda varlığı ile doğrudan ilişkilidir. Hiperfaji sonucu epitel hücre yenilenmesi ve ince barsak kitlesinde artış görülürken, açlık ve total parenteral beslenmeye bağlı olarak ince barsaklarda hipoplazi belirlenmiştir.27 Bu nedenlerden dolayı erken enteral beslenmeye yönelim ortaya çıkmıştır. Erken enteral beslenme, mukozal gelişimin potent stimulatörü olarak fonksiyon görürse maksimum barsak adaptasyonu sağlanabilir. 28

    Diyetin kompleks oluşu: Çoğunlukla kısa barsak sendromunda elemental diyet kullanılır. Elemental diyetin sindirim gereksinimi daha az olup kısa uzunluktaki barsaklar tarafından abzorbe edilebilir. 29 Ancak özellikle erişkin hastalarda yapılan birçok çalışmada elemental diyetlerin barsak adaptasyonu üzerinde yararlı etkisi olmadığı izlenmiştir. 30

    Spesifik beslenme ürünleri: Ratlarda yapılan çalışmalarda, uzun zincirli yağ asitlerinin barsak mukoza gelişimi için güçlü bir uyarıcı olduğu gösterilmiştir 31 Serbest yağ asitleri de önemli ölçüde adaptasyona katkı sağlarken 32 , orta zincirli yağ asitleri için aynı oranda adaptasyona yol açtıklarını söyleyemeyiz. 33 Pektin ve soya gibi polisakkaritler ratlarda masif barsak rezeksiyonu sonrası adaptif yanıtta artışa yol açmışlardır. 34 Bu lifli ürünler, barsak transit zamanında uzamaya yol açarak barsak mukozası ile daha uzun süreli besin teması sağlar. Dolayısıyla pankreas salgıları, enteroglukagon ve barsak kan akımında artışa neden olur. 35 Ayrıca diyetteki karbonhidratlar ve lifli polisakkarit ürünler insan kolonunda anaerobik fermentasyonla kısa zincirli yağ asitlerine dönüştürülür. Kısa zincirli yağ asitlerinin de barsak adaptasyonunda uyarıcı etkisi vardır. 36 Arginin, üre ve protein sentezinde önemli rol oynarken poliamin ve nitrik oksit prekürsörü olarak, putresin, spermidin ve spermin gibi poliaminler de normal ve adaptif mukoza gelişiminde modulatör olarak yer alırlar. 37 Arginin metaboliti nitrik oksit , barsak geçirgenliğini ve dolayısıyla bakteriyel translokasyonu azaltmada önemli rol oynar. 38 Argininin parenteral uygulandığı masif barsak rezeksiyonu yapılmış ratlarda barsak geçirgenliğinde dramatik azalma kaydedilmiştir. 39 Buradan hareketle, kısa barsaklı hastalarda parenteral arginin uygulamasıyla sepsis ve karaciğer yetmezliğinin önüne geçilebileceği düşünülmektedir. Bir başka amino asit, glutamin, de barsak adaptasyonu ve hücre proliferasyonunu sağlar, enterosit enerji gereksiniminin büyük kısmını karşılar. 40 Hayvan modellerinde standart total parenteral beslenmeye glutamin ilave edildiğinde barsak atrofisinin önüne geçildiği ve barsak adaptasyonunda artış olduğu gözlenmiştir. 41 Enteral glutamin veriliğinde bu parametrelerde olumlu gelişme saptanmamıştır. 42

    Büyüme Hormonu, Enteral Glutamin ve Modifiye Diyet Kombinasyonu

    Byrne ve arkadaşları, kısa barsak sendromu olan 47 erişkin hastada bir haftalık kontrol süresini takiben 3 haftalık glutamin, yüksek oranda karbonhidrat ve düşük oranda yağ içeren diyet uygulamışlardır. 43 Sonuçta besin emiliminde artış, gaita miktarında azalma ve total parenteral nütrisyon (TPN) gereksiniminde azalma olduğunu belirtmişlerdir. Beş yıllık takipte hastaların % 40’ında halen TPN gereksinimi olmadığı bildirilmiştir. Büyüme hormonu ile glutamin kombinasyonunun ratlarda barsak adaptasyonunu özellikle arttırıcı bir etkisi bulunamamıştır. 44 Byrne’ın çalışmasında yüksek karbonhidrat - düşük yağ içeren modifiye diyetin kolonu salim olan kısa barsaklı hastalarda kısa zincirli yağ asidi oluşumu için substrat olduğu ve kolon bakterileri tarafından kalori deposu olarak kullanıldığı belirlenmiştir. 45 Bu sonuçlara göre intestinal adaptasyonda daha çok modifiye diyetin etkili olduğu söylenebilir.

    Glutamin ve Argininin Metabolik Önemi:

    Gastrointestinal sistem glutamini primer enerji kaynağı olarak kullanır. 46 Glutamin yıkımı sonucu açığa çıkan nitrojen ürünleri karaciğerde üre sentezi ve glukoneogenezde yer alır. 47 Glutaminin bir başka yıkım ürünü olan sitrülin, böbreklerde arginin sentezinde kullanılır. Arginin de üre ve protein sentezinde önemli rol oynar, poliaminler ve nitrik oksitin prekürsörüdür. 48 Arginin aynı zamanda makrofajlar ve T hücreleri üzerine spesifik stimülan etkiye sahiptir. 49 Cren, arteriyel sitrülin düzeylerinin fonksiyonel abzorptif barsak uzunluğunun belirleyicisi olduğunu, geçici barsak yetmezliğinden kalıcı barsak yetmezliğine geçişi belirlemede bir indikatör olabileceğini ileri sürmüştür. 50 Tablo 2’de KBS’da görülen genel sorunlar ve çözümleri verilmiştir. 51


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Tablo 2: KBS’nda sorunlar ve çözümleri. 51

    Kısa barsak sendromunda cerrahi rehabilitasyon

    Kısa barsak sendromunda cerrahinin amacı, barsak devamlılığını sağlamak, barsak uzunluğunu arttırmak, obstrüksiyonu gidermek, dilate segmentleri inceltmek ve barsak geçiş zamanını uzatmaktır. Uygulanan cerrahinin tipi, kalan barsak uzunluğu ve çapına, barsak fonksiyonuna, barsak komplikasyonlarının varlığına ve nütrisyonel destek durumuna göre belirlenir. 52

    Barsak devamlılığının sağlanması: İleoçekal valf mevcut olduğunda, kısa zincirli yağ asitlerinden enerji sağlayarak abzorpsiyon ve geçiş zamanını uzatma görevini kolon üstlenir. Ancak abzorbe olmayan safra asitleri sekretuar diareye neden olur. Şiddetli malabzorpsiyon ve diareye bağlı olarak perianal komplikasyonlar ve diyet kısıtlama zorunluluğu ortaya çıkar. Serbest oksalat kolondan emildiği için üriner sistemde kalsiyum oksalat taşları oluşabilir. Bu nedenlerden dolayı stomaların kapatılması ve barsak devamlılığının sağlanması kararının kalan barsak uzunluğu ve hastanın genel durumuna göre verilmesi uygundur.

    Barsak obstrüksiyonu ve dismotilitenin ortadan kaldırılması: Anastomoz darlıkları, adhezyonlar, altta yatan hastalığa bağlı striktürler ya da fistüller nedeniyle striktüroplasti, serozal yama uygulaması gibi yöntemlerle barsak uzunluğu korunmaya çalışılır. Rezeksiyon kaçınılmaz olduğunda mümkün olduğunca sınırlı yapılmalı, kör loop oluşumunu engellemek ve fonksiyonel uzunluğu maksimum tutmak için uç-uca anastomozlar tercih edilmelidir.

    Kısa barsak sendromunda kronik parsiyel obstruksiyon ya da barsak adaptasyonuna sekonder olarak barsak dilatasyonu görülebilir. Bu duruma bağlı olarak staz, bakteriyel çoğalma, malabzorpsiyon ve fonksiyonel dismotilite gelişebilir. Devamlı sütür tekniği ile barsağın imbrikasyonu sonucu barsak lumeninde daralma sağlanabilir. Longitudinal transeksiyon ile beraber antimesenterik kenar boyunca barsak eksizyonu alternatif bir tekniktir. Eksizyon el ile ya da stapler kullanarak yapılabilir. Daha önce yanyana anastomoz yapılan bölgelere bağlı oluşan kör segmentlerin rezeksiyonu yapılabilir, ancak öncelikle barsak uzunluğunun korunmasına özen gösterilmelidir. Hastaların % 90'ında bu yaklaşımlarla klinik iyileşme sağlanmaktadır.

    Barsak Uzatma Ameliyatları: Barsak uzatma operasyonları ile motilite artışı ve stazda azalma ile birlikte transit zamanının uzaması sonucu abzorpsiyon artışı sağlanabilmektedir. Ancak proksimal ince barsakta motor harabiyet ve barsak rezeksiyonuna olan normal hormonal yanıttaki değişim olumsuz özellik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bianchi tekniğiyle dilate barsak segmentinden hazırlanan iki ayrı paralel longitudinal segmentin uc-uca anastomozu ile çapı yarı yarıya daraltılmış ve boyu iki kat uzatılmış bir barsak segmenti elde etmek mümkündür. 53 Bu yöntemin yeni bir alternatifi ise seri transvers enteroplasti yöntemidir (Resim 1). 54 Bu yöntemde karşıt yönlerden lineer staplerin seri transvers uygulamalarıyla barsak mezenterik ve antimezenterik kısımlardan kesilip her iki kesik kısım kendi üzerine kapatılarak Bianchi yöntemine benzer şekilde barsakta daraltma ve uzatma sağlanmış olur. Sonuçta postoperatif dönemde uzun süreli ileus hali oluşmasına karşın hastaların % 90’ında abzorpsiyon kapasitesi ve nütrisyonel statüde iyileşme gözlenmiştir. Fakat uzun dönem sonuçlara bakıldığında hastaların yalnızca % 50’sinde 10 yıllık takip sonucunda belirgin yarar elde edildiği saptanmıştır. Bianchi operasyonu uygulanan hastaların %’20 sinde barsak nekrozu, anastomoz kaçağı, fistül ya da obstrüksiyon gibi komplikasyonlarla karşılaşılmıştır. Barsakta longitudinal transeksiyonun uygulanabilmesi için barsağın vasküler anatomisinin uygun, lümen çapının en az 4 cm olması gereklidir.


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Resim 1: Seri transvers enterosplasti (STEP) 54

    Barsak Transit Zamanını Uzatıcı Ameliyatlar: Barsak segmentlerinin ters çevrilmesi, kolon interpozisyonu ve yapay sfinkter oluşturulması, transit zamanını uzatma amacıyla uygulanır.

    Barsak segmentlerinin ters çevrilmesi en sık uygulanan yöntemdir. Bu yöntemle antiperistaltik segment oluşturulur. Myoelektrik ve hormonal etkilerle transit zamanında uzama sağlanır. Ters çevrilen segment, geride kalan barsağın mümkün olduğunca distalinde olmalıdır. Deneysel çalışma sonuçlarına göre antiperistaltik segmentler barsak transit zamanını uzatırken emilimi arttırmakta, kilo kaybını azaltmakta ve barsak rezeksiyonu sonrası sağkalımı uzatmaktadır. Elliden fazla olgu bildirilmiş olup, ters çevrilen segment yetişkinlerde 10 cm, çocuklarda 3 cm dir. Transit zamanında uzama ve abzorpsiyon artışında % 50 ile 80 arasında başarı sağlandığı bildirilmiştir. Komplikasyon olarak geçici obstruktif semptomlar ve anastomoz kaçakları gözlenmiştir. Çok az hastada uzun dönem yararlar sağlandığı bildirilmiştir.

    Kolon interpozisyonu izoperistaltik ya da antiperistaltik olarak uygulanabilir. İzoperistaltik kolon segmenti proksimal ince barsakta, anizoperistaltik kolon segmenti distal ince barsakta kullanılır. Bu kolon segmentleri, motiliteyi azaltmakla birlikte su, elektrolit ve besin abzorpsiyonunu arttırarak katkı sağlamaktadır. Kolon interpozisyonunun literatürde 12 çocuk hastada uygulandığı rapor edilmiştir. Onbir hastada izoperistaltik segment uygulanmış olup segment uzunluğu 8 ile 24 cm arasında değişmektedir. Hastaların yarısında klinik iyileşme gözlenmiştir.

    Barsak valfleri ve sfinkterleri oluşturarak kısa barsaklı hastalarda kısmi mekanik obstruksiyon ile transit zamanı uzatılması, kolon içeriğinin ince barsağa reflüsünün engellenmesi amaçlanmaktadır. En sık uygulanan teknik, intraluminal basıncı arttırmak için kısa segment intussussepsiyon oluşturulmasıdır. Retrograd valflerin en az 2 cm, prolabe antegrad valflerin en az 4 cm uzunluğunda olması gerekir. Bu yöntemin uygulandığı hastaların 2/3 ünde transit zamanında uzama kaydedilmiştir.

    Kısa barsaklı hastalarda transit zamanını uzatıcı ameliyatlarda yeterli klinik deneyim olmaması ve sonuçlarında belirsizlikler olması nedeniyle hasta seçiminde titizlik gerekmektedir. Geriye yeterli uzunlukta barsak bırakılması ve preoperatif olarak transit zamanının hızlı olduğunun kanıtlanması tedavinin başarısı açısından önemlidir. 55

    İnce Barsak Transplantasyonu (Tx): 1980’lerin sonu ile 1990’ların başında immünsupressif tedavilerin gelişimine paralel olarak ince barsak allotransplantasyonunda deneyim kazanılmıştır. Birçok başarılı sonuçların alındığını belirten çalışmalar olsa da 56, etkili immünsupressif tedavilere rağmen ince barsak transplantasyonu henüz standart tedavi olamamıştır. Düşük doz immünsupresyon sonucu akut ya da kronik rejeksiyon ortaya çıkmaktadır. Akut rejeksiyonda diare, kilo kaybı ve endoskopik olarak mukozal destrüksiyon görülür. Akut rejeksiyonda immünsupressif tedavinin dozu arttırılarak sorun çözülebilmektedir. Ancak kronik rejeksiyonda mukozal değişim klinik semptomlar ortaya çıktıktan sonra oluştuğu için erken teşhisi zordur. 57 Barsak rejeksiyonunun böbrek transplantasyonundaki serum kreatinin değeri gibi belirleyici laboratuar parametreleri yoktur. Hastaların kronik immünsupressif tedavi altında ölümcül enfeksiyonlar nedeniyle mortalitesi söz konusudur. Çocuklarda uzun süreli immünsupressif tedavilere bağlı lenfoproliferatif hastalıklar gelişebilmektedir. Pittsburgh serisinde, 1990 ile 1993 arasında ince barsak transplantasyonu yapılan 60 hastada toplam greft sağkalım oranı birinci yılda % 60 iken, üçüncü yılda % 40’ın altındadır. 58 Sitomegalovirüs, Epstein-Barr virüsü taşımayan donörlerin bulunması ya da total parenteral nütrisyon ve diğer nedenlere bağlı olarak major cerrahiyi tolere edemeyecek hastalar yerine daha erken evredeki hastaların ele alınmasının, transplantasyonun başarısını artacağı düşünülmektedir 59. Barsak uzatma ya da segment ters çevilmesi ile tedavi edilemeyen, geri dönülmez ince barsak yetmezliği olan çok kısa barsaklı hastalarda ince barsak transplantasyonu önerilebilir. 55

    Doku Mühendisliği: Vacanti ve arkadaşları ratlarda doku eksplantlarından rudimenter barsak segmentleri üretmişlerdir. Yeni oluşturulan barsak histolojik olarak normal barsağa benzerlik göstermekte, ancak düz kas gelişimi sınırlı kalmaktadır. Kök hücrelerinden bu amaçla yararlanma konusu şimdilik araştırma kapsamındadır. 54

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Kaynaklar
  • Kaynaklar

    1) Israel EJ. Neonatal necrotizing enterocolitis, a disease of the immature intestinal mucosal barrier. Acta Paediatr Suppl 1994; 396:27-32.

    2) Walker-Smith JA. Immune function of small bowel and its related diseases. Acta Pediatr Taiwan 2000; 41: 177-178.

    3) Weber TR, Tracy T, Connors RH. Short-bowel syndrome in children. Arch Surg 1991; 126:841-846.

    4) Sondheimer JM, Cadnapaphornchai M, Sontag M, Zerbi GO. Predicting the duration of dependence on parenteral nutrition after neonatal intestinal resection. J Pediatr 1998; 132: 80-84.

    5) Dudrick SJ, Latifi R, Fosnocht DE. Management of the short bowel syndrme. Surg Clin North Am 1991; 71: 625-643.

    6) Carbonnel F, Cosnes J, Chevret S et al. The role of anatomic factors in nutritional autonomy after extensive small bowel resection. Parenter Enteral Nutr 1996; 20: 275-280.

    7) Douglas W, Wilmore MD, Malcolm K, Robinson MD. Short bowel sndrome. World J Surg 2000; 24: 1486-1492.

    8) Wolvekamp MC, Durante NM, Meyssen MA et al. The value of in vivo electrophysiological measurements for monitoring functional adaptation after massive small bowel resection in the rat. Gut 1993; 34: 637-642.

    9) Urban E, Michel AM. Separation of adaptive mucosal growth and transport after small bowel resection. Am J Physiol 1983; 244: 295-300.

    10) Collins JB, Georgeson KE, Vincente Y, Kelly DR, Figueroa R. Short bowel syndrome. Semin Pediatr Surg 1995; 4: 60-73.

    11) Sigalet DL, Lees GM, Aherne F et al. The physiology of adaptation to small bowel resection in the pig: An integrated study of morphological and functional changes. J Pediatr Surg 1990; 25: 650-657.

    12) Wolvekamp CJ, Heineman E, Taylor R, Fuller PJ. Towards understanding the process of intestinal adatation. Dig Dis 1996; 14: 59-72.

    13) Taylor RG, Verity K, Fuller PJ. Ileal glucagon gene expression: Ontogeny and response to massive small bowel resection. Gastroenterology1990; 99: 724-729.

    14) Fuller PJ, Beveridge DJ, Taylor RG. Ileal proglucagon gene expression in the rat: Characterization in the intestinal adaptation using in situ hybridization. Gastroenterlogy 1993; 104: 459-466.

    15) Gleeson MH, Bloom SR, Polak JM, Henry K, Dowling RH. Endocrine tumour in kidney affecting small bowel structure, motility and absorptive function. Gut 1971; 12: 773-82.

    16) Ulshen MH, Dowling RH, Fuller CR, Zimmerman EM, Lund PK. Enhanced growth of small-bowel in transgenic mice over-expreeing bovine growth hormone. Gastroenterology 1993; 104: 973-980.

    17) Laburthe M, Rouyer-Fessard C, Gammeltoft S. Receptors for insulin-like growth factors I and II in rat gastrointestinal epithelium. Am J Physiol. 1988,254: 457-462.

    18) Ellegard L, Bosaeus I, Nordgren S, Bengtsson BA. Low-dose recombinant growth hormone increases body weight and lean body mass in patients with short bowel syndrome. Ann Surg 1997; 225: 88-96.

    19) Thompsom JS. Can the intestine adapt to a changing environment. Gastroenterology 1997; 113: 1402-1412.

    20) Byme TA, Persinger RL, Young LS, Ziegler TR, Wlmore DW. A new treatment for patients with short-bowel syndrome: Growth hormone, glutamine, and a modified diet. Ann Surg 1995; 222: 243-254.

    21) Welters CFM, Piersma FE, Hockenbery DM, Heineman E. The role of apoptosis during intestinal adaptation after small bowel resection. J Pediatr Surg 2000; 35: 20-24.

    22) Wheeler EE, Challacombe DN. The trophic action of growth hormone, insuline-like growth factor 1, and insulin on human duodenal mucosa cultured n vitro. Gut 1997; 40: 57-60.

    23) Marti U, Burwen SJ, Jones AL. Biological effects of epidermal growth factor, with emhasis on the gastrointestinal tract and liver: An update. Hepatology 1989; 9: 126-138.

    24) Swaniker F, Guo W, Fonkalsrud EW, Diamond J. The effect of epidermal growth factor on mucosal function after ileal resection. J Surg Res. 1995; 58: 565-569.

    25) Bamba T, Tsujikawa T, Hosodo S. Effect of epidermal growth factor by different routes of administration on the small intestinal mucosa of rats fed eleental diet. Gastroenterol Jpn 1993; 28: 511-517.

    26) Welters CF, Dejong CH, Deutz NE, Heineman E Intestinal adaptation in short bowel syndrome. ANZ J Surg 2002;72:229-236.

    27) Teppeman J, Brobeck JR, Long CNH. The effects of hypothalamic hyperphagia and of alterations in feeding habits on the metabolism of the albino rat. Yale J Biol Med 1973; 15: 855-862.

    28) Pironi L, Paganelli GM, Migliolo M, Biasco G, Santucci R, Ruggeri E, Di-Febo G, Barbara L. Morphologic and cyriptoproliferative patters of duodenal mucosa in two patients after long-term total parenteral nutrition: changes with oral feeding and relation to intestinal resection. J Parenter Enter Nutr 1994; 18: 359-370.

    29) Koretz RL, Meyer JL. Elemental diets: facts and fantasies. Gastroenterology 1980; 78: 393-410.

    30) Levy E, Frileux P, Sandrucci S. Continuous enteral nutrition during the early adaptive stage of the short bowel syndrome. Br J Surg 1988; 75: 549-553.

    31) Lentze MJ. Nutritional aspects of mucosal growth. Pediatr Surg Int 1988; 3: 312-317.

    32) Grey VL, Carofalo C, Greenberg GR, Morin CL. The adaptation of the small intestine after resection in response to free fatty acids. Am J Clin Nutr 1984; 40: 1235-1242.

    33) Simko V, Carroll AM, Goodman S, Weenser RE, Kelley RE. High-fat diet in a short bowel syndrome: intestinal absorption and gastropancreatic hormone reponses. Dig Dis 1980; 25: 333-339.

    34) Michail S, Mohammadadpour M, Park JH, Vanderhoof JA. Soy-polysacchride-supplemented soy formula enhances mucosal disaccharidase levels following massive samll intestinal resection in rats. J Pediatr Gastroentero Nutr 1997;24: 140-145.

    35) Booth IW. Enteral nutrition as primary therapy in short bowel syndrome. Gut 1994; 35: 69-72.

    36) Tappenden KA, Thonson ABR, Wild GE, McBurney MI. Short-chain fatty acid-supplemented total parenteral nutrition enhances functional adaptation to intestinal resection inrats. Gastroenterology 1997; 112: 792-802.

    37) Hosomi M, Stace NH, Lirussi F, Smith SM, Murphy GM, Dowling RH. Role of polyamines in intestinal adaptation in the rat. Eur J Clin Invest 1987; 28: 95-101.

    38) Schleiffer R, Raul F. Prophylactic administration of L-arginine improves the intestinal barrier fuction after mesenteric ischemia. Gut 1996; 39: 194-198.

    39) Welters CFM, Dejong CHC, Deutz NEP, Heineman E. Effectsof parenteral arginine supplementation on the intestinal adaptive response after massive small bowel resection. J Surg Res 1999; 85: 259-266.

    40) Wiımore DW. Glutamine and the gut. Gastroenterology 1994; 107: 1885-1886.

    41) Tamada H, Nezu R, Matsuo Y, Imamura I, Takagi Y, Okada A. Alanyl glutamine-enriched total parenteral nutrition restores intestinal adaptation after either proximal or distal massive resection in rats. J Parenter Enteral Nutr. 1993; 17: 236-242.

    42) Yang H, Larsson J, Permert J, Braaf Y, Wiren M. No effect of bolus glutamine supplementation on the postresectional adaptation of small bowel mucosa in rats receiving chow ad libitium. Dig Surg 2000; 17: 256-260.

    43) Byrne TA, Persinger RL, Young LS, Ziegler TR, Wilmore DW. A new treatment for patients with short bowel syndrome: growth hormone, glutamine, and a modified diet. Ann Surg 1995; 222: 243-254.

    44) Michail S, Mohammadpour H, Park JH, Vanderhoof JA. Effect of glutamine-supplemented elemental diet on mucosal adaptation following bowel resection in rats. J Pediatr Gastroenterol Nutr 1995; 21: 394-398.

    45) Royall O, Wolever T, Jeejeebhoy K. Evidence for colonic conservation of malabsorbed carbonhydrate in short bowel syndrome. Am J Gastroenterol 1992; 87: 751-756.

    46) Windmueller HG, Spaeth AE. Intestinal metabolism of glutamine and glutamate from the lumen as compared to glutamine from blood. Arch Biochem Biophys. 1975; 171: 662-672.

    47) Goldstein , Elwyn DH. The effect of injury and sepsis on fuel utilization. Annu Rev Nutr 1989; 9: 445-473.

    48) Cynober L, Le Boucher J, Vasson M. Arginine metabolism in mammals. J nUtr Biochem 1995; 6:402-413.

    49) Efron DT, Barbul A. Arginine and immunonurition: Areevaluation. Nutrition 2000; 16:73-74.

    50) Crenn P, Coudray-Lucas C, Thuillier F, Cynober L, Meissing B. Postabsorbtive plasma citrulline concentration is a marker of absorptive enterocyte mass and intestinal failure in humans. Gastroenterolgy 2000; 119: 1496-1505.

    51) Douglas W, Wilmore MD, Malcolm K, Robinson MD. Short bowel syndrome. Word J Surg 2000; 24: 1486- 1492.

    52) Thompson JS, Langnas AN. Surgical approaches to improving intestinal function in the short bowel syndrome. Arch Surg 1999; 134: 706-711.

    53) Bianchi A. Longitudinal intestinal lengthening and tailoring: results in 20 children. J Roy Soc Med. 1997; 90: 420-432.

    54) Thompson JS. Surgical rehabilitation of intestine in short bowel syndrome. Surgery 2004; 135: 465-470.

    55) Heeckt PF, Klein D, Beger HG. Short-bowel syndrome-surgical treatment with long-term benefit? 2000; 385: 50-56.

    56) Schraut WH. Current status of small bowel transplantation. Gastroenterology 1998; 94: 525-538.

    57) Heeckt PF, Halfter WM, Schraut WH, Lee KKW, Bauer AJ. Chronic rejection alters the enteric innervation of rat small bowel allografts. Am J Physiol 1997; 273: 413-421.

    58) Abu-Elmagd K, Reyes J, Todo S, Rao A, Lee R, Irish W, Furukawa H, Bueno J, McMichael J, Fawzy AT, Murase N, Demetris J, Rakela J, Fung JJ, Starzl TE. Clinical intestinal transplantation: new perspectives and immunologic considerations. J Am Coll Surg 1998: 186: 512-527.

    59) Goulet O, Jan D, Brousse N, Revillion Y, Ricour C. Small intestinal transplantation. Baillieres Clin Gastroenterol 1997; 11: 573-591.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Kaynaklar
  • [ Başa Dön ] [ Özet ] [ PDF ] [ Benzer Makaleler ] [ Editöre E-Posta ]
    [ Ana Sayfa | Editörler | Danışma Kurulu | Dergi Hakkında | İçindekiler | Arşiv | Yayın Arama | Yazarlara Bilgi | E-Posta ]