İntrakardiyak kan kisti ilk olarak 1844'de yapılan bir
otopsi çalışmasında tanımlanmıştır
8.
Ekokardiyografik olarak ise ilk olarak 1983'de tespit
edilmiştir9. Bu kistler konjenital olup endokardda
yerleşirler ve sıklıkla kardiyak kapakçıkların serbest
uçlarında bulunurlar. Genellikle pediatrik yaşlarda
görülürken erişkin yaşlarda görülmesi çok nadir bir
durumdur3,4. Nasıl oluştuklarına dair birkaç
mekanizma öne sürülmüştür. Bunlar arasında i) kapak
küspislerindeki yarıklarda kan toplanması, ii) kalbin fibröz
iskeletini oluşturan primitif perikardiyal mezoteliyum
dokusunda oluşan birtakım heteroplastik değişiklikler, iii)
hipoksi, inflamasyon ve kanama diatezi gibi durumlar
sonucunda mitral kapakda oluşan hematomun kiste
dönüşmesi sayılabilir10.
İntrakardiyak kan kistleri insidental olarak karşımıza
çıkabileceği gibi bulunduğu bölgedeki sayı ve büyüklüğe
bağlı olarak kapak disfonksiyonu, pulmoner ve sistemik
emboli, ventrikül çıkış yolu darlığına ait bulgu ve
belirtilerle de karşımıza çıkabilir2,5-7. Bu olgudaki
hastada hipertansiyonun, vertebralkarotis arter
hastalığının, atrial fibrilasyonun, alt ekstremitelerde
venöz trombüsün veya son zamanlarda yapılmış invazif
bir girişimin olmaması nedeniyle mitral kapak kistini
GİA'ya neden olan emboli kaynağı olarak değerlendirdik.
Ayrıca bu olgudaki mitral kapak kistinin 82 yaşına kadar
asemptomatik olarak kalması da ilginçti.
Mitral kapakda görülen kan kistlerinin ayırıcı tansında
papiller fibroelastom, kardiyak miksoma ve kardiak
hidatik kist mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. TTE
hem mitral kapak kistinin tanısında hem de lezyon
karekteristikleri ile bir önceki cümlede adı geçen
kitlelerden ayırıcı tanısında önemlidir. Mitral kapak kisti
TTE'de ince duvarlı, içeriğinin eko vermeyen özellikte
olması ile solid kitlelerden ayrılır11. BT ve MRG, TTE
kadar net bir bilgi vermese bile kalp dışı organ
tutulumunun araştırılmasında, kardiyak kistin primer mi
yoksa sekonder yayılım mı olduğunu tespit etmede
faydalıdır12.
Mitral kapak kistlerine optimal yaklaşım konusunda
hem literatürde fazla sayıda hasta olmaması hem de
uzun dönem takiplerin olmaması nedeniyle farklı görüşler
vardır. Cerrahi girişimin getireceği komplikasyonlar göz
önünde bulundurulduğunda bu kistlerin belli aralıklarla
TTE ile takip edilmesi, ancak kapak disfonksiyonu veya
ventrikül çıkış yolu obstruksiyonu yaptığında cerrahi
yaklaşımın benimsenmesi önerilmektedir12.