Çocuk endokrin ünitesine başvuran hastaların büyük bir kısmını büyüme ile ilgili sorunlar oluşturmaktadır
9. Boy kısalığı ve büyüme geriliğinin farklı nedenleri bulunmaktadır. Ülkemizde BGBK önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır
8,16. Ünitemize yakın bir merkez olan Diyarbakır'da 9-17 yaş arasındaki çocuklarda boy kısalığı oranı erkeklerde % 8.9, kızlarda % 12.3 bulunmuştur
10. Bu oranlar ilkokul öğrencilerinde, İzmir'de % 4.1
17, Bursa'da % 9.2
18 ve Manisa'da % 8.1
19 olarak saptanmıştır. Bu farklılıklar bölgenin ekonomik ve sosyal düzeyinden kaynaklanmaktadır.
Boy kısalığı ve büyüme geriliğinin farklı nedenleri bulunmaktadır. Bunlardan en sık görüleni normalin varyantı boy kısalıklarıdır. Zafer ve arkadaşları8 İhsan Doğramacı Çocuk Hastanesine 1990 - 1995 yılları arasında boy kısalığıyla getirilen, 2-16 yaş arası 1013 çocuktan % 56'sında normalin varyantı boy kısalığı, % 29'unda patolojik boy kısalığı tespit etmişlerdir.
Şükür ve arkadaşları9 kendi Büyüme-Gelişme ve Pediatrik Endokrinoloji Ünitesi'ne başvuran hastalar arasında boy kısalığını % 30.3, diyabet ve hiperglisemiyi % 19.2, tiroid bezi hastalıklarını % 17.1, cinsel gelişim bozukluklarını % 10.3, obeziteyi % 7.9, ergenlik bozuklukları % 6.0, hipopituitarizmi % 4.7, kalsiyum metabolizması bozukluklarını % 1.4, osteogenezis imperfekta ve osteoporozu % 1.3, adrenal hastalıkları % 0.4, hipoglisemi ve hiperinsülinemiyi % 0.3 ve diğer grupları % 1.1 oranında bulmuşlar.
Bizim çalışmamızda da ilk sırayı % 29.3 ile BGBK almıştır. Bunların yaklaşık ¾'ünü normalin varyantı boy kısalıkları oluşturmaktadır. Demirel ve arkadaşlarının16 çalışmasında da normalin varyantı boy kısalığı % 71.1'dir. Boy kısalığı ve büyüme geriliği ile başvuran olgularımızın yaş ortalaması ve cinsiyet dağılımı bu çalışmalarla benzerdir.
Tiroid bezi hastalıkları % 20.6 ile BGBK'nı takip etmektedir. Demirel ve arkadaşlarının çalışmasında ise tiroid bezi sorunları üçüncü sırada yer almıştır. Bu farklılık bölgemizin iyot eksikliği kuşağında yer almasından ve konjenital hipotiroidi olgularının daha sık aralıklarla kontrole çağrılmasından kaynaklanmıştır. Başvuru tanıları arasında konjenital hipotiroidinin % 16.5 bulunması, Sağlık Bakanlığı'nın 2007'de başlattığı neonatal hipotiroidi taramasının çok isabetli olduğunu göstermektedir.
Diyabet ve hiperglisemi aynı grupta değerlendirilmiş, hem Şükür'ün9 hem de bizim çalışmamızda birbirine yakın oranlar bulunmuştur (sırasıyla % 19.2, % 16.3). Tip 1 diyabetes mellitus tanıların % 14.6'ini oluşturmaktadır. Bir yıl içinde dokuzu ketoasidozla, ikisi ketozisle ve diğer ikisi hiperglisemi ile toplam 13 yeni diyabet olgusu başvurmuştur. Bu sayı, hizmet verdiğimiz bölgedeki çocuk nüfusu göz önüne alındığında, ülkemizde yıllık beklenen yeni tanılı tip 1 diyabet oranına yakın görünmektedir20.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de obezite endişe verici boyutlara ulaşmıştır15,21. Başvuru nedenleri arasında % 10'3 ile dördüncü sıraya yerleşmesi, çocukluk obezitesinin bölgemizde hızlı bir şekilde arttığını göstermektedir.
Ergenlik bozuklukları bu çalışmada % 8.9 ile beşinci sırada, Şükür ve arkadaşlarının9 çalışmasında ise altıncı sırada yer almıştır. Bu fark böyle hastaların başvurabileceği tek merkez olmamızdan kaynaklanmış olabilir. Önceki genel pediatri kayıtları gözden geçirildiğinde eskiden pubertal bozukluklara ait tanıların çok az olması, bu hastaların başka merkezlere yönlendirilmiş olduğunu düşündürtmektedir.
Kalsiyum metabolizması bozuklukları Şükür'ün çalışmasıyla kıyaslandığında belirgin bir fark bulunmuştur. Bölgemizde beslenme bozukluklarının ve mineral eksikliğinin (nütrisyonel rikets) önemli bir sorun olarak devam etmesi bu farkı doğurmuş olabilir. Nütrisyonel rikets sayısında geçmiş yıllara göre bir azalma dikkati çekmekte, buna karşın vitamin D rezistans ve bağımlı riketsler ön plana geçmektedir. Bu değişikliğin iki nedeni bulunmaktadır. Birincisi Sağlık Bakanlığı'nın başlatmış olduğu D vitamini destek programı, diğeri ise doktorların bu konuda bilinçlenmesi ve erken dönemde tedaviye başlamalarıdır7.
Hipofize ait semptomlar çok geç fark edilmekte ve bundan dolayı hastalar genellikle son dönemde tanı almaktadır. Yeni açılan endokrin ünitesinde hipofizer patolojilerin daha az görülmesi doğal bir sonuçtur.
Sonuç olarak; Ünitemize yapılan başvuruların büyük çoğunluğunu boy kısalığı, tiroid bezi hastalıkları ve obezite oluşturmaktadır. Bu çalışmanın sonucunda hem hizmet verdiğimiz pediatrik hastaların endokrin sorunları belirlenmiş, hem de bundan sonra yapılacak bilimsel çalışmalar ve geliştirilecek sağlık projeleri hususunda bir fikir sahibi olunmuştur.