Süt sığırlarında önemli bir sağlık problemi olan topallık
20, neden olduğu ağrı sebebiyle hayvan refahını ve verimini olumsuz etkilemektedir
21. Topallık kaynaklı ekonomik kayıplar arasında süt veriminin azalması
22, üreme performansının düşmesi
23,24 ve kesime sevk edilen süt sığırlarının sayıca artması
25 yer almaktadır. Sığırlarda topallığın görülme sıklığının, coğrafi bölgelere ve bu bölgelerdeki barınma koşullarına bağlı olarak değişiklik gösterebileceği belirtilmektedir
26. Avustralya'da %3.8
27, Almanya'da %15.7
28, Kanada'da %28.3
29 ve İngiltere'de %31.6
30 olarak rapor edilen görülme sıklığının, Türkiye’de %13-58 arasında değiştiği bildirilmiştir
31. Yaylak ve ark
32, İzmir’deki 21 işletmeyi kapsayan araştırmalarında topallığın görülme sıklığını %28.2 olarak belirlemişlerdir. Literatür taramalarından Yaylak ve ark.
32’nın yapmış olduğu bahsi geçen kesitsel çalışmadan bu yana İzmir ve çevresinde topallığın görülme sıklığını ortaya koyan herhangi bir çalışmanın yapılmadığı anlaşıldı. Bu tespitten hareketle gerçekleştirilen mevcut çalışmaya, büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinin yoğun olarak yapıldığı Küçük Menderes Nehir Havzasının doğusunda yer alan 11 işletmeden 1322’si Holstein ve 363’ü Simental olmak üzere toplam 1685 süt sığırı dahil edildi. Bu örneklem içinde topallık skoru ≥1 olan Holstein ırkı süt sığırı sayısı 123 (%9.3), Simental ırkı süt sığırı sayısı ise 43 (%11) idi (Tablo
1). Elde edilen topallık oranlarının Türkiye ve İzmir bölgesi ortalamasından biraz düşük olduğu görülmektedir. Nitekim, çalışmaya dahil edilen işletmelerin bakım ve barınma koşullarının belli standartları karşılıyor oluşu elde edilen veriler üzerinde etkili olabilir. Mevcut çıktıların aynı bölgedeki farklı standartları olan işletmelerin dahil edileceği başka araştırmalara temel oluşturması ve bölgede mevcut olan topallık yaygınlığının ortaya konulmasına katkı sağlaması beklenmektedir.
Süt sığırlarındaki topallıkların büyük bir kısmı enfeksiyöz ve enfeksiyöz olmayan ayak ve tırnak lezyonlarına bağlı olarak gelişir1,2. Enfeksiyöz nitelikli ayak derisi lezyonlarından olan DD, ÖE ve İDD ile enfeksiyöz olmayan boynuz ve canlı tırnak lezyonlarından olan TH, TÜ ve BÇH yüksek oranda topallıkla seyreder33. Dünyanın farklı bölgelerinde yapılan araştırmalara göre, enfeksiyöz nitelikli ayak derisi lezyonları arasında topallık en fazla DD’de görülmektedir34. DD’nin görülme sıklığının İsviçre’de %20.735,36, Kanada’da %14.729, Danimarka’da %2137; Türkiye’de ise Aydın bölgesinde % 22.1338, Ağrı bölgesinde %23.3113, Malatya bölgesinde ise %13.2939 olduğu rapor edilmiştir. İzmir’in ve Küçük Menderes Nehir Havzasının doğusunda faaliyet gösteren 11 süt sığırı işletmesinde gerçekleştirilen bu çalışmada, DD yaygınlığı Holstein ırkı sığırlarda %20.6, Simental ırkı sığırlarda ise %19.3 olmak üzere toplamda % 20.3 olarak kaydedildi (Tablo 1). Eldeki veriler gerek Türkiye’de gerekse de farklı ülkelerde yakın geçmişte yapılan araştırmalarda elde edilen sonuçlarla benzerlik göstermektedir. Holstein ırkı sığırlarda kayıt edilen 272 DD olgusunun 225’inde topallık skorunun “0” ölçülmesi, vakaların erken teşhis edildiğini ya da DD’nin kronik aşamada topallığa yol açmadan seyrettiğini göstermektedir. Diğer 47 olguda ise topallık 1-3 arasında skorlanmış ve aralarındaki fark istatistiksel açıdan anlamlı bulunmamıştır (Tablo 1). Simental ırkı sığırlarda da benzer şekilde 70 DD olgusunun 49’unda topallık kaydedilmemiştir. DD’nin klinik seyri, hastalığın formuna göre değişiklik gösterir. Erken aşamalarda ve kronik vakalarda ağrı ya da topallık gözlenmezken, ileri aşamalarda genellikle şiddetli ağrı durumu gözlenir40. Ayrıca yağışlı geçen mevsimler, enfeksiyona duyarlı bir ortam oluşturarak çiftliklerdeki DD yaygınlığını artırabilir41. Mevcut çalışmada DD tespit edilen Holstein ve Simental ırkı sığırlarda topallık oranının düşük olması, araştırmacıların belirttiği şekilde bu lezyonların erken aşamada veya kronikleşmiş olabileceğini akla getirmektedir. Araştırmanın yürütüldüğü Eylül ile Aralık ayları arasında İzmir’in doğu kesimleri diğer bölgelerden farklı olarak daha az yağış almakta ve mevsim kuru geçmektedir. Bu durum, DD’li vakalarda topallığın daha az görülmesinin sebeplerinden biri olabilir.
Tırnaklar arasındaki derinin epidermis katının enfeksiyonu olarak tanımlanan İDD ile bu lezyonun bir sonucu olarak ortaya çıkan ve ökçe bölgesinde yüzlek veya derin yarıkların gözlendiği ÖE, enfeksiyöz nitelikli ayak derisi lezyonları arasında sayılmaktadır10,42. İDD’nin bazı ülkelerdeki güncel yaygınlık oranlarına bakıldığında Brezilya’da %12.443, Portekiz’de %0.4442, Polonya’da ise %6.744 olduğu görülmektedir. Türkiye’de yapılan kesitsel araştırmalarda ise İDD’li vakaların toplam sığır sayısına oranları Malatya bölgesinde %0.4639, Kırıkkale ve çevresinde %2.7745, Ağrı’da %2.513, Sivas ve yöresinde %0.5315, Afyon ve çevresinde ise %0.3318 olarak hesaplanmıştır. Çalışmada İDD yaygınlığı Holstein ırkı sığırlarda %1.43, Simental ırkı sığırlarda ise %1.92 bulundu. Bu oranlar, son yıllarda yapılan ve Türkiye’deki sığırcılık işletmelerinde İDD yaygınlığının araştırıldığı çalışmaların verilerine yakındır. Seixas ve ark.42, İDD’nin görülme sıklığını düşük buldukları araştırmalarında elde ettikleri bu sonucu, DD lezyonlarının İDD ile neticelenme süresindeki uzunluğa bağlamışlardır. Enfeksiyöz nitelikli ayak derisi hastalıklarının yaygınlığının bakım ve barınak koşulları, altlık değişim ve tırnak kesim sıklığı gibi faktörlerden de etkilendiği düşünülürse her bir araştırmanın kendine özgü olduğu görüşlerinin daha doğru bir yaklaşım olduğu görülecektir. İDD’nin ağırlıklı olarak topallık ile seyretmediği, ancak ÖE’ye dönüşürse veya ÖE ile komplike olursa topallık gözlenebileceği belirtilmiştir10. Mevcut çalışmada; Holstein ırkı süt sığırlarında görülen 19 İDD olgusunun 10’unda; Simental ırkı süt sığırlarında ise 7 İDD olgusunun 4’ünde topallık skoru “0” olarak ölçülmüştür. Eldeki bu veriler, İDD ile topallık skoru ilişkisinin zayıf olduğunu ileri süren mevcut literatürü10 desteklemektedir.
Dünya’nın farklı ülkelerinde yapılan kesitsel araştırmalara göre ÖE yaygınlığı Nijerya’da %2046, Norveç’te bağlı duraklarda %7.9, serbest barınma koşullarında %3847 olarak kaydedilmiştir. Türkiye’de ise Bursa ve bölgesinde %11.548 ve %6.449, Afyon ve çevresinde %7.4 18, Konya ve yöresinde %1216 olarak bildirilmiştir. Mevcut çalışmada ÖE yaygınlığı Holstein ırkı süt sığırlarında %0.5, Simental ırkı süt sığırlarında %1.65 olmak üzere toplamda %0.77 bulunmuştur. Bu sonucun dünyanın ve Türkiye’nin farklı bölgelerinde yapılan araştırmalarda elde edilen verilerden düşük olduğu görülmektedir. Çalışmada ÖE belirlenen hayvanların büyük çoğunluğunda (Holstein ırkı süt sığırlarında 7 olgunun 6’sında; Simental ırkı süt sığırında 6 olgunun tamamında) hafif ve orta dereceli topallık saptanmıştır. ÖE’li olgularda topallık gelişiminin çoğunlukla beton zemine bağlı olarak ökçe bölgesindeki yarıkların coriuma ulaşmasıyla ilişkili olduğu ve bu sebeple değişkenlik gösterebileceği ayrıca yağışlı mevsimlerde ve kötü bakım koşullarında şiddetlenerek farklı hastalıklarla kompleks hale gelebileceği bildirilmiştir10,49. Mevcut çalışmada saptanan ayak hastalıkları ve topallık dereceleri sadece araştırmanın yapıldığı döneme ait olduğu için elimizde bu hastalıkların geçmişi hakkında herhangi bir veri bulunmamaktadır. Dolayısıyla hastalığa ait lezyonların hangi aşamada olduğu bilinmediğinden hastalık şiddeti ile topallık skoru arasındaki ilişki hakkında objektif bir değerlendirme yapmanın mantıklı olmayacağı kanaatindeyiz. Öte yandan ÖE’nin topallıkla ilişkili olduğu ve İDD’li olguların ÖE’ye dönüşerek topallığa neden olabileceği de belirtilmiştir 10. Bu literatür bilgisine paralel olarak mevcut çalışmada da çoğu ÖE olgusunda topallık skorları “1” veya “2” olarak ölçülmüştür.
Enfeksiyöz nitelikli ayak derisi hastalıklarının etiyolojisinde hijyen problemleri önemli rol oynarken enfeksiyöz olmayan boynuz ve canlı tırnak hastalıklarının multifaktöriyel bir etiyolojiye sahip olduğu bilinmektedir3. Süt sığırlarının enfeksiyöz olmayan boynuz ve canlı tırnak lezyonları içinde en yaygın olanı TÜ’dür. Bu hastalıkla özdeşleşen ülseratif oluşumların, arka ayağın lateral tırnağının taban-ökçe geçiş bölgesine yerleşmesi hali ise literatürde Rusterholz ülseri olarak isimlendirilmektedir10. Son yıllarda yapılan çalışmalarda TÜ’nün prevalansı Bangladeş’te %3.2350, Portekiz’de %2.2142, İsviçre’de %4.235, İsviçre’deki bir başka çalışmada %2.951, Norveç’te %352 olarak bildirilmiştir. Türkiye’de ise Ağrı ilinde %0.2613, Konya yöresinde %8.516, Sivas ve yöresinde %1.4 15, Erzurum yöresinde %1.514 ve Bursa bölgesinde %4.349 olarak rapor edilmiştir. Mevcut çalışmada TÜ yaygınlığı, Holstein ırkı süt sığırlarında %3.7, Simental ırkı süt sığırlarında %2.2 olmak üzere toplamda %3.38 bulunmuştur. Bu sonuçların gerek dünya gerekse de Türkiye ortalamalarında olduğu görülmektedir. TÜ’nün topallıkla seyreden hastalıklardan biri olduğu ve topallık şiddetinin lezyonun derecesine göre değişebileceği bildirilmektedir10,12. Çalışmada ülseratif oluşumların sadece varlığına bakıldığı için bu parametrelerin ilişkisine dair çıkarım yapılması mümkün olmamıştır. Holstein ırkı süt sığırlarında belirlenen 49 TÜ olgusunun sadece 5’inde topallık skoru 0 olarak kaydedilmiş, 44 olguda ise topallık skorları 1-3 arasında bulunmuştur. Simental ırkı süt sığırlarında ise belirlenen 8 TÜ olgusunun ise sadece 1’inde topallık skoru “0” olarak kaydedilmiştir. Mevcut veriler, çoğu TÜ olgusunun topallıkla seyrettiğine dair tespitleri10,12 destekler niteliktedir.
Beyaz çizgi hastalığı (BÇH), tırnak duvarı ile taban arasındaki birleşme hattını oluşturan beyaz çizgi bölgesine taş, kum ve çakıl gibi yabancı cisimlerin penetre olması ve bu cisimlerin coriuma doğru ilerleyerek apse oluşumuna ve topallığa sebebiyet vermesi durumudur. Yabancı maddeyle ilişkili olan bakterilerin bölgede kolonileşerek coriumun canlı dokularına doğru göç edip daha fazla bir alanda çürümeye neden olmaları hastalığın klinik belirtilerini kötüleştirebilmektedir. Fürmann ve ark.51, BÇH gibi taban lezyonlarının sürülerde yüksek yaygınlık oranlarına sahip olduğunu bildirmişlerdir. Öyle ki 2002 yılında %4.8 olan BÇH yaygınlığının 2021 yılında %16.3’e yükseldiği rapor edilmiştir51. BÇH yaygınlığı Kanada’da yapılan kesitsel bir araştırmada %437, İsveç’te %853, Amerika Birleşik Devletleri’nin Ohio eyaletinde %1654, Fransa’da %2055 olarak rapor edilmiştir. Türkiye’de ise Bursa bölgesinde %3.249, Sivas ve yöresinde %0.915, Ağrı ilinde %0.213, Afyon ve çevresinde %3.418 olarak hesaplanmıştır (BÇH’li olguların toplam sığır popülasyonuna oranı). Çalışmada BÇH yaygınlığı Holstein ırkı süt sığırlarında %1.05, Simental ırkı süt sığırlarında %1.1 olmak üzere toplamda %1.07 olarak kaydedilmiştir. Komplike olmamış BÇH olgularında genellikle topallık görülmediği, ancak yabancı cisim penetrasyonundan kaynaklı apse şekillenirse topallık gelişebileceği belirtilmiştir10. Becker ve ark12, topallık riski taşıyan ayak hastalıkları arasında BÇH’nin de olduğunu ifade etmişlerdir. Benzer şekilde başka bir kesitsel araştırmada da BÇH ile topallık arasındaki ilişkiye dikkat çekilmiştir58. Çalışmada ise Holstein ırkı süt sığırlarındaki 14 BÇH olgusunun 12’sinde topallık skoru “1” ve “2” olarak, Simental ırkı süt sığırlarında ise 4 BÇH olgusunun tamamında topallık skoru “1” olarak ölçülmüştür. Bu sonuçlar BÇH olgularının literatürlerde belirtildiği şekilde büyük oranda topallıkla seyrettiğini göstermektedir10,12,58.
Ayak tabanının travmatik etkenlere maruz kalması sonucu canlı dokunun hasar görerek bölgede kanama odaklarının oluşması durumu TH veya taban eziği olarak isimlendirilmektedir10,57. Manske ve ark.53, TH’nin etiyolojisinde sadece travmatik etkenlerin değil laminitisin de rol oynayabileceğini ve bu nedenle olgu yaygınlığının beklenenden yüksek olabileceğini belirtmişlerdir. Aynı çalışmada hasta olan hayvanlar arasındaki TH yaygınlığını ise (prevalansını) %14 bulmuşlardır53. Öte yandan TH yaygınlığının Kanada’nın Alberta eyaletinde %2.137, Ontario eyaletinde bağlı duraklı işletmelerde %7.7, serbest duraklı işletmelerde %11 57, İsviçre’de %11.635, İrlanda’da ayak lezyonu olan hayvanlar içinde %29.758 olduğu rapor edilmiştir. Türkiye’de ise Gaziantep ve yöresinde % 1.8859, Muş ve yöresinde %12.2860, Kars ve yöresinde %9.6417 olarak kaydedilmiştir. Mevcut çalışmada TH yaygınlığı Holstein ırkı süt sığırlarında %0.3, Simental ırkı süt sığırlarında %0.55 olmak üzere toplamda %0.35 bulunmuştur. Öte yandan TH’nin derinliğine ve yaygınlığına bağlı olarak ağrılı seyredebileceği ve laminitis gibi canlı tırnak hastalıklarının habercisi olabileceği belirtilmiştir. Bu faktörlerden hareketle TH’nin topallıkla güçlü bir ilişkisinin bulunduğu ifade edilmiştir 56. Becker ve ark12, İsviçre’de 78 farklı çiftlikten toplam 1449 sığırda gerçekleştirdikleri bir kesitsel çalışmada, TH’nin topallığın potansiyel risk faktörlerinden biri olduğunu kaydetmişlerdir. Çalışmada, Holstein ırkı süt sığırlarında tespit edilen 4 TH olgusunun tamamı topallık “1” ve “2”, Simental ırkı süt sığırlarında ise tespit edilen 2 TH olgusunun tamamı topallık “2” ve “3” olarak skorlandı. Her iki ırkta da topallık göstermeyen TH olgusu yoktu. Bu veriler TH’nin ağırlıklı olarak topallıkla seyreden bir hastalık olduğu12,56 görüşlerini desteklemektedir.
Bu çalışma Ege bölgesinde büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinin yoğun şekilde yapıldığı Küçük Menderes Nehir Havzasının doğusunda faaliyet gösteren 11 farklı süt sığırı işletmesinde ayak ve tırnak lezyonlarının yaygınlığını belirlemek ve bu lezyonlarla topallığın ilişkisini ortaya koymak amacıyla yapıldı. Eldeki veriler hayvanlarda enfeksiyöz nitelikli lezyonların daha yaygın olduğunu, enfeksiyöz olmayan ayak ve tırnak lezyonuna sahip olanlarda ise topallığın yüksek oranda görüldüğünü göstermektedir. Ayak ve tırnak lezyonu ile topallık skoru ilişkisinin ırklara göre farklılık gösterebileceği saptanmıştır. Son yıllarda bölgede benzer amaçla gerçekleştirilen herhangi bir bilimsel çalışma olmaması bu araştırmanın özgün tarafını oluşturmaktadır. Her çalışmanın çıktısı bölgesel, iklimsel ve çiftlik yönetim uygulamaları gibi çevresel faktörlerden etkilenmektedir. Dolayısıyla ne kadar fazla risk faktörü değerlendirilirse çalışmanın objektivitesi de o ölçüde artmaktadır. Mevcut çalışmada sadece ırk, lezyon ve topallık skoru gibi değişkenler arasındaki ilişki değerlendirilmiştir. Bu durum her ne kadar çalışmanın amacına uygunluk taşısa da bir limitasyon olarak da kaydedilebilir.