Distal humerusun suprakondiler kırıkları çocukluk çağında en sık karşılaşılan kırıklarındandır. Kırık sınıflamasında genel olarak Gartland kırık sınıflaması kullanılmaktadır ve bu sınıflama uyarlanmıştır. Bu uyarlanmış sınıflamaya göre tip1 kırıklar ayrışmamış, tip 2 kırıkları ayrışmamış ancak sağlam posterior korteksi olan kırıklar, tip 3 kırıklar tamamen ayrışmış posteromedial ve posterolateral instabilitenin olduğu kırıklar ve tip 4 kırıklar çepeçevre periost hasarının olduğu çok yönlü instabilitenin eşlik ettiği tam ayrılmış kırık olarak sınıflandırılabilir
6. Kırık tedavisinde altın standart kapalı redüksiyon ve dışardan telleme olarak bildirilmiştir
7.
Suprakondiler humerus kırıklarının cerrahi tedavisinde gecikme nedenleri olarak Dua ve ark. 2 hastanın acil servise geç gelmesi, ameliyathanenin uygun olmaması veya yetişmiş personel olmaması, iyi gelişmemiş sağlık sistemi veya üçüncü basamak sağlık kuruluşuna geç kalma olarak değerlendirmişlerdir. Kırıkların gecikmiş cerrahi tedavisi, kırık bölgesinde ödeme bağlı şişliğin artması veya nörovasküler komplikasyonlar ve kompartman sendromu gibi sorunlara neden olabilmektedir. Ayrıca ameliyat sırasında veya ameliyat sonrası geç dönemde iyatrojenik sinir hasarı, Volkman iskemik kontraktürü, cubitus valgus deformitesi, dirsekte sertlik ve myositis ossifikans gibi komplikasyonlar karşımıza çıkabilir 8,9. Bu tür komplikasyonları engellemek amacı ile birçok yazar acil cerrahi tedaviyi önermektedir 10. Dua ve ark. 2 tarafından yapılan seksen sekiz vakalık bir çalışmada yetmiş iki saate kadar gecikmelerde kapalı reduksiyon ve perkutan telleme ile mükemmel sonuçlar alındığı bildirilmiştir. Bu çalışmada ise geç dönem cerrahi yapılan hastalardan dördüne kapalı redüksiyon, on üçüne açık redüksiyon uygulanmıştır. Geç kırık redüksiyonunda kapalı redüksiyon elde edilememesi sebebi ile açık redüksiyona dönme kararı alınmıştır. Literatürde bu oran %3’ten %46'a kadar değişebilmektedir 10,11. Tüm vakalarda ilk başta kapalı redüksiyon denenmiş, ancak ameliyat sırasında yapılan floroskopi kontrolüyle kırık pozisyonunun uygun olmadığı durumlarda açık redüksiyona dönüş yapılmıştır. Çalışmada geç dönem yapılan cerrahi tedavi ile açık redüksiyon arasında anlamlı bir ilinti vardı (P: 0.004).
Nörolojik ek yaralanma açısından değerlendirme yapıldığında şimdiye kadar çeşitli oranlar bildirildiği görülmüştür 12. Kırığın başvuru zamanı ile nörolojik ek yaralanma arasında bir ilişki olduğu yönünde bir veri yoktur. Bu çalışmada erken dönem cerrahi yapılan hastaların dördünde hastaneye ilk başvuru anında nörolojik ek yaralanma olduğu, geç dönem cerrahi grubunda ise üç hastada ek nörolojik yaralanma olduğu görüldü. Bu konuda daha evvel yapılmış çalışmalar ile uyumlu olarak bu çalışmada iki grup arasında anlamlı fark bulunamadı (P: 0.761).
Erken ve geç dönem cerrahi tedavinin dirsek fonksiyonel skorlarına etkisi incelenen diğer önemli bir konudur. Bununla ilgili olarak taşıma açısı ve eklem hareket açıklığı iyi bir gösterge olarak kabul edilebilir. Yıldırım ve ark. 12 yaptıkları çalışmada her iki parametreyi kırık ve sağlam ekstremitede incelediğinde takip süresi sonunda anlamlı fark bulunmadığını bildirmişlerdir. Bu çalışmada da erken ve geç cerrahi yapılan hastalarda altıncı ve on ikinci aylarda anlamlı taşıma açısı değişikliği ve eklem hareket açıklığı kaybında anlamlı farklılık bulunmamıştır (P: 0.831).
Çalışmalar geç dönem cerrahinin erken dönem yapılan cerrahiye göre komplikasyon oranını çok artırmadığını göstermektedir 13,14. Bu çalışmada da benzer sonuçlar elde edildi; ancak farklı olarak, geç dönem ameliyat edilen hastalarda kapalı redüksiyon denemelerinde başarılı olunamadığını ve bu nedenle hastalara açık redüksiyon uygulanarak uygun kırık teması ve tespitinin sağlandığı saptandı.
Bu çalışmada bazı sınırlayıcı etmenler mevcuttur. Başvuran hastaların verilerini kullanılarak yapılan araştırmada hasta sayısı azdır. Ayrıca SKH kırıklarının alt tipleri arasında, yeterli sayıda hasta olmadığı için istatistiksel olarak karşılaştırma yapılamamıştır. Bir diğer kısıtlayıcı etmen de çalışmanın geriye yönelik yapılmış olmasıdır. İleriye yönelik, daha çok hasta ile ve mümkünse çok merkezli planlanmış çalışma ile daha değerli bilgiler elde edileceği kanaati oluşmuştur.
Sonuç olarak, bu çalışma geç dönem yapılan cerrahi tedavilerde erken dönemde tedavi edilen hastalar gibi iyi sonuçlar alınabilmekle birlikte uygulanan cerrahi tekniğin, ameliyata kadar geçen süreden etkilendiğini ortaya koymuştur. Çalışmamızdan elde ettiğimiz sonuca göre, geç dönemde cerrahi tedavi yapılan vakalarda tekrarlayan redüksiyon manevralarının kırık hattında sebep olabileceği olumsuz etkilerinden ve bu sırada yapılan floroskopi kontrolleri ile maruz kalınacak radyasyondan korunmak için kapalı teknikten açık tekniğe geçiş yapılabileceğinin önceden planlanmasının uygun olacağını düşünmekteyiz.