Anti-Müllerian Hormon (AMH) ya da MIS (Müllerian Engelleyici Madde), dönüştürücü büyüme faktörü-beta süper ailesinin bir üyesi olup, sadece gonadlardan eksprese edilen 140 KDa ağırlığında homodimerik glikoprotein yapısında olan bir hormondur
1,2. Memelilerde birincil fizyolojik görevi embriyogeneziste ortaya çıkmaktadır. Embriyonik yaşam sırasında, erkek cinsel farklılaşmasını etkileyen özel bir faktörün olduğu 1947 yılında Alfred Jost tarafından ilk defa ortaya koyulmuştur
3. Erkeklerde Y kromozomu üzerinde eksprese edilen SRY geni, testis farklılaşmasından sorumludur ve Sertoli hücreleri tarafından üretilen AMH’nın etkisi altında Müllerian kanalları gerilerken, Leydig hücreleri tarafından üretilen testosteronun etkisi altında Wolffian kanalları gelişimine devam etmektedir. Dişi fetüslerde AMH’nın ve androjenlerin yokluğu, Müllerian kanallarının gelişimine sebep olurken Wolf kanallarının da gerilemesine neden olmakta ve bu sayede dişi genital organlar oluşabilmektedir
4,5. Erkeklerde AMH seviyeleri, doğumdan puberteye kadar yüksek kalmakta daha sonra azalmakta, yetişkin erkeklerde ise çok düşük olmaktadır
6. Vigier ve ark.
7, AMH’nın kadınlarda gebeliğin 36. haftasından menopoza kadar geçen sürede salgılandığını bildirmişlerdir. Daha sonra yapılan çalışmalarla kadınlarda olduğu gibi sığır ve koyunların sağlıklı büyüyen ovaryum foliküllerinin granüloza hücrelerinden de AMH’nın gen düzeyinde eksprese edildiği belirlenmiştir
8,9. AMH’nın dişilerde iki ana fonksiyonel rolü olduğu düşünülmektedir: 1) Primordiyal folikül havuzundaki foliküllerin büyümesini baskılayarak ovaryum folikül rezervinin erken tükenmesinin önlenmesi, 2) Preantral ve küçük antral foliküllerde FSH’ya duyarlılığı azaltarak foliküler gelişimin düzenlenmesidir
10. AMH ekspresyonu primordiyal foliküllerin folikül havuzuna dahil olması için ilk uyarıldığı anda başlamakta, preantral ve küçük antral folikül aşamasına gelindiğinde ise en yüksek seviyelere ulaşmaktadır. AMH ekspresyonunun dominant folikülün seçilimi sonrası preovulatör aşamaya doğru azaldığı ve atretik foliküllerde de bulunmadığı bildirilmektedir
11-13. Kanda tespit edilebilen AMH düzeylerine, sadece büyüyen sağlıklı foliküller tarafından üretilen AMH’nın katkısı olmasından dolayı AMH düzeyleri dolaylı olarak ovaryumlardaki toplam morfolojik olarak sağlıklı folikül sayısını ve ovaryum rezervini yansıtmaktadır
9. 1990’larda kadınlar için AMH testleri geliştirilmiş ve serum AMH seviyeleri hızlı bir şekilde ovaryum rezervinin sayısal bir belirteci haline gelmiştir
14. Daha sonra dişi çiftlik hayvanlarında yapılan çalışmalarla da kan AMH düzeylerinin, özellikle dişinin üreme potansiyelini ortaya koyabilmek için güvenilir, değerlendirmesi kolay, uygun maliyetli ve oldukça ihtiyaç duyulan bir belirteç olduğu ortaya koyulmuştur
10.
Bu derlemede AMH testleri için yapılmış stabilizasyon çalışmaları ile dişi sığırlarda dolaşımdaki AMH düzeylerinin ilişkilendirildiği önemli bazı reprodüktif özellikler (antral folikül sayısı, süperovulasyon yanıtı ve IVEP, fertilite, verimli yaşam süresi, ovaryum büyüklüğü) hakkında bilgi verilmektedir.
AMH Testleri için Önemli Stabilizasyon Noktaları
AMH testleri için kan plazması ya da kan serumu kullanılabilmektedir. AMH test sonuçları üzerinde plazmadaki antikoagülanın tipi, tam kan numunelerinin kan hücrelerinden plazma ya da serum olarak ayrılması ya da ayırmadan saklamanın ve saklama sıcaklığının etkileri olmaktadır.
Heparinli vakum tüplerinde farklı koşullarda dondurulmadan saklanan kan örneklerinin, plazmada ölçülen AMH düzeyi üzerine etkisi: Dondurulmamış kan örneklerinin santrifüj edilmeden 20°C’de 8 saat ve 4°C’de 24 saat bekletilmesinin, plazma AMH konsantrasyonlarında 0. saatteki ölçüme göre önemli artışa neden olduğu bildirilmektedir. Kan ve plazma örneklerinde iki kez yapılan donma-eritme döngüsünün plazma AMH düzeyleri üzerine hiçbir etkisinin olmadığı, fakat plazma numunelerinin daha fazla tekrarlanan donma ve çözülme döngülerinin plazma AMH düzeylerinde ortalama 1.2 ila 1.7 kat artışa neden olduğu, bu artışın üç donma-çözülme döngüsünden sonra önemli ve numuneler arasında oldukça değişken olduğu bildirilmektedir15. Bu sonuçlar, plazma örneklerinde AMH değerlerini doğru bir şekilde ölçmek için üç veya daha fazla donma ve çözülme döngüsünden kaçınılması gerektiğini göstermektedir.
Kan örneklemesi için kullanılan vakum tüplerinde bulunan antikoagülanın etkisi: Heparin veya EDTA’lı kan ve plazma örnekleri depolama için hemen -20°C'de dondurulduğunda ve tahlilden hemen önce çözdürüldüğünde EDTA içeren kan ve plazma örneklerinin, Heparin içeren kan ve plazma örneklerinden daha yüksek AMH düzeylerine sahip olduğu, bununla birlikte Heparin ve EDTA’lı AMH düzeyinin yüksek oranda ilişkili olduğu bildirilmektedir. Ayrıca Heparin içeren vakum tüplerindeki plazma örneklerine EDTA eklenmesinin AMH düzeylerinde 1.5 kat artışa neden olduğu, EDTA'lı ve EDTA'sız plazmadaki AMH düzeylerinin de hala yüksek oranda ilişkili olduğu bildirilmiştir. Tüm örnekleme koşullarındaki AMH konsantrasyonlarının yüksek oranda ilişkili olması nedeniyle AMH ölçümlerinin Heparin veya EDTA varlığında tam kan veya plazma ile doğru bir şekilde yapılabileceği, bununla birlikte dondurulmamış kan örneklerinin depolanmasından kaçınılması gerektiği çünkü depolama sırasında AMH konsantrasyonlarında gözlenen zamana ve sıcaklığa bağlı artışların AMH test sonuçlarında hatalara yol açabileceği ifade edilmektedir15.
Fleming ve ark.16 tam kanın saklanmasında sıcaklığın ve sürenin etkisini: Deney örneklerini santrifüjleme ve testten önce oda ısısında (20°C) 20, 44 ve 90 saat bekletmenin AMH sonuçlarında kademeli bir artışa neden olduğunu, 20. saatte orta düzeyde (%15) bir artış olurken 90. saatteki artışın (%31) klinik olarak önemli olabilecek düzeyde olduğunu, tam kan örneğinin serum ayrılmadan önce 4°C’de 90 saat saklanması sonrası ise AMH konsantrasyonunda orta düzeyli (yaklaşık %10) bir artış meydana geldiğini bildirmişlerdir. Serum ve kan hücrelerinin fiziksel olarak ayrılmasının etkisini de serum örnekleri ayrıldıktan ve 20°C’de 7 gün bekletildikten sonraki ölçümde AMH düzeylerindeki değişimin (%1) önemsiz düzeyde kaldığı belirtilmiştir. Sonuç olarak: Tam kanın etkili bir şekilde kısa süreli (24 saat) depolanabileceğinin kabul edilebilir olduğu ancak serumun damardan alındıktan sonraki birkaç saat içinde kan hücrelerinden ayrılmasının ideal bir durum olduğu ifade edilmiştir.
Gassner ve Jung17 AMH örneklerinin stabilitesini, kan alındıktan sonra 2 saat içinde serum yada plazmanın çıkarılması sonrası, AMH sonuçları üzerine test örneklerinin saklama sıcaklığının ve analiz süresinin etkisini araştırdıkları çalışmalarında, AMH sonuçlarının Li-Heparin plazma ve serumu 20-25°C ve 2-8°C’de 7 güne kadar saklamanın taze numunelere kıyasla önemli depolama sorunu göstermediğini, bu nedenle ayrılmış serum ve Li-Heparin örneklerinin 20-25°C'de kolayca saklanabileceği veya soğutmaya gerek kalmadan uzak bir test laboratuvarına gönderilebileceğini bildirmişlerdir. Ayrıca üç donma-çözülme döngüsüne kadar test edilen AMH sonuçlarının sağlam olduğu ve numunelerin -20°C ve -80°C'de 9 aya kadar uzun süreli depolanmasının ölçülen AMH değerleri üzerinde önemli bir etkiye sahip olmadığı ifade edilmiştir.
Vrzáková ve ark.18 çalışmalarında kullandıkları serum ve plazma örneklerini: Analiz öncesi tekrarlı çözdürme, farklı sıcaklık ve depolama süreleri gibi çeşitli koşullarda test etmişlerdir. Sonuç olarak, tüm serum numunelerinin tekrarlı donma ve çözülme sırasında nispeten yüksek bir AMH stabilitesi gösterdiğini fakat plazma örneklerindeki AMH konsantrasyonlarında her dondurma-çözdürme döngüsünden sonra bir azalma olduğunu bildirmişlerdir. Bu çalışma AMH düzeylerinin çeşitli stres koşulları altında stabil kalabileceğini göstermiştir. Fakat uygun saklama koşullarına dikkat edilmediğinde örnekteki AMH konsantrasyonlarının azalacağı, yanlış ölçüm sonucu daha düşük bir değer ortaya çıkabileceği de bildirilmiştir.
AMH düzeyinin tespiti için kan örnekleri alındıktan hemen sonra (yaklaşık 2 saat içinde) plazma ya da serumu çıkarılmalıdır. Test örneği olarak EDTA’lı plazmanın tercih edilmesi halinde sonuçların yüksek çıkabileceği hatırlanmalıdır. AMH test örneklerinin (kan serumu ya da Li-Heparin plazma) kısa süreli (7 güne kadar) olarak ortam ya da buzdolabı ısısında, uzun süreli olarak da -20°C ve -80°C saklanabileceği ayrıca tekrarlı dondurma-çözdürme döngülerinden kaçınılması gerektiği ifade edilebilir.
AMH ile Antral Folikül Sayıları (AFS) Arası İlişki
Yapılan çalışmalar Bos taurus, Bos indicus ve Bos taurus-indicus melezi ineklerde AFS’nın inekler arasında oldukça değişken olduğu ama aynı hayvanlar içinde çok tutarlı bir tekrarlanabilirliğe sahip parametre olduğunu göstermiştir19. Bu yönüyle dişiler ovaryumların ultrasonografik muayenesi sonrası belirlenen antral folikül sayısına göre düşük, orta veya yüksek AFS’li olarak sınıflandırılabilir20,21. Aynı zamanda farklı sığır ırkları arasında AFS ve AMH eşik değerlerinin farklı olduğu görülmektedir. Örneğin yapılan bir çalışma ile Bos indicus düvelerin Bos taurus düvelerle karşılaştırıldığında daha büyük AFS ve AMH konsantrasyonuna sahip olduğu bildirilmiştir22. AMH çoğunlukla erken antral foliküller tarafından sentezlenmekte ve dişilerde reprodüktif siklusta foliküler dalga havuzuna giren primordiyal foliküllerin aktivasyonunu engelleyen mekanizmaya da dahil olmaktadır22. Silva-Santos ve ark.23 primordiyal foliküler popülasyonunun Bos indicus’larda Bos taurus’lara göre daha düşük olduğunu bildirmişlerdir. Bu durum, Bos indicus düvelerdeki yüksek plazma AMH konsantrasyonunun daha düşük foliküler atrezi ile sonuçlanmış olabileceği şeklinde açıklanmıştır24.
Antral folikül sayıları ile serum AMH konsantrasyonu arasında pozitif bir ilişkinin varlığı yapılan birçok çalışma ile ortaya koyulmuştur. Fakat bu çalışmalarda ilişkinin derecesi; düşük25, orta26 ve yüksek20,27,28 olarak farklı bulunmuştur. Guerra ve ark.29 yüksek verimli sığır genotipi olan üçlü allel gen taşıyıcılarında ovulasyon oranı, antral folikül sayısı ve dolaşımdaki AMH konsantrasyon oranları arasındaki ilişkiyi araştırdıkları çalışmalarında, AFS ile AMH arasındaki ilişki, üçlü allel gen taşımayan grupta yüksek ve üçlü allel gen taşıyan gruptaki ineklerde ise orta düzeyde tespit edilmiştir.
Ovaryumların ultrasonografik muayeneleri sonrası tespit edilen AFS, östrüs siklus gününden, hayvanın reprodüktif döneminden ve kullanılan ultrasonografi cihazının özellikleriyle uygulayıcının tecrübesinden etkilenebilmektedir. Bu gibi nedenlerle AFS yerine AMH değerlerinin referans alınmasının daha doğru olacağı söylenebilir.
AMH ile Süperovulasyon Yanıtı ve IVEP (İn Vitro Embriyo Üretimi)-OPU (Ovumun Yerinden Alınması) Performansı Arasındaki İlişki
Dişi sığırlarda yapılan birçok çalışma, dolaşımdaki AMH düzeyi ile ovaryumlardaki AFS, süperovulasyon yanıtı ve IVEP (İn Vitro Embriyo Üretimi) performansının önceden tahmin edilebilirliğini ortaya koymuştur30-33.
Souza ve ark.32 süperovulasyon cevabı ile AMH konsantrasyonu arasındaki ilişkiyi araştırdıkları çalışmalarında, 72 Holştayn ineği kan AMH düzeylerine göre dört gruba ayırmışlar (Tablo 1); (Q1= 0.0-82.6 pg/ml; Q2= 91.1-132.5 pg/mL; Q3= 135.3-183.8 pg/mL; Q4= 184.4-374.3 pg/mL) Q1 ile Q4 grubundaki ineklerin AMH düzeyleri arasındaki farkın yaklaşık 5 kat olduğu ve flush anında tespit edilen korpus luteum (KL) sayısı bakımından (sırasıyla 12 ve 25.6 KL) 2 kat farklılık olduğu bildirilmiştir. Q4 ile Q1 grupları arasındaki toplam kazanılan oosit-embriyo sayı farkının da yaklaşık 3 kat olduğu belirtilmiştir. Ayrıca süperovulasyon yanıtı olarak, 15 KL’den fazla üretebilen donör inekler için AMH konsantrasyonu eşik değerinin 123.5 pg/mL olarak belirlendiği ifade edilmiştir.
Büyütmek İçin Tıklayın |
Tablo 1: Laktasyondaki Holştayn ineklerde kan AMH düzeylerine göre süperovulasyon yanıtı ve flush sonrası elde edilen yapıların değerleri32 |
Center ve ark.34, süperovulasyon öncesi 79 etçi sığırı kan AMH seviyelerine göre, (Q1: 0.013 - 0.168 ng/mL; Q2: 0.169 - 0.263 ng/mL; Q3: 0.264 - 0.363 ng/mL; Q4: 0.364 - 0.898 ng/mL) en düşük Q1 ve en yüksek Q4 olmak üzere çeyrek dilimlere ayırmışlardır. Süperovulasyona başlama zamanında, Q4’deki donör ineklerin ovaryumlarındaki AFS’nin Q1 ve Q2 grubundakilerden önemli düzeyde, Q3’dekilerden ise orta düzeyde fazla olduğu ve embriyo toplama zamanında tespit edilen KL sayılarının ise Q3 ve Q4’deki ineklerde Q1 grubunda olanlara göre önemli düzeyde, Q2’dekilerle orta düzeyde daha fazla sayıda KL belirlenmiştir. Ayrıca Q4 grubunda bulunan donör ineklerden elde edilen ortalama embriyo sayılarının Q1 ve Q2’dekilerden anlamlı düzeyde fazla olduğu ama Q3’dekilerle benzer bulunduğunu ifade etmişlerdir. Sonuç olarak kan AMH düzeyi ile antral folikül sayısı, ovulasyon oranı ve elde edilen embriyo sayıları arasında pozitif ilişki bulunduğunu, AMH ölçümlerinin ve AFS’nin sonraki süperovulasyon yanıtını tahmin etmede kullanılabileceğini ifade etmişlerdir.
Jaques ve ark.35, çeşitli ırk ve yaşta sığırları kullandıkları ve AMH konsantrasyonu ile toplam oosit-embriyo üretimi arasındaki ilişkiyi araştırdıkları embriyo transferi çalışmalarında yaşın, toplam oosit-embriyo üretimi üzerine önemli bir etkiye sahip olduğunu, ırkın ise önemli bir etkisinin görülmediğini ve AMH konsantrasyonu ile toplam oosit-embriyo üretimi arasında anlamlı düzeyde ilişki olduğunu (AMH düzeyi ne kadar büyükse, flush başına oosit-embriyo verimi o kadar fazla) bildirmişlerdir.
Macias ve ark.36, Brahman ırkı düve ve inekleri kan AMH düzeylerine göre (100-200, 200-300, 300-450 pg/mL) gruplandırdıkları çalışmalarında, yüksek AMH (>300 pg/mL) düzeyine sahip düve ve ineklerde, süperovulasyon sonrası elde edilen KL ve transfer edilebilir embriyo sayılarının daha fazla olduğunu ve bu embriyoların daha yüksek gelişimsel sağ kalıma ve gebelik oluşturma potansiyeline sahip olduklarını bildirmişlerdir.
De Marchi ve ark.37, Wagyu ırkı ineklerde serum AMH düzeyi ile oosit kazanımı ve IVF embriyoların blastosist geliştirme oranlarının ilişkilendirildiği çalışmada, AMH düzeyi ile oosit ve embriyo verimi arasında pozitif bir ilişki olduğunu, düşük (11.06±3.01) ve yüksek (20.75±4.46) oosit elde edilen hayvanların ortalama AMH düzeyleri arasında önemli farklılık olduğunu bildirmişlerdir.
Yüksek antral folikül sayısının in vitro embriyo üretimine olan faydası, oositlerin toplanması ve IVEP’nin tamamlanmasıyla görülebilir. Yüksek (>10 folikül) ve düşük (<10 folikül) AFS’li sütçü ineklerden elde edilen ovaryumların değerlendirildiği bir çalışmada, yüksek AFS’li grupta düşük olana göre daha az apoptotik hücre sayıları ile birlikte daha fazla blastosist ve hatched blastosist gelişim oranları gözlenmiştir38. Holştayn ineklerde yapılan başka bir çalışmada, yüksek (>25 folikül) ve düşük (<25 folikül) AFS’li olan ineklerin ovaryumlarından elde edilen uygun oosit ve granüloza hücre sayılarının yüksek AFS’li grupta arttığı tespit edilmiştir39. Nelore ineklerde OPU performansı ve IVEP’in AFS kategorilerine göre karşılaştırılmasında, yüksek AFS’li (≥25 folikül) donör ineklerden daha fazla oosit ve embriyo üretildiği ve düşük AFS’li (≤15 folikül) donörlerden oositlerin toplandığı zamana kıyasla daha fazla gebelik elde edildiği bildirilmiştir (Tablo 2)33. Tüm bu bulgular antral folikül sayısı yüksek donörlerden daha fazla oosit elde edilebileceğini ve bu oositlerin blastosist aşamasına ulaşmak için daha büyük gelişimsel yeterliliğe sahip olduklarını göstermektedir40.
Büyütmek İçin Tıklayın |
Tablo 2: Nelore ineklerin, yüksek AFS (≥25 folikül sayısı) ve düşük AFS’li (≤15 folikül sayısı) OPU performans değerleri33 |
Rozner ve ark.41 Holştayn inekleri kan AMH seviyelerine göre Düşük (<100 pg/mL), normal (100-400 pg/mL) ve yüksek (>400 pg/mL) kategorilere ayırdıkları çalışmalarında, OPU sonrası AMH düzeyi yüksek olan hayvanlardan normal ve düşük gruba göre önemli derecede fazla sayıda oosit kazanımı elde edildiğini (sırasıyla; 13.8±9.2, 9.2±5.2 ve 5.6±3.9), flush sonrası elde edilen embriyo kazanımlarının da yüksek AMH grubunda, normal ve düşük AMH gruplarına göre önemli düzeyde fazla olduğunu (sırasıyla; 9.3±3.1, 5.7±3.4 ve 4.5±2) bildirmişlerdir.
Bos indicus (Nelore) ve Bos taurus (Holştayn) düvelerde antral folikül sayısı belirleyicisi olarak AMH’nın kullanıldığı bir çalışmada, AFS popülasyonunun Nelore düvelerde (18-85) Holştayn düvelere (8-51) göre daha yüksek olduğu, her iki genetik gruptaki yüksek AFS’li olanların daha yüksek AMH konsantrasyonuna da sahip olduğu ve Nelore düvelerin Holştayn düvelere göre daha fazla plazma AMH konsantrasyonuna ve daha büyük ovaryum antral folikül rezervine de sahip olduğu bildirilmiştir (Tablo 3)22.
Büyütmek İçin Tıklayın |
Tablo 3: Holştayn ve Nelore düvelerde ortalama antral folikül sayıları ve plazma AMH konsantrasyon değerleri22 |
Yukarıda bahsi geçen çalışmaların aksine Çizmeci ve ark.42, Holştayn ırkı düvelerde, OPU yöntemiyle oosit kazanımı ile kan AMH konsantrasyonu arasındaki ilişkiyi belirlemek için yaptıkları çalışmada, Holştayn düveler için yüksek sayılabilecek ortalama AMH konsantrasyonuna (563.35 pg/mL) sahip donörlerde yapılan haftalık OPU uygulamalarından toplanan uygun ve kaliteli oosit sayısını, AMH konsantrasyonunun etkilemediğini bildirmişlerdir. AMH verileriyle beklenen ilişkinin kurulamamasını da çalışmada yapılan OPU uygulamalarının siklusun bilinmeyen günlerinde yapılmış olmasından kaynaklanmış olabileceği şeklinde ifade edilmiştir.
Bu konuda yapılan çalışmalar32,34-37,41 toplu olarak değerlendirildiğinde, dolaşımdaki AMH düzeyinin süperovulasyon yanıtı, oosit ve embriyo üretimi ile yüksek düzeyde ilişkili olduğu ve AMH konsantrasyon değerlerinin, çoklu ovulasyon ve embriyo transferi (MOET) ve OPU başarısının artırılması için donör seçiminde bir biyobelirteç olarak kullanılabileceğini göstermektedir.
AMH ile Fertilite Arasındaki İlişki
Dolaşımdaki AMH konsantrasyonu ile ovaryum folikül rezervi, süperovulasyon yanıtı, in vivo ve in vitro embriyo üretimi arasında kurulan pozitif ilişkinin24,30-32,43, tohumlama sonrası elde edilen gebelik sonuçları ile kurulamadığı görülmektedir. Bu konuda yapılan çalışmalarda çelişkili sonuçlar bildirilmiştir. Ribeiro ve ark.31 östrüs senkronizasyon programlarının AMH ile fertilite arasındaki olası ilişkiyi geçersiz kılabileceğini iddia etmişler bu yüzden fertiliteyi tahmin etmede AMH’nın kullanımının hayvanların östrüste ya da sabit zamanlı suni tohumlama programları sonrası tohumlanmalarına bağlı olarak değişebileceğini ayrıca bu ilişkinin kullanılan sığır ırkına göre de değişebileceğini ifade etmişlerdir.
Bos indicus ırkı sığırların kullanıldığı bir sabit zamanlı suni tohumlama programı sonrası, daha fazla AFS’ye sahip (muhtemel daha fazla AMH) ineklerin daha düşük AFS’li olanlara göre daha düşük gebe kalma sonuçlarına sahip olduğu bildirilmiştir44,45. Ayrıca Jimenez – Krassel ve ark.46 yüksek AFS’li Bos taurus dişilerin düşük AFS’li olanlara göre daha düşük fertilite ve daha kısa reprodüktif yaşama sahip olduklarını ifade etmişlerdir. Yukarıdaki çalışmaların aksine Mossa ve ark.30 düşük AFS’li sütçü ineklerin orta ve yüksek AFS’li olanlara göre ilk tohumlamada daha düşük gebe kalma oranına, gebelik için daha fazla tohumlama sayısına ve daha uzun buzağılama aralığına sahip olduklarını ifade etmişlerdir. Benzer şekilde, Ribeiro ve ark.31 yüksek AMH’lı sütçü ineklerin gebeliğin 30-65. günleri arasında daha yüksek gebelik oranlarına ve daha düşük gebelik kaybı insidansına sahip olduklarını bildirmişlerdir. Sabuncu ve ark.47 Holştayn düveler (n=20), genç inekler (n=20) ve yaşlı inekler (n=20)’i kullandıkları ve bunların sabit zamanlı suni tohumlamaları sonrası gebelik oranları ve gebelik devamlılıklarını AMH konsantrasyonlarıyla ilişkilendirdikleri çalışmalarında, tohumlamadan sonraki 20. günde, gebe hayvanlarda 0. gün AMH konsantrasyonlarının gebe olmayan hayvanlara göre tüm gruplarda daha yüksek olduğu, ayrıca tohumlamadan sonraki 60. günde gebe hayvanlardaki 0.gün ortalama AMH konsantrasyonlarının 20. ve 60. gün arası gebelik kaybı yaşananlarla 20. gün gebe olmayanlar birlikte değerlendirildiğinde daha yüksek olduğu bildirilmiş ve AMH analizlerinin bir sürüdeki hayvanların reprodüktif verimliliği hakkında değerli bilgiler sağlayabileceği ifade edilmiştir.
Batista ve ark.48 sabit zamanlı suni tohumlama programına alınmış Nelore ırkı düvelerde (n=289) yüksek AMH’ya sahip düvelerin düşük AMH’lı düvelerle karşılaştırıldığında daha fazla antral folikül sayısına, ovulasyon zamanına yakın daha küçük bir dominant foliküle ve sabit zamanlı suni tohumlamaya yanıt olarak daha düşük ovulasyon oranına sahip olduklarını bildirmişler, AMH ve gebelik sonuçlarının çeyrek dilimlik (AMH düzeylerine göre oluşturulan dört grup) bir kalıba sahip olmasına rağmen AMH’nın fertilite ile anlamlı bir ilişkisinin olmadığını ifade etmişlerdir. Aynı şekilde Holştayn ırkı düve ve ineklerin kullanıldığı bir çalışmada tohumlama sonrası gebelik oranları ve serum AMH konsantrasyonları arasında ilişki bulunmadığı bildirilmiştir49.
Akbarinejad ve ark.50 Holştayn ırkı sütçü ineklerde serum AMH konsantrasyonu ile fertilite arasında ikinci dereceden ilişkinin varlığını ortaya koydukları çalışmada, Holştayn sütçü inekleri AMH konsantrasyonlarına göre; en az (Q1; n = 43), orta derecede daha az (Q2; n = 43), orta derecede daha büyük (Q3; n = 43) ve en yüksek (Q4; n = 43) olmak üzere çeyrek dilimlere ayırmışlar ve üreme değişkenleri ilgili AMH çeyrekleri arasında karşılaştırılmıştır. Çalışmada postpartum ilk tohumlama 50. günden sonra ve östrüs başlangıcından 12 saat sonra yapılmış ve sonuç olarak orta düzey AMH konsantrasyonuna sahip (Q2 ve Q3) ineklerin fertilitesinin optimal olduğu, en az (Q1) ve en yüksek (Q4) çeyreklik dilimde olanların fertilitesinin ise daha düşük olduğu bildirilmiştir.
Sunulan bu zıt bulgular, sığırları fertilite açısından kategorize etmek için AMH’nın olası kullanımı hakkında sonuçlar çıkarmayı zorlaştırmaktadır. Fakat yapılan çalışmalar birlikte değerlendirildiğinde, Akbarinejad ve ark. (50) çalışma sonuçlarının (orta düzey AMH konsantrasyonuna sahip ineklerin fertilitesinin optimal olduğu, en az ve en yüksek çeyreklik dilimde olanların fertilitesinin daha düşük olduğu) AMH ile fertilite arasındaki ilişkiyi açıklamakta kullanılabileceği değerlendirilmektedir.
AMH ile Verimli Yaşam Süresi (Longevity) Arasındaki İlişki
Verimli yaşam süresi, ilk buzağılama ile sürüden çıkarma arasındaki dönem olarak ifade edilmektedir. Holştayn ırkı düvelerde (n= 281) yapılan 4 yılı kapsayan bir çalışmada, düvelerin ilk tohumlama, gebe kalma ve buzağılamadaki yaşlarının farklı AMH grupları (Q1: 19 pg/ml; Q2: 41.8 pg/mL; Q3: 68.9 pg/mL; Q4: 153.2 pg/mL) arasında farklılık göstermediğini, başlanan laktasyon sayısı tüm AMH grupları arasında benzer bulunmasına rağmen Q1grubundaki ineklerin Q2 ve Q3’dekilere göre laktasyonu daha az sayıda tamamladıkları bildirilmiştir. Çalışma sonunda Q1, Q2, Q3 ve Q4 grubundaki ineklerin sürüde kalma oranlarının sırayla; %24, %37, %43 ve %32 olarak belirlendiği ve sonuç olarak Q1 grubunda diğer üç gruba (Q2, Q3 ve Q4) göre sürüden çıkarma olasılığının daha yüksek olduğu bildirilmiştir. Genç yetişkin Holştayn düvelerde yapılan tek bir AMH düzeyi ölçümü ile gelecekteki sürü uzun ömürlülüğünün tahmin edilebilir olduğunun gösterildiği ifade edilmiştir43.
Schwarzmann ve ark.25 çeşitli ırklardan sütçü ineklerin (n=513) kullanıldığı ve AFS ve AMH düzeyi üzerine postpartum hastalıkların etkisinin değerlendirildiği çalışmada, sütçü ineklerde AFS ve AMH konsantrasyonu üzerine postpartum hastalıkların bir etkisinin olmadığını, birden çok doğum yapmış yüksek AMH düzeyine sahip ineklerin düşük AMH düzeyli olanlara göre daha kısa buzağılama- tohumlama ve yeniden gebe kalma aralıklarına sahip olduğunu ama düşük AMH konsantrasyonlu ineklere göre daha düşük süt verimine sahip olduklarını bildirmişlerdir. Ayrıca kan AMH konsantrasyonunun verimli yaşam süresinin uygun bir fenotipik belirteci olarak kullanılabileceğini ifade eden başka raporlarda bulunmaktadır31,51,52. Sonuç olarak, AMH düzeyi ile verimli yaşam süresi arasındaki ilişkinin varlığı, AMH ile fertilite arasında kurulan ilişkiye benzemektedir. AMH düzeylerine göre oluşturulan çeyrek gruplar arasında orta düzeye sahip olan düvelerin, en düşük ve en yüksek AMH grubundakilere göre daha uzun sürüde kaldığı ifade edilebilir.
Ovaryum Büyüklüğü ile AMH Konsantrasyonu Arasındaki İlişki
İneklerde yapılan çalışmalar, ovaryum ultrasonografi bulgularıyla yüksek AFS’li olarak tespit edilen hayvanların, düşük AFS’li olanlara göre daha yüksek fertilite, daha kısa açık gün periyodu ve süperovulasyon uygulamalarına daha iyi yanıt gibi daha yüksek reprodüktif performansa sahip olduklarını göstermektedir30,53. Sütçü düvelerde serum AMH düzeyleri, ovaryumların büyüklüğü (her iki taraftaki ovaryumların toplam alanı) ve ovaryum rezervi arasında kesin bir ilişkinin olduğu birçok çalışma ile gösterilmiştir52,54,55.
Widodo ve ark.56 Holştayn ırkı ineklerde, bireysel olarak ovaryumların toplam büyüklüğü (foliküler ve lüteal boyut dahil) ile AMH seviyeleri arasında önemli bir ilişki olduğunu ortaya koymuşlardır. Ovaryum büyüklüğü ile AMH konsantrasyonu arasında kurulan bu önemli ilişki sayesinde ovaryumların ultrasonografi gözlemleri ile AMH düzeylerindeki farklılıkların tahmin edilmesi, ineklerin ovaryum aktivitesi ve süperovulasyon performansının tahmin edilmesine yardımcı olabileceği ifade edilmiştir.
Macías-Andrade ve ark.57 Brahman ırkı düve ve ineklerde, yaş ile AFS arasında negatif bir ilişki olduğunu, yaş arttıkça antral folikül sayısının azaldığını, aynı zamanda AMH seviyelerinin 18-24 ay aralığında en yüksek düzeye çıktığını ama yaş yükseldikçe AMH düzeylerinin de azaldığını bildirmişlerdir. Sonuç olarak ovaryum büyüklüğü, AFS ve AMH konsantrasyonu arasında var olan güçlü ilişki nedeniyle her üç değerin birbirinin yerine ve bir diğerini tahmin etmede kullanılabileceği söylenebilir.
Sonuç
Dişi sığırlarda yapılan AMH testlerinin, çoklu ovulasyon ve embriyo transferi ve in vitro embriyo üretiminin ayrılmaz ve gerekli bir parçası olduğu güçlü bir şekilde ortaya koyulmuştur. Kan AMH düzeyi ile ovaryum folikül rezervi, ovaryum büyüklüğü, süperovulasyon yanıtı ve OPU performansı arasında kurulan güçlü pozitif ilişki fertilite ile kurulamamış zayıf kalmıştır. Bu duruma sebep olarak, çiftliklerde fertiliteyi etkileyen daha güçlü faktörlerin (sürü yönetim uygulamaları) varlığından kaynaklanmış olabileceği değerlendirilmektedir. AMH çalışmaları, dişi sığır reprodüksiyonunda yeni sayılabilecek bir alandır. Sürü yönetim stratejileri açısından önemli olan fertilite ve sürüden çıkarma kararları için kullanılan pratik uygulamalar konusu, hala önemli araştırmalar yapılmasını gerektirmesine rağmen sığırlarda reprodüktif gelişim için AMH testlerinin kullanılmasının ümit verici olduğu görülmektedir.