Benzer yaş ve kilodaki çalışan ve çalışmayan kadınların obezite prevalansları ve sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının ne ölçüde farklılık gösterdiklerini araştırabilmek amacı ile ev hanımları, büro çalışanlarından oluşan iki grup üzerinde araştırma sürdürülmüştür. Bireylerin beden ölçüleri, boy ve yaş gibi faktörlerle değişebildiği kaydedilmektedir
16,17,18. Bunu önlemek ve araştırmanın amacını gerçekleştirmek için, EH ve ÇK'ların fiziksel özelliklerinden boy ve yaş bakımından benzer özellikler taşıyan bireylerden seçildiğinden, aralarında boy ve yaş bakımından bir farklılık bulunmamıştır (p>0.05). Bu araştırmada, aynı yaş ve boydaki ev hanımı ve çalışan bayanların vücut komposizyonları arasında, kilo BKİ, BÇ, VHR, BY, VYO ve VYA parametreleri bakımından ÇK lehine, YKK ve TVS bakımından ise EH lehine anlamlı bir farklılık gözlenmiştir (Tablo
1, p<0.05).
Vücut yağ oranının aşırı oranlarda artması ile karakterize olan obezite hastalığı başta gelişmiş ülkeler olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde gittikçe büyüyen önemli bir halk sağlığı problemi olmaktadır 19,20. Obezite ilgili problemler bütün dünyada gittikçe artmakta 19,21 ve toplumlara göre obezite prevalansı ve antropometrik değerlerin yorumlanması değişmektedir 9. Bunun yanında vücut kompozisyonu da etnik farklılıklar gösterebilmektedir 22. Yapılan pek çok araştırmada, obezite prevalansı bölgeler arasında farklılıklar gösterdiği ve hepsinde de yüksek seyrettiği göze çarpmaktadır. Şöyle ki; Türkiye'de obezite prevalansı, Trabzon'da 23 20 yaş üstü kadınlarda % 27.4, Malatya'da 24 40 yaş üstü kadınlarda % 34.1, Samsun'da 25 20 yaş üstü kadınlarda % 45.2, Ankara'da 26 25–64 yaş grubu kadınlarda % 51.0 olarak saptanmıştır. Araştırmamızda kadınların % 35.1'i “normal”, % 37.6'si “fazla kilolu” ve % 27.3'ü ise “obez I-II-III” vücut tipinde oldukları, genel popülasyon içinde fazla kilolu ve obez olanların toplam oranı % 64.9 olduğu tespit edilmiştir (Tablo 2). Bazı araştırmalarda, obezite sıklığının diğer iş grubundaki kadınlara göre ev kadınlarında 2 ile 2.5 kat arasında daha fazla bulunduğu 27, obezite sıklığının % 50.0 ile % 75.7 arasında değiştiği belirtilmektedir 21. Türkiye'de 2002 yılında 23888 kişi taranarak yapılan “Obezite ve Hipertansiyon Tarama” çalışmasında kadınlarda obezite oranı % 36.17 olarak saptanmıştır 28.
Kilo fazlalığının prevalansı hem erkeklerde hem de kadınlarda yaş ile artmaktadır. Yaş ve BKİ arttıkça WHR oranı da artar 29. Bireyde obezite başlangıç yaşı hasta için risk faktörü teşkil eder. Bu konuda 40 yaş sınırı kritik olarak kabul edilir 30-31. Yaş ile WHR (EH; r2=0.31, ÇK; r2=0.28, p<0.05) ve BÇ (EH; r2=0.23, ÇK; r2=0.21, p<0.05) arasında pozitif yönlü korelasyonel bir ilişki olduğu ve kadınların WHR ve BÇ risk sınırı yaş ile birlikte arttığı gözlenmiştir (Şekil 1a-1b). Bulgularımıza göre kadınlarda obezite sınırını aşmış bir vücut tipi ileri yaşlarda yaygın bir sağlık riski oluşturacak kanıtlar vermektedir.
WHR oranı vücudun yağ dağılımını, BKİ'den bağımsız olarak ölçen bir antropometrik yöntemdir. WHR oranı 0.72'nin üstündeki değerlerde olması anormaldir ve erkeklerde 1'in, kadınlardaysa 0.9'un üzerine çıkınca yağ dağılımının komplikasyon etkisi ihmal edilemez. BÇ ölçümü vücut yağını yansıtır ve kemik yapıların çoğunu (omurga hariç), büyük kas kitlelerini kapsamaz. Bu nedenle kişiler arasındaki değişkenlikler hata oranlarını çok etkilemez 9. BÇ kadınlarda ≥ 80 cm risk artışını; ≥ 88 cm koroner kalp hastalığı ve metabolik komplikasyonlar için önemli risk artışını gösterir 32. Araştırmamızda WHR oranı ev hanımlarında % 87, çalışan bayanlarda % 84, BÇ'de ise ev hanımlarında 88.92 cm, çalışan bayanlarda 82.74 cm olarak saptanmıştır (Tablo 1). Görüldüğü gibi araştırma gruplarında WHR ve BÇ oranları dikkate alındığında çalışan bayanların daha iyi durumda olduğu gözlenmektedir, fakat her iki grubun değerleri kalb ve metabolik komplikasyonlar için bir risk oluşturacak düzeydedir (Şekil 5b). Abdominal obezite ile hipertansiyon, diabetes mellitus, insülin direnci ve yükselmiş kan glukoz düzeyleri arasında çok kuvvetli bir ilişki olduğu rapor edilmektedir 19,20,33. WHR oranı yükseldikçe insüline duyarlılık azalmakta ve diabetes mellitus riski artmaktadır 34,35. BÇ ölçümü dikkate alındığında abdominal tip obezite sıklığı % 34.9 olarak saptanmıştır12. WHR ve BÇ'de artışı abdominal bölgede yağlanma olarak görülmeye başlar. Abdominal yağlanma oranı ne kadar fazlaysa ise vücut içi derin yağlanma da o derece fazladır 33. Araştırmamızda, WHR ve BÇ ile vücut tipi arasında yüksek oranda pozitif yönlü bir korelsayonel ilişki olduğu, obesite sınırı ile WHR ve BÇ risk oranlarının paralellik gösterdiği saptanmıştır (Şekil 2a-2b, p<0.05).
EH ve ÇK'larda çocuk sayısı artıkça, WHR ve vücut tipinde de obez vücut tipine doğru bir kilo artışı olduğu, çocuk sayısı ile WHR ve vücut tipi arasında pozitif yönlü korelasyonel bir ilişki olduğu saptanmıştır (Şekil 3a-3b). Farklı ülkelerde yapılan araştırmalarda 36,37 da gebelik ve çocuk sayısının obezite riskini arttırdığı belirtilmektedir. Öte yandan, doğurganlığa bağlı olarak ortaya çıkan vücut ağırlığı artışının, ortalama 1 kilogram civarında olduğu, doğurganlık ve vücut ağırlığı ilişkisinin gerçekte sosyal ve davranışsal faktörlerden etkilendiği de ileri sürülmektedir 38.
Çalışan ve çalışmayan kadınlarda eğitim seviyesi arttıkça vücut tipinin korunduğu ve eğitim düzeyi ile BÇ (EH: r2=0.27, ÇK; r2=0.25) arsında pozitif yönlü koreslayonel bir ilişki tespit edilmiştir (Şekil 4a, p<0.05,). Çalışan bayanlar arasında en fazla oranla üniversite (% 61.8), ev hanımlarında ise ilkokul (% 49.1) eğitim düzeyi saptanmıştır (Tablo 2). Redigor ve ark. düşük eğitim düzeyi ve sosyal durumun, BKİ ve bel çevresini olumsuz etkilediğini göstermiştir 39. İlkokul eğitim düzeyinde BÇ sağlık risk sınırlarında kadınların yer aldığı ve ÇK'lar EH'na göre eğitim düzeyi ve vücut kompozisyonu bakımından daha iyi durumda oldukları gözlenmiştir (Şekil 4a). Bu durumun çalışan kadınların çalışma ortamı disiplininden kaynaklandığı ve vücut tipini ev hanımlarına göre daha iyi koruyabildikleri söylenebilir. Çalışma gruplarında diyet uygulama alışkanlığı olmayanların oranı ortalama % 61.6, düzenli uygulayanların oranı ise % 2.6 olarak gözlenmiştir (Tablo 2). Düzenli olarak diyet uygulayan kadınların BKİ oranları obezite limitinin altında yer aldıkları ve çalışan kadınların diyet uygulamada daha başarılı oldukları gözlenmektedir (Şekil 4b). EH ve ÇK'lar arasında diyet uygulama alışkanlıkları ile BKİ arsındaki korelasyonel bir ilişki olduğu, düzenli diyet uygulama alışkanlığı BKİ oranlarını normal sınırlarda tutmada önemli bir araç olduğu gözlendi (Şekil 4b, p<0.05)
Kendi vücut tipini algılama oranları Tablo 2'de incelendiğinde, çalışma gruplarındaki kadınlar (EH: % 58.5; ÇK: % 51.4; Toplam popülasyon: % 54.7) kendini “fazla kilolu” olarak görmektedirler. Kendi vücut tipini “zayıf” olarak görenlerin oranı EH'da % 3.1, ÇK'da % 2.4, kendini “çok iyi” olarak grenlerin oranı araştırma gruplarında ortalama % 26 olarak saptanmıştır (Tablo 2). Vücut algıları ile vücut tipleri arasında paralellik olduğu (Şekil 5a) ve kadınların kendi vücut yapısı hakkında bilgi sahibi olduğu söylenebilir.
Sağlıklı yaşam biçimi davranışları bireyin sağlığı geliştiren ve davranışlarına etki eden bilişsel süreçlerin önemini açıklar. Sağlığı geliştirme; bireylerin fiziksel ve ruhsal yönden yüksek sağlık düzeyine ve sosyal çevreye erişebilmeleri için davranışlarını değiştirmelerini sağlayan yolları ve değişim sürecini etkileyen faktörleri içeren bir süreçtir 4,5. Sağlıklı yaşam biçimi davranışlarından “sağlık sorumluluğu”, “egzersiz ve beslenme alışkanlığı” bakımından ÇK'lar lehine anlamlı bir farklılık (p<0.05) gözlenmesi (Tablo 1) ÇK'ların sağlıklı yaşam davranışlarında daha başarılı oldukları söylenebilir. Kadınların iş gücüne katılım payları giderek artmaktadır. Düzenli sağlıklı yaşam davranışları, eğitim seviyesinin yükselmesi ve çalışma yaşamının kendine has disiplini içerisinde bilinçlenen çalışan bayanlar vücut kompozisyonlarını korumada ev hanımlarına göre daha başarılı olmaktadır (Tablo 2, Şekil 4a, 6a, 6b). Düzenli egzersiz alışkanlığı olmayan kadınların, çalışma yaşamı içinde bulunmaları onların fiziksel uygunluk düzeylerine olumlu katkıda bulunduğu saptanmıştır 40. Bireyin yaşam kalitesi, sağlığı geliştirici etkinliklere (spor, egzersiz, rekreasyon vb.) katılımı ve sağlanan serbest zaman hizmetleriyle doğru orantılıdır. Bu serbest zaman hizmetlerinin yetersizliği ile ev hanımları çoğunlukla yemekli toplantılara katılarak dengesiz beslenebil-mektedirler. Genel olarak, deneysel çalışmalar egzersizin yaşam kalitesini iyileştirdiğini, kalp damar sisteminin güçlendirdiğini, stresi azaltarak rahatlama duygusu ile kişinin moralini yükselttiği bir çok araştırmada kanıtlanmıştır 40,41,42.
Fiziksel inaktivite, obezite gelişmesinin en önemli nedenini oluşturmaktadır. Modern toplumlarda daha az enerji harcanarak işlerin yürütülme imkânı, televizyon karşısında daha fazla vakit geçirme vücudun kullanamadığı bu enerjiyi yağ olarak biriktirmesine neden olmaktadır 31,43. Türkiye'de özellikle son 25-30 yıldan beri fiziksel inaktivite ve sağlıksız beslenme alışkanlıkları obezitenin yaygınlaşmasına neden olmuştur. Obezite prevalansında fiziksel inaktivitenin sorumluluk payının % 67.5 olarak rapor edilmiştir 31. Araştırmamızda da kadınlarda (EH; r2=0.25, ÇK; r2=0.29, p<0.05) egzersiz alışkanlığı ile vücut tipi arasında pozitif yönlü korelasyonel bir ilişki olduğu şekil 6a'da izlenmektedir. Yine toplam SYBD ölçek puanları ile vücut tipi arasında korelasyonel (EH; r2=0.35, ÇK; r2=0.39, p<0.05) bir ilişki olduğu gözlenmektedir (Şekil 6b). Bu sonuçlara göre sağlıklı yaşam biçimi davranışları ve egzersiz alışkanlığı arttıkça obesite prevalansının düştüğü anlaşılmaktadır (Şekil 6a, 6b).
Sonuç olarak bu çalışmada görüldüğü gibi bilhassa ev kadınları arasında obezite hızla artmaktadır. Kadınlar genelde doğum kiloları, yanlış beslenme alışkanlıkları ve sedanter yaşam tarzına bağlı olarak vücut kompozisyon değişimleri ve şişmanlık problemleri ile karşıya kaldıkları gözlenmektedir Vücut kompozisyonundaki değişikler birçok hastalık için risk oluşturmaktadır. Eğitim düzeyi vücut ağırlığını kontrol altına almada önemli bir faktör olduğu görülmektedir. Günümüzde, uzun ve sağlıklı bir yaşam için her bireyin sağlıklı beslenmeye, düzenli bir egzersiz programını sürdürmeye ve normal vücut ağırlığını korumaya özen göstermesi gerekmektedir. Bütün bunları yapabilmek için zengin olmak değil; bilgili, eğitimli, akıllı tüketici olmak gerekiyor. Bu konuda toplum, hükümet, medya ve gıda endüstrisi obezite prevalansını daha aza indirecek şekilde işbirliği içinde çalışmalıdır.