Veteriner hekimlikte özellikle gıda değeri olan
hayvanlarda antibakteriyel ilaçların ve özellikle florfenikol
kullanımı önemli bir yere sahiptir. Yetiştiricilikte kullanılan
antibiyotiklerin başta böbrek, karaciğer ve kas olmak üzere çeşitli organ ve dokularda birikebilmesi nedeniyle
başta hayvansal gıdalar olmak üzere insan sağlığı ve
ülke ekonomisini olumsuz yönde etkilemektedir
13.
Amerika Gıda ve İlaç Dairesi (FDA)’nin balık
hastalıklarında kullanılmak üzere onay verdiği çok az
sayıda antibakteriyel ilaç bulunmaktadır. Bunların
başlıcaları penisilinler, oksitetrasiklin, kotrimaksazol ve
sülfamerazindir. Ancak, farklı ülkelerde bakteriyel balık
hastalıklarında bunlara ek olarak kullanılmasına izin
verilen antibiyotikler içerisinde florfenikol, kloramfenikol,
eritromisin ve ampisilin bulunmaktadır3,4. Florfenikol
Türk Gıda Kodeksi’ne (TGK) göre, su ürünlerinde kalıntı
kontrolü yapılacak antibiyotikler içerisinde yer almaktadır18.
TGK’ne göre, florfenikol ve en önemli metaboliti olan
florfenikolamin’in balıklarda hedef organdaki (deri ve kas
gibi) maksimum kalıntı limiti 1000 μg/kg’dır. Literatür
bilgilerine göre toplam miktarın %65’inin florfenikol,
%35’inin ise florfenikolamin şeklinde metabolize edildiği
bilinmektedir19,22. Bu çalışmada balık dokularında
sadece florfenikol düzeyleri belirlenmiştir. Metaboliti olan
florfenikolamin düzeylerinin analizleri yapılamadığından
kalıntı miktarlarının hesaplanmasında metabolit miktarı
olan %35’lik kısım dahil edilmemiştir. Buna rağmen
yapılan analizler sonucunda hasat öncesi alabalıkların
kas, deri ve karaciğer dokularında sadece florfenikol
miktarlarının bile TGK’ndeki limitlerden daha yüksek
olduğu belirlenmiştir. Hasat döneminde alabalıkların deri,
kas ve karaciğer dokularındaki florfenikol miktarının bile,
metaboliti olan %35’lik florfenikolamin oranı dikkate
alındığında TGK limitinden az da olsa daha yüksek
olduğu anlaşılacaktır.
Kalıntı düzeylerine bakıldığında hasat öncesi ve
hasat dönemlerine ait kas dokusu florfenikol düzeylerinin
sırasıyla ortalama 3.52 ve 0.69 μg/g olduğu, karaciğerde
ise bu değerlerin sırasıyla 2.39 ve 0.70 μg/g olduğu
anlaşılmaktadır. Sonuçlar analiz edildiğinde hasat
dönemi kas ve karaciğer dokularında kalıntı miktarlarının
oldukça düştüğü anlaşılmaktadır.
Balık yetiştiriciliğinde görülen hastalıkların çoğunun
yavru dönemlerinde görüldüğü bilinmektedir. Özellikle
florfenikol veya diğer birçok antibiyotik bu erken
dönemde görülebilen hastalıkların sağaltımında
kullanılmaktadır. Hasat öncesi dönemde florfenikol
miktarının kas ve karaciğerde yüksek olması nedeniyle
bu dönemlerde antibakteriyel ilaç kullanımının daha
yaygın olduğu ve bu dokularda birikim gösterebileceği
kanaatine varılmıştır. Çalışmada hasat döneminde
florfenikol düzeylerinin daha düşük olması hasat
dönemlerine yakın zamanlarda hem hastalıkların hem de
ilaç kullanımının azalması ile açıklanabilir.
Yapılan çalışmada deride kalıntı değerlerinin hasat
öncesi 1.48 μg/g ve hasat döneminde ise 1.61 μg/g doku
olduğu tespit edilmiştir. Anlaşılacağı üzere hasat dönemi
deri örneklerinde florfenikol kalıntı miktarı istatistiksel
olarak önemli olmasa da hasat öncesi değerinden
yüksek bulunmuştur. Hayvansal gıdalarda deri dokusu
genellikle insanlar tarafından tüketilmemesine karşın, balık tüketiminde bu durum farklılık gösterebilmektedir.
Çünkü özellikle küçük balıklar genellikle derisiyle birlikte
tüketilen canlılardır. Derinin bağ dokudan zengin olması,
balıklarda ilaca ilk maruz kalan bölge oluşu ve diğer
nedenlere bağlı olarak kalıntı miktarlarının yüksek
düzeylerde olması kaçınılmazdır. Hasat öncesi döneme
göre hasat döneminde deri dokusunda fazla miktarda
florfenikol düzeylerine rastlanması deride birikim
göstermesi ile açıklanabilir.
Feng ve Jia5 tarafından yapılan çalışmada, tatlı su
tilapyalarına oral yolla 5 mg/mL florfenikol
uygulamasından 24 saat sonra florfenikol miktarının kas
dokusunda 1.60 μg/g, karaciğer dokusunda 1.69 μg/g
olarak tespit edilmiştir.
Yapılan bir araştırmada19, balıklarda 10 mg/kg/gün
dozunda florfenikol uygulamasından 1 gün sonrası
florfenikolamin konsantrasyonu deri ve kas dokusunda
sırasıyla 9770 μg/kg ve 6710 μg/kg bulunmuştur.
Uygulamadan 7 gün sonra bu düzey deride 930 μg/kg,
kas dokusunda 1310 μg/kg’a düşmüştür.
Pinault ve ark.23, taze su gökkuşağı alabalıklarına
10 mg/kg/gün dozunda florfenikol verildiğinde kas
dokusu rezidü seviyeleri 1, 3, 8 ve 15 gün sonunda
sırasıyla 3.37±1.17 ppm, 1.08±0.54 ppm, 0.21±0.11 ppm
ve 0.15±0.05 ppm olarak bulmuştur.
Başka bir çalışmada24 10ºC’de Atlantik
salmonlarda florfenikol uygulamasından sonraki 3. ve 12.
saat, 1. 3. ve 7. gün kas dokusundaki miktarları sırasıyla
7.59±1.39 ppm, 7.90±2.23 ppm, 6.71±0.69 ppm,
2.24±0.78 ppm ve 1.31±1.25 ppm bulunmuştur.
Bu çalışmadan elde edilen deri, kas ve karaciğer
dokusundaki florfenikol miktarları yukarıdaki
araştırıcıların5,19,23,24 sonuçları ile
karşılaştırıldığında florfenikolün hasat öncesi dönemde
numunenin alındığı günlerde kullanıldığını
düşündürmektedir. Yine hasat döneminde düşük
düzeylerin saptanmış olması da florfenikolun daha erken
dönemlerde kullanıldığı düşüncesini desteklemektedir.
Sonuç olarak, toplamda 5 işletmeden temin edilen
numunelerden 2 işletmede hasat öncesi ve hasat dönemi
alabalıklarında florfenikolün kullanıldığı, hasat öncesi
alabalıklarda daha yoğun kalıntılara rastlanıldığı, ancak
hasat döneminde hasat öncesi döneme göre daha düşük
seviyelerde olduğu tespit edilmiştir. Bu nedenle ilaç
verilmiş hayvanların gıda üretiminde kullanılma durumu,
veteriner hekimler tarafından ilgili kanunlara uygunluk
yönünden izlenerek, hayvan yetiştiricilerinin de bu
konuda bilinçlendirilmesi sağlanmalıdır. Ayrıca ilaç
verilen balıkların ilacın vücuttan arınma süresine
uyularak tüketilmesi sağlanmalı ve beraberinde bilimsel
bir kalıntı izleme planı geliştirilerek, etkili bir biçimde
uygulanması için devletin sıkı kontrol önlemleri alması
gerekmektedir.