Araştırmacılar
1,12,13 buzağılarda oldukça sık karşılaşılan göbek bölgesi lezyonlarının doğum sırasında ve sonrasında kötü çevre koşulları, göbek kordonunun hijyenik kurallara uygun bir şekilde, yeterli uzunlukta kesilip temizlenmemesi, yeterli miktarda kolostrum verilmemesi, kalıtsal predispozisyonlar, genel durum bozukluğu ve zayıflık gibi birçok faktörün etkili olduğunu vurgulamışlardır. Mevcut çalışmada da göbek lezyonu şikayeti ile getirilen buzağılarda benzer nedenlerin öne çıktığı tespit edildi.
Konuyla ilgili yapılan araştırmalara göre, göbek lezyonlarının erkek ve dişi buzağılar arasında görülme oranının birbirine yakın olduğu bununla birlikte erkeklerde daha fazla görüldüğü vurgulanmıştır. Belge ve ark.9 göbek lezyonu gelişen olguların %59'unu erkek, %41'ini de dişi olarak belirlemişlerdir. Özba ve ark.20 değerlendirdiği 22 olgunun 12'sinin erkek, 10'nun ise dişi olduğunu bildirmişlerdir. Mevcut çalışmada değerlendirilen 178 olgunun 94 tanesi erkek (%52.81), 84 tanesi de dişi (%47.19) olarak tespit edildi.
Buzağılarda göbek lezyonları ile ilgili yapılan araştırmalarda hastalıkların, ırklara göre dağılımın bölgeler arasında değiştiği tespit edilmiştir. Yapılan bu çalışmada göbek lezyonu görülen danaların %35.39'unun (n=63) simental, %29.21'inin (n=52) montafon, %21.35'inin (n=38) holstein, %14.05'inin (n=25) ise yerli ve melez olduğu saptandı. Bu bulgular göbek lezyonlarının bölgeler ve ırklar arasında farklılık gösterdiğini doğrulamaktadır.
Buzağılarda omfalofilebitis vakalarının omfalitis, omfaloarteritis ve urakus fistülü gibi diğer göbek bölgesi lezyonlarına göre daha fazla görüldüğü bildirilmiştir12,14,27. Doğumdan sonra göbek kordonunun yapısında bulunan oluşumlar özellikle düz kasların kontraksiyonu ile karın boşluğuna çekilir. Doğumdan önce anneden yavruya, karaciğer ve portal ven aracılığıyla, temiz kanı taşıyan v. umbilikalisin daha geniş yapıda ve daha zayıf kas yapısına sahip olması enfeksiyonlara karşı daha duyarlı hale gelmesine neden olmaktadır2,6,8. Yapılan bu çalışmada %17.98 oranında omfalofilebitis vakasıyla karşılaşılmıştır. Tespit edilen bu sonuç araştırma verileriyle uyumludur.
Araştırmacılar3,28 omfalitisin ekstraumbilikal olarak gelişebileceği gibi diğer göbek bölgesi lezyonları ile birlikte bulunabileceğini de ifade etmişlerdir. Cihan ve ark.14 yapmış oldukları çalışmada buzağılardaki lezyonların dağılımını %39.13 oranında omfalofilebitis, %10.87 omfalitis, %6.83 omfalofilebitis+omfaloarteritis ve %3.73 oranında da omfaloarteritis olarak saptamışlardır. Yapılan bu çalışmada ise, 32 olguda omfalofilebitis (%17.98), 30 olguda (%16.85) omfalitis, 2 olguda (%1.12) urakus fistülü, 5 olguda (%7.87) omfaloarteritis, 13 oguda da (%7.30) omfalofilebitis+omfaloarteritis vakasıyla karşılaşıldı. Bu bulgular konuyla ilgili yapılan araştırma verilerine parelelik göstermektedir.
Birçok çalışmada10,16-18 hernia umbilikalislerin oluşmasında herediter faktörler ve göbek bölgesi enfeksiyonlarının etkili olduğu vurgulanmıştır. Mevcut çalışmada 53 olguda (%29.78) hernia umbilikalis, 19 olguda (%10.67) hernia umbilikalis+omfalitis, 14 olguda (%7.87) hernia umbilikalis+omfalofilebitis vakaları tespit edilmiştir. Hayvan sahiplerinden alınan anemnez bilgilerine göre bu buzağıların kardeşlerinde de (43 tanesi) hernia umbilikalis vakasıyla karşılaşıldığı kaydedilmiştir. Bu sonuçlar araştırma verileriyle benzerlik göstermektedir.
Araştırmacılar2,11,27,29,30 göbek damarlarının yangılarının geç fark edildiği ve zamanında uygun bir sağaltım yapılmadığında enfeksiyon etkenlerinin iç organlara kadar ilerleyebileceğini bildirmişlerdir. Hastanın vücut direncinin düşmesiyle birlikte etkenlerin virulansı artar ve buna bağlı olarak da şekillenen septisemi ile birlikte çeşitli komplikasyonlar (karın içi yapışmalar, poliartritis, pnömoni gibi) görülmektedir1,4,13,31,32. Mevcut çalışmada omfalitis, omfalofilebitis ve omfaloarteritis tespit edilen olguların 44 tanesinde poliartritis ya da septiseminin de geliştiği saptandı. Hayvan sahiplerinde alınan bilgilere göre şekillenen lezyonların geç fark edildiği veya önemsenmediği anlaşılmıştır.
Araştırmacılar3,29,33 göbek lezyonlarında anemnez ve fiziksel bulguların önemli bilgiler verdiğini ancak lezyonların karın boşluğundaki sınırının ve büyüklüğünün saptanabilmesinin yapılacak operasyon ve prognoz açısından çok önemli olduğunu bildirmişlerdir. Bu nedenle elde edilecek olan ultrasonografik ve radyografik bulguların göz önünde bulundurulması gerektiği vurgulanmıştır4,26. Mevcut çalışmada da göbek lezyonlarının tanısında ultrasonografik ve radyografik değerlendirmenin pratikte öneminin ortaya konması hedeflenmiştir.
Göbek bölgesi lezyonlarının ultrasonografik olarak değerlendirilmesinde 5.0 ila 7.0 MHz'lik probların uygun olduğu bildirilmiştir23,24. Mevcut çalışmada da ultrasonografik muayenelerde 5.0-7.0 MHz'lik konveks ve lineer problar kullanılarak yapıldı. Elde edilen veriler kullanılan probların uygun olduğunu göstermektedir.
Yapılan çalışmalarda25,30,34 ultrasonografik incelemelerle hernia umbilikalis olgularında fıtıklaşan organın duvarı, lümeni, içeriği, hareketleri ve omentumun rahatlıkla tespit edilebileceği bildirilmiştir. Ancak bazı durumlarda fıtık deliğinin tespit edilmesinin güç olduğu vurgulanmıştır. Araştırmacılar4,22,26 fıtıklaşan organın preoperatif tespit edilmesinin ensizyon yapılırken operatöre kolaylık sağlayacağını ve oluşabilecek komplikasyonların önlenebileceğini ifade etmişlerdir. Yürütülen bu çalışmada klinik muayene ile hernia umbilikalislerin tanısı rahatlıkla konuldu. Bununla birlikte fıtıklaşan organın saptanması için yapılan ultrasonografik incelemelerde araştırmalarda bildirilen benzer bulgular elde edildi. Özellikle hernia umbilikalis ve diğer göbek lezyonlarının birlikte geliştiği olgularda ultrasonografik muayenenin çok önemli olduğu kanısına varıldı.
Özellikle yangılı göbek kordonlarının intraabdominal seyirleri, lezyonların ulaştığı nokta ve ilişkili olduğu organları belirlemede yalnız başına palpasyonla kesin sonuca varmanın oldukça güç olduğu ifade edilmiştir5,15,27. Bu gibi vakalarda ultrasonografi ile % 100'e yakın kesin tanı koyulabileceği bildirilmiştir4,23. Mevcut çalışmada da başarı oranının (% 94) oldukça yüksek olduğu görülmüştür.
Omfalofilebitis olgularında yapılacak palpasyonla tanı konulabilir fakat umbilikal vende şekillenen lezyonun derecesi ve karaciğerle olan ilişkisi yapılacak ultrasonografi ve radyografi ile belirlenebilir25,34,35. Mevcut çalışmada da omfalofilebitisin tek başına şekillendiği olgularda yangılanan kordon palpasyonla saptandı. Ancak enfeksiyonun şekillendiği damarın kalınlığı, lümenin içeriği ve karaciğerle olan ilişkisi ultrasonografi ve kontrast radyografi ile kesin bir şekilde ortaya kondu. Bunun sağaltıma yön vermede oldukça yararlı olacağı değerlendirildi.
Göbek bölgesinden kaudale doğru seyir izleyen omfaloarteritis ve urakitis lezyonlarının ayırıcı tanısını palpasyonla yapmak çok zordur5,20,26. Mevcut çalışmada komplike olmayan yangılı göbek kordonunun yönü palpasyonla belirlenmekle birlikte kesin ayırıcı tanı ultrasonografi ve pozitif kontrast radyografi ile konulabilmiştir. Bu bakımdan elde edilen bilgilerin operasyonda oldukça kolaylık sağlayacağı kanısına varılmıştır.
Umbilikal lezyonlarda kontrast madde kullanıldıktan birkaç dakika sonra radyografik çekimlerin yapılması tavsiye edilmiştir6,19-21,36. Mevcut çalışmada kontrast madde olarak, lezyonun büyüklüğüne göre 2-5 ml 350 mg I/mL'lik sodium ioksitalamat ve meglumin ioksitalamat kullanıldı. Kontrast madde kordon veya şişkinlik içine enjekte edildikten 3-5 dakika sonra lateral pozisyonda çekim yapıldı. Uygulanan kontrast madde miktarı ve bekleme süresinin yeterli olduğu görüldü. Fistülleşen lezyonlarda kontrast maddenin kanal boyunca ilerlediği saptandı. Ekstraumbilikal olarak şekillenen apse olgularında ise kese içine enjekte edilen kontrast maddenin yayılmadığı ve kese içinde biriktiği alınan radyografilerde görüldü. Pozitif kontrast radyografinin kanalın yönü, derinliği ve lezyonun sınırlarının saptanmasında önemli bulgular sağladığı kanısına varıldı.
Araştırmacılar aşırı miktarda pozitif kontrast madde kullanımının yüksek osmolaritesi nedeniyle, damar ve doku sıvılarını kendisine doğru çekeceğini ve doku hipovolemisine neden olabileceği bildirilmiştir21,22,35. Bazen de zayıf toksite ve irritasyonlara yol açabileceği vurgulanmıştır. Yürütülen bu çalışmada kullanılan kontrast maddeye bağlı herhangi bir komplikasyola karşılaşılmadı.
Sonuç olarak, bölgemiz sığır yetiştiriciliğinde göbek bölgesi lezyonlarının oldukça sık karşılaşıldığı ve çok ciddi boyutlarda ekonomik kayıplara neden olduğu saptandı. Elde edilen bulgular hayvan yetiştiricilerinin barınak hijyeninin önemi, neonatal bakım ve beslenmede dikkat edilmesi gereken noktalar konusunda bilinçlendirilmesiyle bu lezyonların neden olduğu ekonomik kayıpların azaltılabileceğini göstermektedir. Ayrıca buzağılarda gelişen göbek lezyonlarının saptanmasında klinik, ultrasonografik ve radyografik bulguların birlikte değerlendirmenin sağaltıma yön vermesi ve prognoz açısından önemli olduğu görüşündeyiz. Bu çalışmada elde edilen verilerin yayınlanmasının konuyla ilgili olarak bölgesel ve ulusal araştırmalara katkı sağlayacağı düşünülmektedir.