Diabetes Mellitus, özelliklede Tip 2 diyabet erken başlangıçlı ve şiddetli ateroskleroza sekonder olarak kardiyovasküler olaylar açısından belirgin bir risk artışı ile birliktedir. Tip 2 DM'li hastalarda kardiyovasküler hastalıkların 2-4 kat arttığı ve tüm kardiyovasküler ölümlerin dörtte üçünden sorumlu olduğu bilinmektedir
4,8.
Tip 2 DM'li hastalarda dislipidemi çok yaygın olarak görülmektedir. Dislipidemi tanı anında veya prediyabetik dönemde dahi var olan bir durumdur. Ayrıca rutin kan şekeri düşürülmesine yönelik tedaviye rağmen varlığını sürdürmektedir. Diyabetik hastaların yaklaşık %70-97'sinde bir veya daha fazla lipit bozukluğu bildirilmiştir5. Diyabette, trigliserid yüksekliği, HDL kolesterol düşüklüğü ve küçük yoğun LDL kolesterol yoğunluğu oranında artışla karakterize, birbirleriyle ilişkili bir lipit ve lipoprotein metabolizması bozukluğu görülür5.
Yapılan çalışmalar dislipidemisi olan tüm bireylerde uygun tedavi ile kardiyak ölüm, nonfatal miyokard infarktüsü, inme, revaskülarizasyon işlemleri ve periferik arter hastalığı riskinin %25-80 oranında azaltılabileceğini göstermektedir6. Kolesterol düzeyi ile koroner arter hastalığı (KAH) mortalitesi arasında lineer bir ilişki söz konusudur. Total kolesterolde her 20 mg/dl artış, KAH mortalitesinde %12'lik bir artışa sebep olmaktadır8. Ayrıca Framingham Kalp Çalışması total kolesteroldeki her %1 yükselmenin KAH riskinde yaklaşık %2 artışa sebep olduğunu göstermiştir9. Klinik çalışmalarda, düşük dansiteli lipoprotein-kolesterol (LDL) düzeyinin düşürülmesi ile kardiyovasküler mortalite ve morbiditenin azaldığı tespit edilmiştir10. Ancak erişkin hastaların sadece %20'sinin ulusal kılavuzlara göre tedavisi yapılabilmektedir6. Tedavi kılavuzlarında lipit düzeylerinin hangi seviyede olması gerektiği ve ne şekilde tedavi edilebileceği açıkça vurgulanmaktadır. Ancak bu hedef değerlere ne kadar ulaştığımız konusu yeteri kadar açık ve net değildir. Ekonomik imkanları çok iyi olan ülkelerde bile dislipidemisi olan bireylerin %70-80'i NCEP-ATP III' de bildirilen hedeflere ulaşamamaktadır6.
NCEP-ATP III kılavuzu diyabeti koroner kalp hastalığı risk eşdeğeri olarak kabul etmektedir6. Bu yüzden diyabetik bireylerde dislipidemi tedavisine agresif bir yaklaşım içinde bulunmamız gerekmektedir. Kan basıncı ve dislipideminin kontrolü diyabetiklerde kardiyovasküler olayları azaltmada sıkı glisemik kontrolü sağlamaktan daha önemli görülmektedir. Hekimlerin kan basıncı hedeflerine ulaşmak için kombinasyon tedavileri denemelerine rağmen dislipidemi için kombinasyon daha az sıklıkla denenmektedir. Bu da yetersiz kontrolü beraberinde getirmektedir. Biz bu çalışmada diyabetik bireylerde dislipidemiyi yeteri kadar tedavi edemediğimizi gözledik. LDL düzeylerine göre hastalarımızın sadece %8.7'sinin optimal, %24.3'nün ise kabul edilebilir düzeyde olduğu görülmektedir. Bu hastalarımızın büyük çoğunluğuna bir statin tedavisi önerilmesine rağmen, yetersiz takip yada tedaviye uyulmamaya bağlı tedavilerin yetersiz olduğu ortadadır.
Sonuç olarak diyabetik bireylerde dislipidemiyi yeteri kadar tedavi edemediğimiz açıktır. Bu yetersizlikte hem hastaların hem de hekimlerin hatalı olduğu görülmektedir. Hastaların tedavilerine ve diyetlerine tam olarak uymamaları, hekimlerinde hastaları yeteri kadar uyarmamaları ve kombinasyon tedavilerini düşünmemeleri eksiklikler olarak görülmektedir.