Anaplasmatocae ailesi, Ricketsiales dizisi içinde yer alan Haemobartonella soyuna bağlı türler: küçük, hareketsiz, prokaryotik ve zorunlu parazitlerdir
1-5. Dünyanın her yerinde sığır, köpek, kedi ve farelerde yaygın olarak bulunur
1,6,7. Haemobartonella bugün Mycoplasma olarak ifade edilmektedir
8,9.
Haemobartonella ilk kez 1921 yılında Mayer tarafından albino ratlarda görülmüş ve H.muris olarak isimlendirilmiştir. Bu soya bağlı türlerin kanda ikiye bölünerek çoğaldıkları bilinmektedir3,4,6. Eperythrozoon'a çok benzemekle beraber eritrositlere sıkıca tutunup nadiren plasmada serbest olarak bulunmasyla ayırtedilir. Etkenler herhangi bir romanowsky boyası ile boyalı ince kan frotilerinde kırmızı, wright boyası ile soluk kırmızı, pembe ve mavimsi, giemza boyası ile pembe veya pembemsi kırmızı renge boyanırlar. Anilin boyalarla yeterli olarak boyanmazlar. Asit fast boyalarla boyanmazlar. Boyalı kan frotilerinde flagellasız cocciler yan yana dizilerek ince çubuklar yaparlar. Bu çubuklar eritrositlerin yüzeyinde ve kenarında çukurlarda uzanırlar. Çubuklar eritrositlerin yüzeyinde dallanabilir. Tekli cocci ve yüzük formu nadirdir veya yoktur. Doku hücrelerine asla bağlanmazlar. Bir membranla çevrili olan coccilerin nukleusları belirgin bir membranla sınırlı değildir. Cocciler genel olarak 0.1-0.7 µ büyüklüktedir. Bazı türlerde cocci ve çubuklar diğer türlerin cocci ve çubuklarına göre daha büyük ve uzun olabilir1,2,4-6,10. Genelde Arthropoda ile taşınırlar11,12. Ancak vektörlerde etkenlerin morfolojisi hakkında bir bilgi yoktur1.
Anemi gelişmiş, dalağı büyümüş ve splenektomi yapılmış hayvanlarda hastalık göz önüne alınmalıdır13-15. Splenektomi yapılmamış ve immun zarara uğramamış hayvanlarda etkenler kolayca görülmezler5,16. Teşhiste indirekt floresan antikor testi (İFAT) ve komplement fikzasyon (KF) testi uygundur13-15.
Fagositosis ve intravaskuler hemolisis sonucu eritrositlerin yıkımı ile karakterize bir hastalık oluşturup sonuçta hemolitik anemilere sebep olurlar. Hastalık arakonakçıların ölümüne sebep olmaz1,7. Hayvanlarda nadiren klinik hastalık oluşur1. Hastalık splenektomi yapılmayan hayvanlarda belli olmayan bir anemi ile karakterizedir. Anemi öncesindeki ilk ateşli safhada fazla sayıda olan etkenler anemi safhasında azalır. Splenektomi ve enfekte kan inokulasyonu sonucuda daha fazla ve daha kolay görülürler3.
Tür spesifiktirler. Duyarlı diğer konaklar arasında geçiş söz konusu değildir. Etkenin yapısı farklı konaklarda değişiklik arzeder2,3,7,17.
Etkenler % l0'luk dimethly sulfoxide (DMSO) sıvı nitrojen içinde korunurlar. Çok zayıf olduklarından antiseptiklerle birkaç dakika yıkamak onları öldürür. Buzdolabında bekletilen kanda birkaç gün, daha düşük ısılarda daha uzun süre muhafaza edilirler3. Haemobartonella türlerinin kültüre edilemediği bildirilmiştir1-3,17.
İsimlendirilmiş 27 türünden önemli olanları aşağıda verilmiştir1.
- H.muris, fare, Mayer, 1921
-H.canis, evcil köpek, Kikuth, 1931
- H.felis, evcil kedi, Flint and McKelvie, 1956
- H.bovis, evcil sığır, Donatien and Lestoguard, 1934
Son çalışmalar, 16S rRNA gen sekansları analizleri yapılan Haemobartonella'ların Mycoplasma soyuna dahil olduklarını göstermiştir8,9.
H.muris: Tüm dünyada yaygın olup rat, fare ve hamsterlerde görülür3,5,16,18. Etkenler giemsa boyası ile mavimsi-mor, romanowsky boyası ile kırmızıya boyanırlar. Metilen mavisi ile de boyanan etkenler methyl-green, pyronin veya fuchsin ile zayıf boyanırlar. Eritrositlerin yüzeyinde ve kenarında oval veya yuvarlak şekildeki cocciler yan yana dizilerek kısa veya bazen uzun çubuklar yaparlar1,10,15,19,20 (Şekil 1). Elektron mikroskopta 0.1-0.2 µ büyüklükteki coccilerin oluşturduğu 0.3-1.5 µ1,10,16,20 büyüklükteki yuvarlak uçlu ince çubuklar olarak görülürler20. Cocciler tek katlı bir membrana sahiptir. Nucleus ve diğer organellerde membran mevcut değildir. Eritrosit membranı ile etken arasında bir bağlılık mevcuttur10,16. Splenektomi yapılmamış veya başka türlü immunolojik zarara uğramamış farelerde kolay görülmezler1,2. Splenektomiden sonraki ilk günde çok az eritrosit parazitle enfektedir. En yoğun parazitemi 3.-4. günlerde görülür. Daha sonraki günlerde etkenler azalarak 8.-9. günde kandan kaybolurlar19.
Enfeksiyonu genellikle belirsizdir. Genç hayvanlar enfeksiyona daha hassastır. Hastalık belirtileri; kanda etken tesbit edilen hayvanlarda splenektomiden 3-5 gün, etken tesbit edilemeyenlerde splenektomiden 2-3 hafta sonra görülür. İştah kaybı, ağırlık kaybı, vücut ısısı artışı, hipotermi ve dyspnea, leucocytosis, anisocytosis, intravascüler hemoliz, hemoglobinuri, polychromatophilia ve anemi ilk semptomlardır. Anemi beş günden iki haftaya kadar uzayabilir. Anemi süresince eritrositlerde etkenler görülür. Bütün eritrositlerin yüzeyinde bir veya daha çok zincire rastlanır. Ölüm oranı % 30-80 arasındadır. Ölmeyen hayvanlar 1-3 ay sonra klinik olarak normale dönüp hastalığın taşıyıcıları olarak kalırlar. Nüksler görülebilir1,4,14,15. Dalak büyür, koyu kırmızı bir renk alır ve üzerinde siyah bir tabaka oluşur. Eritrosit tahribatı vardır1,2,5,14-16,21.
Enfekte ratların serumlarında antikorlar tesbit edilmiştir. Splenektomi yapılmamış ratlarda antikorlar 3-5 günde gözükür. Splenektomiden hemen sonra düşük olan titre parazitemi süresince artar14,15.
Rat biti (Polyplax spinulosa) ve rat piresi (Xsenopsylla cheopis) ile taşınır. Bit hassas hayvanı ısırmakla E.muris'i mekanik ve biyolojik olarak da nakledebilir. Etken bitde çoğalır ve 3-4 gün içinde hat safhaya ulaşır4,6,11,12. Splenektomiden sonra enfekte olduğu görülen farelerde Polyplax spinulosa ve P.serrata tesbit edilmiştir19. E.muris oral ve parenteral yolla nakledilebilir1,11,12,16. Fötüs anneden enfeksiyonu alabilir22.
Ratlarda latent enfeksiyon; splenektomi, hemolitik zehirler, tripanasomiasis, anemi ve parasitemi ile aktive edildiğinde kısa sürede ölümlere sebep olur7.
Oral yolla üç gün 500 mg/4 lt dozda tetracycline verilen splenektomi yapılmış farelerde uygulamadan sonraki 7.-10. günlerde etken bulunmadı19. Günde iki kez, dört gün süreyle 15 mg/rat dozda chlortetracycline etkilidir23. Latent ve klinik enfeksiyonlarda; penisilin, streptomisin, sülfonamid ve kloramfenikol etkisiz chlortetracycline, neosalvarsan, organik arsenik bileşikleri, tetracycline, oxytetracycline ve aureomycine etkilidir3,24.
Fare kullanılan deneysel araştırmalarda hastalığın göz önüne alınması gerekir19.
H.canis: Amerika'da splenektomi yapılan 20 köpekte H.canis bulunmuştur25. H.canis eritrositlerin yüzeyinde; kaba partiküller, kok, diplokok veya boncuk dizileri şeklindedir. Sitoplasma ve nukleus belirsizdir3,26,27.
Genellikle hastalığa neden olmamaktadır3. Nadiren anemi, zayıflama ve anoreksi ile karakterize bir bozukluğa sebep olur. Splenektomi klinik semptomları alevlendirir. Yavru köpekler enfeksiyona çok hassastır4. Deri, konjuktiva, mukoza ve idrar aşırı ikteriktir. Vücut ısısı 37.7 ºC, nabız sayısı 126/dak., solunum sayısı 40/dak., ve hemotokrit değer % 14 seviyesindedir. Kan tablosunda anizositosis ve polikromatofili görülür26.
H.canis'in taşınmasında Rhipicephalus sanguineus hizmet eder4,6,28. Kan inokulasyonuyla nakledilir25.
H.felis: Evcil kedilerin parazitidir6,29. Etkenler FH Romanowsky boyası ile boyanır. Wright ve giemsa ile koyu mor, akridin boyası ile turuncu renge boyanır. Cocciler uzun veya kısa çubuklar oluştururlar. Cocciler 0.1-0.8 µ, kısa çubuklar 0.2-0.5 µ, uzun çubuklar ise 0.9-1.5 mikrondur30-33. Antikorlar IFAT ve Elisa ile teşhis edilebildiği gibi PCR ile de teşhis edilebilir9,34.
Enfeksiyon akut, subakut ve kronik seyreder. Akut olaylarda yoğun parasitemi süresince perifer kandaki etkenlerin sayısına bağlı olarak ilerleyen makrositik hipokromic ve şiddetli ve öldürücü hemolytic anemi, değişken bir ateş, zayıflık, depresyon, anorexia, kilo kaybı, halsizlik, apati, iştahsızlık, mukozalarda solgunluk, mukozalarda ve deride sarılık ve şiddetli dehidrasyon görülür. Solunum sayısı 25/dak., nabız sayısı 110/dak. ve vücut ısısı 38.4 ºC civarındadır. Kan muayenelerinde; eosinophili anisositosis, trombositopeni, lökositosiis, neuropeni, lenfositosis, monositosis ve bazofili görülür2,30-32,34,35.
Kedilerin enfeksiyöz anemisi olarak bilinen bu hastalıkta dalak büyür ve koyu bir renk alır. Kesit yüzü sertleşip dışa doğru tümsekleşir. Yağ infiltrasyonu nedeniyle açık sarı bir renk alan sidik kesesinin seröz yüzeylerinde hemorojiler bulunur. Lenf yumruları büyür2.
Enfeksiyon genç kedilerde ve erkeklerde daha sık görülür4,30,32. Hassas kedilere intraperitonal, intravenöz, oral ve intrauterin yolla taşınabilir29,36,37. Kedilerin biribirlerini ısırmalarıyla da taşınabilir. Arthropoda ile taşındığı belli değildir6,29.
On gün boyunca % 5 dekstroz, izotonik NaCl, laktatlı ringer, C vitamini, B vitamini kopleksi ve oxytetracycline uygulamasından sonra 10. günde iyileşme görülür35. Oxytetracycline hydrochloride 25 mg/kg dozda uygulandığında 29. günde klinik semptomlar ortadan kalkar30,32. Günde iki kez 20 mg/kg dozda oxytetracycline etkilidir38. Tetracycline ağız yolu ile 100 mg/kg dozda verildiğinde 18-21 günde, terramycine günlük 50 mg/kg dozda ağız yoluyla ve 5 mg/kg dozda İ.M. yolla verildiğinde etkilidir4. Etken chloramphenicol, tetracycline ve oxytetracycline hassastır39. Hastalık tedavi edilmediğinde ölüm görülebilir4.
H.bovis: Kuzey Nijerya'da sığırlarda hastalık yaygın değildir40. Küba'da 12 düvede ve iki splenektomi yapılmış buzağıda etken bulunmuştur41. İştahsızlık, halsizlik, 41.0 ºC'de ateş, anemi ve yoğun Eperythrozoon wenyoni tespit edilen bir inekte az sayıda rastlandı. Yuvarlak veya yuvarlağa yakın şekildeki etkenlerin sadece eritrocystlerin kenarında yan yana gelerek zincirler yaptıkları görüldü42 (Şekil 2).
Splenektomiden sonra klinik olarak normal görünen 10 buzağıda hafif anemi ile kan glükozunda 50.5 mg/100ml'den 4.0mg/100ml'ye hızlı bir düşüş görülmüştür43.
İntramusculer yolla, üç gün, günlük 10 mg/kg dozda oxytetracycline uygulaması etkili bulunmuştur42.
Sonuç: Dünyanın birçok ülkesinde haemobartonellosis yaygın olarak görülmektedir. Hastalık hayvanlarda genellikle verim kayıplarına sebep olur. Türkiye'de sadece köpek, kedi, fare ve sığırlarda hastalık bildirilmiş olup yapılmış araştırma sayısının azlığından hastalığın durumu tam olarak bilinmemektedir. Bu nedenle, farklı yörelerde ve farklı hayvanlarda kapsamlı araştırmaların yapılmasına ihtiyaç olduğu görülmektedir.