Akut apandisit çocuk yaş grubunda acil cerrahi gerektiren en sık abdominal ağrı nedenidir. Birçok laboratuar ve ileri radyolojik tetkik kullanılmasına rağmen, klinik bulgular ve fizik muayene hastalığın tanısında hala en önemli belirleyicilerdir. Apandisitlerde perforasyon nadir değildir. Tanının gecikmesi perforasyon, peritonit, apse oluşumu, sepsis ve ileusa sebep olur
7.
İntraabdominal enfeksiyonlar, antibiyotik kullanımının yanı sıra cerrahi ve/veya radyolojik prosedürler ile tedavi edilir. Tedavi rehberleri enfeksiyonun ciddiyetine göre tedavi önerilerinde bulunmak için düzenlenmiştir. İntraabdominal enfeksiyonlarla ilgili 1992 yılında Cerrahi İnfeksiyon Derneği (Surgical Infection Society-SIS) tarafından bir rehber yayınlanmıştır. Bu rehber 2002 yılında yeniden düzenlenerek yayınlanmış, 2009 yılında SIS ve Amerikan İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (Infectious Diseases Society of America-IDSA) son veriler ile rehberi yenilemiştir. Bu rehbere göre; toplum kökenli enfeksiyonu olan düşük risk altındaki hastalarda, rutin aerob ve anaerob kültür yapılması isteğe bağlıdır. Ancak bu uygulama, toplum kökenli intraabdominal enfeksiyon patojenlerinin direnç paternlerindeki epidemiyolojik değişikliklerin saptanmasında yardımcı olabilir (kanıt düzeyi B-II). Toplumda yaygın bulunan bir etkende (örneğin E. coli) yerel olarak sık kullanılan bir antibiyotiğe önemli ölçüde direnç varsa (izolatların %10-20'si dirençli) perfore apandisit ve diğer komplike intraabdominal enfeksiyon hastalarında rutin olarak kültür ve duyarlılık incelemeleri yapılmalıdır (B-III). Yine bu rehbere göre toplum kökenli E. coli'de direnç oranı yüksek olduğundan ampisilin-sulbaktam önerilmez (B-II). Kinolona dirençli E. coli yaygındır ve hastane sürveyansları E. coli'nin kinolon duyarlılığı %90 olduğu gösterilmedikçe, kinolonlar kullanılmamalıdır (A-II). Çocuklarda oral tedavinin basamaklı olarak azaltılmasında en dar spektrumlu, en iyi tolere edilen ve en güvenli oral tedavi uygulanması için drenaj işlemi sırasında intraabdominal örnekten kültür yapılması önerilir (B-II). Tedaviye yanıt vermeyen ve enfeksiyon odağının ortadan kalkmadığı olgularda anaerob kültürler yapılmalıdır (C-III)8.
Enfeksiyon rehberleri uygulayıcı hekimi hukuksal olarak koruyan, kanıta dayalı tıp için önemli araçlardır. Ancak yerel direnç ve etkenler, yerel tedavi uygulamaları gerektirebilir. Rehberlerdeki öneriler dikkate alındığında intrabdominal enfeksiyonların ampirik tedavisinde uygulanacak antibiyotik seçimi için lokal veriler ve direnç oranları çok önemlidir. Baykam ve ark.5'nın yaptığı çalışmada cerrahlarla beraber bir çalışma protokolü oluşturulmuş olmasına rağmen ameliyat edilen 233 toplum kökenli intraabdominal enfeksiyonu olgularının sadece 12 tanesinden kültür gönderilmiş ve bunlardan 6 hastada üreme tespit edilmiştir. Üreme olan hastaların yarısında ise seftriakson direnci saptanmıştır. Avrupa'da yapılan intraabdominal enfeksiyonlarda üretilen Gram negatif basil duyarlılıklarının irdelendiği çalışmada9 E. coli %49.3, Klebsiella pneumonia %10.5, Psedomonas spp. ise %8.6 oranında sorumlu patojen olarak bildirilmiştir. Brook (1)'un 100 perfore apandisit olgusun-dan alınan örneklerin incelendiği çalışmasında, total olarak 144 aerob bakteri üretilirken, 301 anaerob bakteri izole edilmiştir. Ayrıca bu çalışmada B. fragilis, Fusobacterium spp., Prevotella ve Porphyromonas spp., Gram pozitif anaerob koklar ve Clostridium spp. en sık görülen anaeroblar olarak yer almaktadır. Aeroblar içinde ise bu çalışma ile benzer şekilde E. coli, streptokoklar, enterokoklar ve P. aeruginosa etken olarak saptanmıştır. Bacteriodes fragilis ve E.coli %43 olguda beraber üremiştir. Bu çalışmada anaerob kültür çalışılmamıştır.
Bu çalışmada üreyen Gram pozitif mikroorganizmalarda penisilin, metisilin ve vankomisine direnç saptanmamıştır. Çalışmada izole edilen Gram negatif suşların direnç durumuna baktığımızda ampisilin-sulbaktam direnci %58.7 (n=17) bulunmuştur. IDSA kılavuzuna göre toplum kökenli E. coli'de direnç oranı yüksek (%10-20) olduğunda ampisilin-sulbaktam önerilmez. Çalışmada ampisilin-sulbaktam direnci yüksek bulunmuştur ve ampirik tedavide kullanılmamalıdır. Yine bu kılavuzda kinolona dirençli E. coli'nin yaygın olduğu, hastane sürveyanslarında kinolon duyarlılığı %90 olduğu gösterilmedikçe, kinolonların kullanılmaması gerektiği bildirilmiştir. Bu çalışmada da kinolon direnci %20.7 saptanmıştır ve intraabdominal enfeksiyonlarda ampirik tedavide kullanılmamalıdır. Fransa'da yapılan bir çalışmada10 toplum kökenli intraabdominal enfeksiyonlarda üretilen E. coli suşlarında kinolon direnci %5 oranında saptanmıştır. Çalışmada kinolon direncinin yüksek olmasının nedeni, ampirik tedavide kinolonların yaygın kullanımı olabilir. IDSA kılavuzuna göre8; toplumda yaygın bulunan bir etkende (örneğin E. coli) yerel olarak sık kullanılan bir antibiyotiğe önemli ölçüde direnç varsa (izolatların %10-20'si dirençli) perfore apandisit ve diğer intraabdominal enfeksiyon saptanan hastalarda rutin olarak kültür ve duyarlılık incelemeleri yapılmalıdır. Bu nedenle hastanemizde toplum kökenli intraabdominal enfeksiyonlarda intraoperatif kültür alınması gerektiği söylenebilir.
Genellikle nozokomiyal enfeksiyon etkeni olarak karşımıza çıkan ESBL üreten mikrorganizmalar ile meydana gelen enfeksiyonlar, son yıllarda toplum kökenli olarak da karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmada izole edilen Gram negatif bakterilerin 3'ünde (%10.3) ESBL pozitifliği saptanmıştır. Lob ve arkadaşlarının Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) yaptığı bir çalışmada, apendektomili hastalardan alınan kültür sonucunda üretilen 1657 Gram negatif basilde ESBL pozitifliği bizim çalışmamızla benzer şekilde %15.9 olarak bulunmuştur11. Yine ABD'de, ondokuz hastanenin katıldığı ve intraabdominal kaynaklı 1442 suşun incelendiği çok merkezli başka bir çalışmada K. pneumoniae, E. coli, Proteus mirabilis ve Klebsiella oxytoca'nın ESBL pozitiflik oranı sırasıyla, %12.7, %9.7, %3.6 ve %3.1 olarak bulunmuştur12. Çin'de, 2011 yılında yapılan çok merkezli bir çalışmada ise13; intraabdominal enfeksiyona neden olan 1929 Gram negatif bakteriye karşı antibiyotik duyarlılığı değerlendirilmiş, buna göre E. coli, K. pneumoniae, K. oxytoca ve P. mirabilis için ESBL pozitifliği sırasıyla %68.8, %38.1, %41.2 ve %57.7 oranında oldukça yüksek bulunmuştur. Bu durum direnç probleminin toplum kaynaklı enfeksiyonlarda da büyüdüğünün açık bir göstergesidir.
Sonuç olarak; bu çalışma bölgemizdeki toplum kaynaklı intraabdominal enfeksiyonlarda etken ve direnç profilimizi belirlemiş olması nedeniyle ayrı bir önem kazanmıştır. Ayrıca intraabdominal enfeksiyonlarda ampirik tedavi yaklaşımına ışık tutacaktır. Bu konuda ülkemizde yapılmış yeterli çalışma bulunmamaktadır. Dolayısıyla daha çok sayıda hastayla yapılacak geniş araştırmalara ihtiyaç vardır.
Teşekkür: Katkılarından dolayı Prof. Dr. Ayhan AKBULUT, Prof. Dr. Ahmet KAZEZ, Yrd. Doç. Dr. Ünal BAKAL'a teşekkür ederiz.