Günümüzde pek çok hastalık ve sağlık sorunlarının
çevresel etkilenimler sonucu ortaya çıktığı bilinmekte
olup, bu olumsuz etkilerin en aza indirilmesi amacıyla
çevresel risklere mümkün olduğunca az maruz kalınması
önem taşımaktadır. Özellikle toplumda yüksek öğrenim
kademesinde eğitim alan öğrencilerin bu konuda,
toplumun diğer bireylerinden daha fazla duyarlı olmaları
beklenmekte olduğundan, sağlık hizmetleri meslek
yüksek okulu öğrencilerinin çevresel riskler karşısındaki
duyarlılıklarını belirlemek bu açıdan önem taşımaktadır.
Araştırmada öğrencilerin %56.1’i öğrenim hayatlarının
herhangi bir döneminde çevre dersi alırken, bu dersi
alanlarında %60.3’ünün ilköğretim seviyesinde çevre
derslerini okudukları tespit edilmiştir. Özdemir ve ark.
9
tarafından 2004 yılında yapılan benzer bir çalışmada bu
oranlar sıra ile %59.5 ve %75.1 olarak bulunmuştur.
Öğrencilerden çevre konusundaki derslerin zorunlu
olması gerektiğini düşünenlerin oranı %71.8 iken, çevre
derneğine üye olan öğrenciler sadece %0.3’ tür. Bu
durumun çok çarpıcı olduğu düşünülmektedir. Çünkü,
öğrenciler bu konuların zorunlu olarak müfredatlarda yer
alması gerektiğini düşünmelerine rağmen, sosyal
sorumluluk çerçevesinde, çevresel konulardaki
hassasiyetlerini göstermek ve çevresel aktivitelere
katılmak için herhangi bir çevresel derneğe üye
olmadıkları görülmektedir. Konuyla ilgili benzer bir
çalışmada öğrencilerin %84.1’i, çevre konusundaki
derslerin zorunlu olması gerektiğini belirtirken, çevre
derneklerine üye olma durumu %13.5 olarak tespit
edilmiştir10. Burada merkezi yönetimlere özellikle
çevresel risklerin algılanması ve anlatılmasıyla ilgili
olarak ciddi görevlerin düştüğü anlaşılmaktadır. En temel
işlem olarak, eğitim sistemi içerisinde her eğitim
kademesinde, başta ilköğretim ve lise olmak üzere, yüksek öğretim sırasında da mutlaka çevre derslerinin
zorunlu hale getirilmesi önerilmektedir. Böylece toplumda
kendiliğinden oluşmayan çevresel bilincin
oluşturulmasının sağlanabileceği düşülmektedir.
Öğrencilerin her bir çevresel risk için vermiş oldukları
önem düzeyine göre hesaplanan toplam puanlara
bakıldığında sırasıyla doğal alanların azalması, su kıtlığı
ve su sıkıntısı ile kimyasal atıklar en önemli üç çevresel
risk olarak görülmektedir. Beyhun ve ark.4 yaptığı
çalışmada ise ozon tabakasının delinmesi, motorlu araç
kazaları ve fabrikalardan kaynaklanan hava kirliliği
şeklinde çevresel risklerin sıralaması mevcuttur. Başka
bir çalışmada ozon tabakasındaki incelmenin en önemli
çevresel risk olduğu bulunmuştur10. Finlandiya’da
yapılan bir çalışmada öğrencilerin en önemli çevre riski
olarak su kirliliği ile yağmur ormanlarının tahribini
gösterdikleri bildirilmiştir11. Bu sıralamaların
oluşumunda pek çok nedenin etkili olabilmesi
mümkündür. Ancak sıralamaya etki eden ana nedenin,
görsel ve yazılı basında daha çok yer alan çevresel risk
konularının olduğu, bu sayede ilgili riskler hakkında farkındalık
ve duyarlılığın daha çok olduğu tahmin
edilmektedir. Bu nedenle yapılan farklı çalışmalarda,
öğrencilerin zamana bağlı olarak farklı çevresel riskleri
ön plana taşıdıkları ve bunlar hakkında daha duyarlı
oldukları görülmektedir.
Öğrenciler tarafında düşük düzeyde risk olarak
algılanan çevresel risklere baktığımızda, bronzlaşmak,
şişe suları ve mercan kayalıklarının azalması en az
çevresel puan alan riskler olarak sıralanmaktadır. Burada
dikkati çeken nokta bronzlaşmak ve mercan
kayalıklarının azalmasının nerdeyse hiç risk olarak
görülmemesi çevresel bilincin öğrencilerde henüz
oluşmadığı fikrini doğurmaktadır. Şişe sularının düşük
riskli olarak görülmesinin nedeni olarak, içme amacıyla
kullanılan bu şişe sularının şebeke suyundan daha temiz
olması ve genelde tek kullanımlık pet şişelerde
tüketilmesi sonucunda olduğu düşünülmektedir.
Oysa öğrencilerin bronzlaşmak ve mercan
kayalıklarının azalması konusundaki düşük risk
algılarının konular hakkında yeterli bilgi sahibi
olmamalarından kaynaklandığı düşünülmektedir.
Öğrencilerin çevre konusunda bilimsel açıdan yeterli bilgi
almamaları, bu bilgileri kulaktan duyma veya yazılı ve
görsel basından almalarını doğurmaktadır. Çalışmamız
kış aylarında yapıldığından özellikle zararlı güneş
ışınlarının neden olabileceği bronzlaşma sonucunda
ortaya çıkabilecek riskler konusunda bu nedenle yeterli
duyarlılığın olmadığı tahmin edilmektedir.
Öğrencilerin bazı özelliklerine göre çevresel duyarlılık
yönünden puan ortalamalarının değerlendirilmesi Tablo
4’te özetlenmiştir. Buna göre yaş, devam edilen sınıf,
gelir durumu, daha önceden çevre dersi alma, çevre
derneğine üye olma, anne-baba eğitim durumu ve
çevresel toplantılara katılma ile çevresele puan
ortalamaları arasında ilişki saptanmamıştır. Benzer bir sonuç, Özdemir ve ark.9 tarafından yapılan bir
çalışmada da ortaya konmaktadır. Buna karşın yapılan
başka çalışmalarda yaş ile çevresel duyarlılık puan
ortalamaları arasında fark olduğu belirtilmektedir12,13. Yaşın artması ve beraberinde olgunlaşmanın
etkisiyle, çevreye daha duyarlı olunabileceği
düşünülmekte olup, çalışmamızda öğrencilerin yaşlarının
çok küçük bir aralıkta değişmesi nedeniyle bu farkın
oluşmadığı tahmin edilmektedir.
Ailesinde çevre konuları konuşulan öğrencilerin
aldıkları çevresel risk puan ortalaması, çevresel
konuların konuşulmadığı veya konuya göre değişen
ailelerdeki öğrencilere oranla daha yüksektir (p=0.005).
Burada dikkat çekmek istediğimiz husus, ailedeki
çevresel riskler konusundaki bilincin artması ve bu
konuların aile içinde konuşulması, öğrenciler üzerinde
olumlu etkiler oluşturmakta ve konuyla ilgili farkındalık ve
duyarlılıklarının daha çok artmasına neden olmaktadır.
Cinsiyet ile çevresel duyarlılık puan ortalamaları
arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır (p=0.003).
Kız öğrencilerin çevresel risk puan ortalaması erkek
öğrencilere göre daha yüksektir. Yapılan çalışmalarda
kız öğrencilerin çevresel tutum ölçeğinden aldıkları
puanlar erkeklerden daha yüksek bulunmuştur10,14.
Burada üzerinde durulması gereken ana konunun
bundan sonraki çalışmalarda niçin kızların erkeklerden
daha duyarlı oldukları konusunda daha detaylı
araştırmalar yapılması gerektiği düşünülmektedir.
Araştırmamızda öğrencilerin cinsiyete göre çevresel
duyarlılık ve farkındalık puanları arasında anlamlı bir
farkın olduğu bulunmuştur. Başka çalışmalarda kız
öğrencilerin erkek öğrencilere göre çevresel duyarlılık
puanlarının neden daha yüksek olduğunun araştırılması
ve bu nedenlerin ortaya konulması gerektiği
önerilmektedir. Öğrencilerin çevre konusunda yapılan
seminer, panel, konferans gibi bilimsel çalışmalara
katılmaması nedeniyle, üniversitelerin çevre sorunlarına
karşı farkındalığını arttırmak için bu tür faaliyetleri daha
yoğun bir şekilde düzenlemesi önerilmektedir. Çevre
bilincinin toplumda oluşturulması amacıyla çevre
eğitimine çok erken yaşlarda başlanması önerilmektedir.
Çevresel konulardaki bilgi düzeyinin artmasına bağlı
olarak, çevresel riskler konusundaki davranış
değişikliğinin ortaya çıkması kısa bir zaman diliminde
olmamaktadır. Uzun vadede yararlı sonuçlara ulaşmak
açısından, tüm eğitim-öğretim kademlerinde olduğu gibi
üniversitelerde de, çevre konularını içeren dersler
okutulmalıdır. Ayrıca, çevre duyarlılığı konusunda düzenli
eğitimler yapılarak duyarlı olan grupları eyleme
geçirerek, davranış değişikliklerinin oluşturulması
sağlanmalıdır. Yukarıdaki öneriler ışığında, geleceğimizin
teminatı olan gençlerin, gelecek yıllarda çevre ve
sorunlarına karşı daha duyarlı, ilgili, olumlu tutum ve
davranışları edinmiş bireyler olarak yetişmesinin
sağlanacağı düşünülmektedir8,9,12.