Araştırmada, anket kapsamında görüşme yapılan
yetiştiricilerin öğrenim durumları incelendiğinde; %8.0’nin
okur yazar olmadığı %38.4’ünün ilkokul mezunu, ve
%2.4’ünün üniversite mezunu olduğu belirlenmiştir.
Yetiştiricilerin %27.2’sinin sığırcılık faaliyeti ile 21 yıl ve
üzeri bir süredir uğraştıkları, yeni başlayanların (5 yıldan
daha kısa süredir sığırcılıkla uğraşanlar) ise %11.2
oranında olduğu ayrıca, %79.2’sinin besi ve süt
sığırcılığını birlikte, %11.7’sinin sadece süt ve %9.2’sinin
ise sadece besi amaçlı yetiştiricilik yaptıkları tespit
edilmiştir. Yetiştiriciler ahırlarında bulunan sığırların
dağılımını, buzağı (doğumdan 3 aylığa kadar) (%24.8),
dana (3 -12 aylık) (%21.8), düve (12 aylık-ilk doğuma
kadar) (%15.4), inek (doğum yapmış ise) (%26.8) ve
boğa (2 yaş üzerinde ise) (%11.2) şeklinde
belirtmişlerdir.
Araştırma kapsamındaki sığırcılık işletmelerinin
büyüklüğü; %43.5’lik oranla 6-10 başlık, yine aynı oranla
(%43.5) 11 baş ve üzeri olarak belirlenmiştir.
Yetiştiricilerin başarılı ve karlı sığırcılık yapabilmeleri için
önemli bir kriter olan işletme büyüklüğüyle ilgili elde
edilen bu değerlerin Türkiye ortalamaları incelendiğinde
dikkat çekici olduğu düşünülmektedir. Çünkü, Türkiye'de
işletme başına 10 baş ve üzeri hayvan varlığına sahip
sığırcılık işletme oranı %3.6 'dır. Sadece hayvancılıkla
uğraşan işletme oranı %6.6, işletme başına düşen
büyükbaş hayvan sayısı 3.9 olup bu oranlar hayvancılığı
gelişmiş ülkelerin sahip olduğu oranlara göre oldukça
düşüktür23.
Tümer ve Ağmaz18, İzmir, Aydın, Manisa ve Muğla
illerini kapsayan araştırmalarında, işletmelerin %96.41’ini
1-5 baş sığıra sahip ekstansif işletmelerin oluşturduğunu
bildirmişlerdir. Akyüz6, Van yöresinde süt sığırcılığı
yapan işletmelerin %91’inde hayvan sayısının 20 baş
veya daha az (ortalama 9 baş) olduğunu bildirmiştir. Ildız9, Tokat ilinde işletmelerin %17.78’inde 1-5 baş,
%44.44’ünde 6- 10 baş ve %37.78’inde 11≥ baş hayvan
bulunduğunu bildirmiştir. Aygün ve Ergüneş7, Amasya’da işletmelerin çoğunluğunun (%46.77) 1-2 baş
ineğe sahip küçük işletmelerden oluştuğunu, işletme
başına düşen inek sayısının ortalama 4.66, olarak
gerçekleştiğini bildirmişlerdir. Bakır8, Van ilindeki
işletmelerin %92.5’inin küçük, %5.6’sının orta ve
%1.9’unun büyük işletmelerden oluştuğunu bildirmiştir.
Yetiştiriciler işletmelerinde %46.9 oranında yerli,
%37.2 oranında melez ve %15.9 oranında ise kültür ırkı
sığırlara sahip olduklarını ifade etmişlerdir. 2009 yılı
TUİK verilerine göre, Muş ilindeki büyükbaş hayvanların
yaklaşık %44.5’i yerli ırk, %39.0’u melez, %15.0’i kültür
ırkından ve %1.5’i de mandadan oluşmaktadır. Bu
veriler, araştırma bulgularıyla benzer bulunmuştur.
Ayrıca, bu işletmelerde yerli ırktan melez ve kültür ırkına
doğru bir yöneliş olduğu, TUİK’in 2000 yılı verileri
(Büyükbaş hayvanların yaklaşık %77’si yerli ırk, %17’si
melez, %3’ü kültür ırkından ve %3’ü de mandadan
oluşmaktadır)1 ile 2009 yılı verileri karşılaştırıldığında
açıkça anlaşılmaktadır. Tugay ve Bakır15, süt
sığırcılığı yapan kişilerin %1.6’sının yerli, %25.2’sinin
melez %73.2’sinin kültür ırklarını tercih ettiklerini
kaydetmişlerdir. Tugay ve Bakır16, başka bir
çalışmalarında ise sığırların ırk dağılımını, %23.6 yerli,
%71.1 melez ve %5.3 kültür ırkı olarak saptamışlardır.
İşletmelerinde kültür ırkı sığır yetiştirenlerin %70.3’ü
Esmer ırka sahip olduklarını bildirmişlerdir. Sonra
Simmental son sırada ise Siyah Alaca ırkı yer almıştır
(sırasıyla %17.2 ve %12.5). Muş ilinin de içinde
bulunduğu Doğu Anadolu Bölgesi, bilindiği gibi karasal
iklime sahip olup, yazlar sıcak ve kurak kışlar ise oldukça
soğuk geçmektedir. Bu bağlamda ırk tercihinde özellikle
bu iklim şartlarına uygun daha dayanıklı olan, kültür
ırkları içerisinde hastalıklara karşı daha dirençli olarak
bilinen Esmer ve Simmental ırklarının tercih edilmiş
olması önemlidir. Bu durum, yetiştiricilerin kültür ırklarını
tanıdıklarını ve bu seçimde bilinçli olduklarını
göstermektedir. Zaten araştırmada, yetiştiricilerin bu
ırkları tercih sebepleri; yetiştirme şartlarının uygun olması
(%37.5), veriminin yüksek olması (%35.4) ve alışkanlık
(%3.1) şeklinde bildirilmiştir. Bununla birlikte, sığır yetiştiriciliği yapan kişilerin özellikle kombine verimli
ırkları tercih etmelerinin bir başka nedeni, bölgenin sığır
besiciliği açısından da önemli bir merkez olması
dolayısıyla, besi materyali olarak bu ırkların
performanslarından memnuniyetleri de olabilir. Bu
araştırma sonuçlarına benzer şekilde, Ildız9, Tokat
ilindeki işletmelerde sığır varlığının çoğunluğunu Esmer
ırkın (%55.23) oluşturduğunu kaydetmiştir. Ancak; Bakır
(8), Van ilindeki işletmelerde mevcut kültür ırkı sığırların,
Sarı Alaca (%61.1), Siyah Alaca (%33.5) ve Esmer
ırklardan (%5.4) oluştuğunu bildirmiştir.
Yetiştiricilerin %77.0’si ahırlarının müstakil şekilde
inşa edildiğini bildirmiş, %17.2’si ise ahırların evlerinin
altında bulunduğunu beyan etmişlerdir. Yetiştiricilerin
sığır varlığının Türkiye ortalamasına göre nispeten
yüksek olması sığırcılık faaliyetini başlıca geçim kaynağı
ve geçime katkı için öncelikle tercih etmiş olmaları
nedeniyle sığırların onlar için önemli olması, ahırların
müstakil olarak inşa edilmesinde etkili olmuş olabilir. Bu
araştırma sonuçlarından farklı olarak, Tugay ve Bakır15, işletmelerde, barınakların %35.7'sinin müstakil,
%62.2'sinin ev altı, %2.1'inin ise ev altı-müstakil şekilde
inşa edildiğini bildirmişlerdir.
Ahırlarının inşaatında çoğunlukla taş (%42.1) sonra
briket (%39.7) ve kerpiç (%18.2) kullanıldığı
saptanmıştır. Yetiştiriciler, ahır tabanında genellikle
beton (%59.0), sonra taş (%20.5), toprak (%16.4) ve
tahta (%4.1) kullanmayı tercih etmişlerdir. Bu tercihlerin
sebepleri; öncelikle maliyet, sonrasında ise iklim ve arazi
koşulları nedeniyle hayvanları soğuk ve sıcaktan koruma
kaygısı ve alışkanlıklar olarak düşünülmektedir. Elde
edilen sonuçlar, Tugay ve Bakır15,’ın bildirişleri ile
benzerdir.
Yetiştiricilerin %97.5’i hayvanlarını ahırda bağlı,
%2.5’i ise serbest sistemde tuttuklarını beyan etmişlerdir.
Bu sonuç, yetiştiricilerin geleneksel bağlı duraklı ahır
tipinde hala ısrarlı olduklarını göstermektedir. Bu durum,
yetiştiricilerin hayvanları daha rahat kontrol edebilme
isteği, alışkanlık ve birim alanda daha fazla hayvan
barındırabilme çabası olarak ta değerlendirilebilir. Benzer
şekilde, Tekirdağ ilinde kapalı ve bağlı sistem tipi
ahırların oranı %91 olarak belirlenmiştir24. Köse11
de Uşak ilinde yaptığı çalışmada, sığırcılık işletmelerinin
%76’sının bağlı duraklı, %16’sının kapalı serbest ve
%8’inin serbest tipli olduğunu bildirmiştir.
Yetiştiricilerin çoğu (%55.9) ahırda hayvanlarının
altına altlık olarak hiçbir şey kullanmadıklarını, %18.6’sı
ise kuru gübre kullandıklarını bildirmişlerdir. Saman veya
talaş kullananların oranları ise sırasıyla %14.4 ve %2.5
olmuştur. Araştırmada yetiştiricilerin, ahırlarda altlık
kullanmaması veya farklı altlık materyallerini ve hatta
kuru gübreyi tercih nedenleri, bilgisizlik, altlığın maliyeti
ve altlık temini ile ilgili kaynakların çeşitliliğinden
kaynaklanmış olabilir. Zira, Yayar ve Karkacier20,
yetiştiricilerin altlık olarak %4.25’inin talaş, %48.94’ünün
saman, %23.40’ının keçi gübresi kullandığını ve
%22.40’ının ise altlık olarak hiçbir şey kullanmadığını
kaydetmişlerdir. Tugay ve Bakır15 ise yetiştiricilerin
barınaklarda altlık materyali olarak öncelikle gazel-fındık patos artığını tercih ettiklerini (%92), sonrasında ise
saman ve kuru gübreyi altlık olarak kullandıklarını
bildirmişlerdir.
Araştırmada, yetiştiriciler ineklerinin kızgınlığa gelip
gelmediğini, ağırlıklı olarak kızgın hayvanların başka
hayvanlara atlama isteğinden ve çara akıntısı
gelmesinden dolayı belirlediklerini beyan etmişlerdir. Bu
verilere göre, yetiştiricilerin bu konuda daha dikkatli
oldukları, hayvanlarının üremelerine önem verdikleri bu
çerçevede hayvanların kızgınlıklarını takip ettikleri ifade
edilebilir. Zira, yetiştiricilerin %25.0’inin ineklerini
doğumdan 2 ay sonra, %34.7’sinin ne zaman kızgınlığa
gelirse tohumlatırken, %40.3’ünün doğumdan 45 gün
sonra tohumlattıklarını beyan etmiş olmaları da bu
durumu teyit etmektedir. Tugay ve Bakır16
yetiştiricilerin ineklerin kızgınlığa geldiğini çoğunlukla
çara akıntısından (%53.9) anladıklarını kaydetmişlerdir.
Düveleri ilk ne zaman tohumlatıyorsunuz? sorusuna
ise yetiştiriciler, %33.9 oranında 18 aylıkken, %20.7
oranında 24 aylıkken şeklinde cevap vermişlerdir. 15
aylıktan daha küçük yaşta tohumlatanların oranı ise
%11.6 oranında bulunmuştur. Bu değerler, Türkiye
genelindeki uygulamalar ve tavsiye edilen ilkine
tohumlama yaşı dikkate alındığında düvelerin geç yaşta
tohumlandığını göstermektedir. Ancak bu değerler,
araştırma kapsamındaki işletmelerde yerli ırk oranının
yüksek (%47) olduğu dikkate alındığında ve yerli ırkların
daha geç yaşta tohumlanmaları söz konusu olduğundan
kabul edilebilir görünmektedir. Tugay ve Bakır16
düvelerin 12 aylık (%42.8), 15 aylık (%13.3) ve 18
aylıkken (%21.5) ve ineklerin ise ne zaman kızgınlığa
gelirse (%39), doğumdan 45 gün sonra (%7.8) ve 2 ay
sonra (%52.8) tohumlatıldığını kaydetmişlerdir.
Yetiştiricilerin %60.5’i damızlık dışı hayvanlarını 13
aylık yaş ve üzerinde iken sattıklarını bildirmişlerdir. 6
aylık yaştan önce satanların oranı ise %4.8 olarak tespit
edilmiştir. Araştırmada, yetiştiricilerin ancak %9.2’sinin
yalnızca besicilik faaliyeti yürüttüğü, %79.2’sinin ise besisüt
amaçlı yetiştiricilik yaptığı belirlenmiştir. Buna göre,
yetiştiricilerin işletmede doğan buzağılarını bir süre bakıp
besledikleri daha sonra yüksek fiyata satmayı tercih
ettikleri söylenebilir. Damızlık dışı hayvanları besi
materyali olarak kullanmak amacıyla çok uzun süre
işletmede tutmayı tercih etmedikleri, bunda uzun ve
soğuk geçen kış mevsiminin yaşandığı yörede kaliteli
kaba ve kesif yem temininin maliyetli olmasının etkili
olmuş olabileceği düşünülmektedir.
Yetiştiricilerin %46.0’sı ineklerini sütten kendiliğinden
kesilene kadar sağdıklarını, %38.7’si de doğumuna 2 ay
kala ineklerini kuruya çıkardıklarını beyan etmişlerdir. Bu
veriler ışığında, yetiştiricilerin bu konuda çok özenli
olmadıkları, kuruya çıkarmanın gerekliliklerini tam olarak
bilmedikleri söylenebilir. Diğer taraftan sütü, geçime katkı
amaçlı olarak değerlendirdikleri düşünülürse, işletmenin
süt üretiminin kesintiye uğramaması amacıyla mümkün
olan son ana kadar ineklerini sağdıkları da
düşünülmektedir. Tugay ve Bakır16 ineklerin
%82.3’ünün doğuma iki ay kalana kadar sağıldığını
bildirmişlerdir.
Yetiştiriciler, inek başına ortalama günlük <3.0 kg
(%24.8), 3.0-5.0 kg (%30.4), 5.1-7.0 kg (%23.2)
civarında süt aldıklarını bildirmişlerdir. Günlük ortalama
15 kg ve daha fazla süt elde ettiklerini ifade edenlerin
oranı ise sadece %3.2 olmuştur. Görüldüğü üzere,
işletmelerin %78.4’ü 7 kg ve daha az günlük ortalama süt
verimine sahiptir. Bu sonucun elde edilmesinde,
yetiştiricilerin elinde bulunan sığırların yaklaşık %47’sinin
yerli ırk olması yanında, işletmelerde karlı ve başarılı
sığır yetiştiriciliği için bakım ve besleme koşullarının
oldukça yetersiz olmasının da payı olduğu
anlaşılmaktadır. Tugay ve Bakır16 işletmelerin %49.3'i
4.5≤ kg, %50.7’si 5≥ kg/inek süt elde ettiklerini
bildirmişlerdir.
Yetiştiriciler işletmelerdeki sığırların, %50.7 oranında
ayak ve tırnak, %13.7 oranında mastitis, yine aynı
oranda yavru atma problemleri yaşadıklarını ifade
etmişlerdir. Güç doğum problemi ise %21.9 oranında
saptanmıştır. Bir çok araştırmacı da sığırcılık
işletmelerinde %23.6 ile %72.62 arasında mastitis13,14,16,17,19, %3.85 ile %25.7 arasında ayak-tırnak13,14,16,17,19, %8.3 ile %29.26 arasında yavru
atma14,16,17,19, %19.05 ile %29.2 arasında güç
doğum14,16,17,19 ve %5.95 ve %46.60 oranında
döl tutmama14,19 problemleri tespit etmişlerdir.
Araştırmada yetiştiricilerin veteriner hekimlik
hizmetlerinden sadece hastalık ortaya çıkınca
yararlanma eğilimi (%57.7) gösterdikleri anlaşılmaktadır.
Düzenli veteriner hekimlik hizmeti alanların oranı sadece
%8.1 olurken, hiç veteriner hekimlik hizmeti almayanların
oranı %8.9 olarak tespit edilmiştir. Veteriner hekim
hizmeti alan yetiştiricilerin %77.4’ünün serbest veteriner
hekimleri tercih ettikleri belirlenmiştir. Yetiştiricilerin
veteriner hekimlik hizmetlerini ağırlıklı olarak serbest
veteriner hekimlerden almış olmaları dikkat çekici
bulunmuştur. Tümer ve Ağmaz18 işletmelerin
%6.6’sının düzenli veteriner hekim kontrolünde
olduğunu, %86.9’unda koruyucu aşılamaların yapıldığını
bildirmişlerdir. Özen ve Oluğ13 işletmelerin
%33.52’sinde hiç hastalık görülmediğini beyan
etmişlerdir. Tugay ve Bakır16 işletmelerin %99.2’sinde
koruyucu aşılama yapılırken, %90.9'unun düzenli
veteriner hekimlik hizmeti almadığını kaydetmişlerdir.
Genellikle, yetiştiriciler muayene ücretleri ve ilaç giderleri
nedeniyle serbest veteriner hekimleri pek tercih
etmemeleri söz konusu iken, Muş ilindeki yetiştiricilerin
farklı tercihte bulunmuş olmaları önemsenmelidir. Bu
durumun bir fırsat olarak değerlendirilerek, bilinçli ve karlı
bir sığır yetiştiriciliği için yöredeki serbest veteriner
hekimlerin sahada bir danışman gibi görev yapmaları
sağlanabilir.
Sığır yetiştiriciliği yapan insanların çoğunluğu (%62.6)
bu işi yapmaktan memnun olmadıklarını beyan
etmişlerdir. Sığır yetiştiriciliği dışında ticari faaliyetleri
bulunanların oranı %48.0 olarak belirlenmiştir. Sığırcılık faaliyeti ile ilgilenenlerin esas bu işi yapma nedenleri,
geçim kaynağı (%55.1) veya geçime katkı (%33.9) olarak
ifade edilmiştir. Alışkanlık nedeniyle yapanların oranı ise
sadece %4.2 oranında hesaplanmıştır. Benzer şekilde,
Tutkun17, yetiştiricilerin çoğunluğunun (%95) süt
sığırcılığı faaliyetinden memnun olmadığını bildirmiştir.
Aksine, Şahin14, işletme sahiplerinin %54.37’sinin süt
sığırcılığı faaliyetinden memnun olduğu, %38.84’ünün
inek sayısını artırmayı düşündüğünü kaydetmiştir. Yine,
Özen ve Oluğ13 yetiştiricilerin %85.88’inin süt
sığırcılığı faaliyetinden memnun olduğunu
saptamışlardır.
Yetiştiricilerin %48.7’si yem/yem hammaddelerinin
pahalı oluşundan şikayet etmişlerdir. Pazar yetersizliğini
sorun olarak görenlerin oranı ise %15.4 bulunmuştur.
Yetiştiriciler sığırcılık faaliyetlerinin sorunlarını; süt
(%15.95) ve et (%14.07) fiyatlarının düşük oluşu,
meraların yetersizliği (%11.26), uygun şartlarda kredi
sağlanamayışı (%10.13), tohumluk fiyatlarının yüksek
oluşu (%3.94), suni tohumlama uygulamalarının yetersiz
oluşu (%3.00) ve işletmecilerin eğitim eksikliği (%2.25)
şeklinde sıralamışlardır. Bu araştırmada, yetiştiricilerin
devletten öncelikli beklentileri, uygun koşullarda kredi
(%42.7), veteriner hekimlik hizmeti (%29.1) ve pazarlama
(%19.1) konularında yoğunlaşmıştır. Belki de en fazla
ihtiyaçları olan bilgi desteği konusunda talepte
bulunanların oranı ise %2.7 oranında kalmıştır. Bazı
araştırmacılar da yetiştiricilerin öncelikle yem fiyatları,
kredi, veteriner hekimlik hizmetleri, damızlık hayvan
temini, eğitim ve pazarlama konularında devletten
beklenti içerisinde olduklarını bildirmişlerdir14,16.
Sonuç olarak, Muş Merkez ilçe ve köylerindeki
sığırcılık işletmelerinin çoğunluğunun 10 baş ve üzeri
sığıra sahip olduğu, kültür ırklarından Esmer ve
Simmental ırkın daha çok tercih edildiği, sığır
barınaklarının genellikle müstakil olduğu, işletmede altlık
kullanımından yapı malzemesi tercihine, ineklere kuru
dönem uygulamasından hayvan ve barınak hijyenine
kadar bir çok konuda modern yetiştiricilik için koşulların
yetersiz olduğu ve bunun için yetiştiricilere yönelik sürü
sağlığı ve yönetimi konularında eğitim çalışmaları
yapılması gerektiği kanaatine varılmıştır. Ayrıca
yetiştiricilere; yeni yapılacak veya mevcut sığır
barınaklarının, sığırların konforuna ve hijyen kurallarına
dikkat edilerek modern niteliklerde inşa edilmesi veya
yenilenmesi, sürü sağlığı ve yönetimine önem verilmesi,
yeni teknolojik gelişmelerin takibi ve bunların
işletmelerde uygulamaya koyulması, örgütlenmeye önem
vererek elde edilen ürünler için pazar imkanlarının
oluşturulması, hayvancılık faaliyetlerinin en önemli
giderlerinden olan yemin, işletme imkanlarıyla veya arazi
kiralama yoluyla daha ucuza sağlanması, özellikle son
zamanlarda gündemde olan düşük faizli kredi, teşvik ve
diğer desteklemelerden yararlanılması önerilmektedir.