Mastitise yakalanma riski bakımından ırklar arasında farklılıklar olduğu öteden beri çalışmalarda belirtilmektedir
10,11. Yapılan bir çalışmada Simental, Simental × Kırmızı Holştayn melezi ve İsviçre Esmeri ineklerde subklinik mastitis oranı diğer ırklardan daha düşük bulunmuştur
12. Yine Alaçam ve ark.
13, yaptıkları çalışmada Esmer ırkı ineklerin, Siyah Alacalara oranla daha fazla subklinik mastitise yakalandıklarını bildirmişlerdir. Yapılan birçok çalışmada ise ırklar arasında sütün elektrik iletkenliği
14, SHS
15, CMT
16 ve prevalans
17 bakımından farklılıklar belirlenemediği bildirilmiştir. Bu çalışmada ise Malatya ili Arguvan ilçesinde bulunan ineklerden alınan süt örneklerinin CMT sonuçları farklı ırklarda hayvan ve meme lobu bazında incelendi. Gerek inek bazında ve gerekse meme loplarında CMT pozitifliklerde farklılık tespit edilmedi. SHS değerleri Simental ırklarda sağ arka meme loplarında en düşük, Hereford ırk ineklerde ise sağ arka meme loplarında en yüksek bulundu.
Subklinik mastitisle ilgili meme lopları arasında farklılıklar olup olmadığı bakımından yapılan bir çalışmada 12 ön meme lopları için mastitis oranı diğerlerinden daha düşük bulunmuştur. Arka ve ön meme lobu açısından meme başının meme lokalizasyonu da subklinik mastitisin önemli bir faktörü olarak tanımlanmıştır. Ayrıca yapılan birçok çalışmada 18-22 meme lopları arasında farklı sonuçlar bildirilmiştir. Şeker ve ark. 23, Çetin ve Alan 22 ve Sabuncuoğlu ve ark. 16, yaptıkları farklı üç çalışmada, meme lobları arasında önemli bir farklılık olmadığını tespit etmişlerdir. Bu çalışmada ise hayvanların CMT pozitifliği bakımından meme lopları arasında istatistiksel bir fark bulunmadı. Bu sonuçlar Türkiye’de daha önce yapılan bazı araştırıcıların 16,22,23 sonuçlarıyla uyumlu iken diğer bahsedilen çalışma 12,18-21 sonuçlarından farklıdır. Meme lopları arasında CMT pozitiflik etkisinin daha iyi görülebilmesi için benzer şartlarda yetiştirilen daha büyük sürülerde çalışılması yararlı olabilir.
Hayvanların yaşının artması birçok hastalıkta olduğu gibi subklinik mastitisle de yakın ilişkili olduğu ve yaşın ilerlemesiyle subklinik mastitisin de belirgin olarak arttığı bildirilmektedir 11,12,17,23-26. Timurkan 14, yaşları 8-14 arasında değişen hayvanlarda sütün elektrik iletkenliğinin, yaşın ilerlemesine bağlı olarak arttığını belirtmiştir. Özdemir ve Kaymaz 27, çalışmalarında yaşın sütün elektrik iletkenliği değerine etkisini istatistiksel olarak önemsiz bildirmişlerdir. Rişvanlı ve Kalkan 28, 2-4 yaş grubunda bulunan ineklerin meme loblarında diğer yaş gruplarına nazaran daha az CMT pozitifliğe rastladıklarını ve yaşın SHS üzerine etkisinin ise önemli olmadığını bildirmişlerdir. Sabuncuoğlu ve ark. 16, da toplam 83 inek üzerinde yaptıkları çalışmalarında yaş gruplarının CMT skorunu etkilemediğini ifade etmişlerdir. Sunulan çalışmada Bölgedeki inekler ve meme lopları bazında CMT, SHS, SED değerlerinde farklı yaş gruplarından alınan sonuçlar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık belirlenmedi. Bu sonuç Rişvanlı ve Kalkan 28, Özdemir ve Kaymaz 27 ve Sabuncuoğlu ve ark. (16)’nın sonuçlarıyla uyumlu, belirtilen diğer çalışmalardan 11,12,14,17,23-25 farklıdır.
McDougall ve ark. 29’nın, yaptığı çalışmada sığırlarda 3 veya daha fazla laktasyona sahip hayvanlarda, laktasyonun orta ve geç dönemlerinde subklinik ve klinik mastitis prevalansı daha yüksek bulunmuştur. Yapılan birçok çalışmada da 11,18 benzer sonuçlar bildirilmiştir. Yalçın ve ark. 30 ve Emre 31 ise çalışmalarında ineklerin meme loblarında belirlenen SHS ile laktasyon sayıları arasında bir ilişki belirleyememişlerdir. Sunulan çalışmada ise Yalçın ve ark. 30 ve Emre 31’nin çalışmalarında olduğu gibi farklı laktasyon sayısına ait grupların CMT, SHS ve SED sonuçları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir.
Sütteki SHS ve CMT değerleri laktasyonun döneminden etkilenme eğilimindedir. Busato ve ark. 12, subklinik mastitis prevalansı meme lopları düzeyinde, laktasyon 7-100 günlük döneminde %21.2, 101-305 gün boyunca %34.5 olarak bulmuşlardır. En az bir pozitif meme lobu bulunan, ineklerde prevalanslar laktasyonun ilk 7-100 günlerinde %47.8 ve 100-305 günler arasında %61.5 bulunmuştur. Biffa ve ark. 11, çalışmalarında mastitis prevalansını laktasyon başlarında (%45.8) daha yüksek, ortalarında (%25.8) daha düşük bulmuşlardır. Benzer bazı çalışmalarda da mastitis oranı laktasyonun ilk döneminde daha fazla bulunmuştur 32,33. Sabuncuoğlu ve ark. 16, toplam 83 inekte laktasyonun erken dönemlerinde CMT pozitiflik oranını daha fazla gözlemişlerdir (P<0.05). Şeker ve ark. 23, ve Saini ve ark. 21, yaptıkları çalışmalarda laktasyon dönemi ilerledikçe CMT pozitiflik oranının arttığını bildirmektedirler. Çoban ve ark. 15, laktasyonun 4. ayına kadar logSCC değerinin arttığını, 4. aydan 6. aya kadar azaldığını, 6‐8. aylar arasında aynı seviyede seyrettiğini ve 8. aydan sonra tekrar artış göstererek 9. ayda en yüksek seviyeye ulaştığını bildirmişlerdir. Yukarıdaki araştırıcıların aksine Özdemir 7, Emre 31 ve Koç 34 ise yaptıkları çalışmalarında mastitis insidensinin laktasyonun ilerleyen dönemleriyle birlikte istatistiksel olarak artmadığını ifade etmiştir. Bu çalışmada ise meme loplarında 0-2 aylık dönemde CMT pozitiflik oranı istatistiksel olarak daha düşük bulundu. İneklerin SHS ve SED değerlerinin hayvanların laktasyon günlerine göre dağılımında ise istatistiksel olarak bir fark tespit edilmedi.
Doğum eylemi sırasında inek hastalık geçirdiğinde, bağışıklığın azalması nedeniyle meme enfeksiyonuna daha duyarlı hale gelir 35,36. İnekte güç doğum olması durumunda diğer birtakım hastalıklarla birlikte mastitis riskinin de arttığı bildirilir 36,37. Sloss 38, 2.480 güç doğum yapan inek üzerine yaptıkları çalışmada güç doğum sonrası mastitislerin şekillendiğini bildirmektedir. Bu çalışmada ineklerin son doğumlarının normal veya güç doğum olduğuna bakılarak yapılan değerlendirmede, literatür verilerindeki gibi CMT sonuçlarına göre mastitis oranlarının güç doğum yapan hayvanlarda ve bunların meme loplarında normal doğum yapanlara göre çok daha yüksek olduğu ve farkın istatistiksel olarak önemli olduğu tespit edildi. SHS değerleri ise güç doğum yapan ineklerin sadece sağ arka ve sol ön meme loplarında normal doğum yapan ineklerin aynı loplarına göre daha yüksek bulundu. SED değerlerinde farklılık bulunmadı.
Doğum civarı ineklerin bağışıklık seviyesinin düşük olması, ineğin memedeki enfeksiyona daha yatkın olmasına neden olur 39. Uterus akıntısı enfekte olan ve retensiyo sekundinarumlu inekler, meme ve meme başı kontaminasyonuna maruz kalma risk vardır 36. Yapılan bir çalışmada 17, doğum civarı hastalık öyküsü olmayan ineklerde %39.4 oranında mastitis görülürken; doğum civarı hastalık öyküsü olan ineklerin %86.7'sinde mastitis görülmüştür. Araştırmacılar mastitis oranlarını retensiyo sekundinarum geçirenlerde %80.9, prolapsus vajina geçirenlerde %100, prolapsus uteri ve süt humması geçirenlerde %87.5 olarak bulmuşlardır. Yapılan bazı çalışmalarda da 40-42, mastitis için retensiyo sekundinarumun önemli bir risk olduğunu ortaya konulmuştur. Bu çalışmada da CMT pozitiflik oranları retensiyo sekundinarum geçiren hayvanlarda ve bunların meme loplarında retensiyo sekundinarum şekillenmeyenlere göre çok daha yüksek olduğu belirlenirken SHS ve SED değerlerinde istatistiksel olarak bir fark gözlenmedi.
Günümüzde sütün elektrik iletkenliğinin saha şartlarında subklinik mastitisi tespitte alternatif tanı yöntemi olarak değerlendirme çabaları bulunmaktadır. Bu amaçla çok sayıda araştırma yapılmıştır. Küplülü ve ark. 43, CMT pozitif örneklerden %94’ünün sütün elektrik iletkenliği bulguları ile paralellik gösterdiğini bildirmişlerdir. Baştan ve ark. 44, 49 ineğin toplam 183 meme lobundan alınan süt örneklerinde, subklinik mastitisli sütlerde elektrik iletkenliğini CMT ve SHS ile benzerlik gösterdiği ve sahada kullanılabilir güvenli bir test olduğu ve subklinik mastitislerin teşhis yöntemi olarak kullanılabileceği, diğer tanı yöntemleri ile kullanıldığında güvenilirliğinin daha da artacağı kanısına varmışlardır. Yapılan birçok çalışmada da 27,31,45-49 benzer sonuçlar bildirilmiştir. Bu çalışmada da CMT, SHS ve SED arasında istatistiksel bir benzerlik olduğu belirlenmiştir. Üç yöntemin birbirlerini tamamladığı düşünülebilir. Bununla birlikte, CMT ve SHS yalnız başına subklinik mastitis bakımından anlamlı bilgiler verirken, SED’nin subklinik mastitislerin teşhiste yalnız başına yeterli olmadığı, diğerlerine ancak destek verebilecek nitelikte olduğu kanaatine varıldı.
Türkiye'de farklı bölgelerde yapılan çalışmalarda subklinik mastitis görülme oranlarında önemli farklılıklar bildirilmiştir. Örneğin Kars yöresinde ineklerde %15.78, Afyon yöresinde %43.7, Konya yöresinde %23 oranında subklinik mastitise rastlanmıştır 50. Özdemir ve Kaymaz 27, Sivas ili Koyulhisar ilçesinde geleneksel yöntemle bakım ve besleme yapan küçük aile tipi işletmelerinde klinik olarak sağlıklı oldukları belirlenen 31 baş inekten elde edilen 118 adet süt örneğinde CMT testiyle subklinik mastitis insidensini %60.17 olarak tespit etmişlerdir. Kaygısız ve Karnak 51, Kahramanmaraş’ta 6 işletmede yetiştirilen süt örneklerinde SHS analiz edilen toplam 515 baş ineğin %36’sında subklinik mastitis belirlemişlerdir. Malatya ili Arguvan ilçesi süt ineklerinde yapılan bu çalışmada ise 649 inek ve bunlara ait 2596 meme lobu üzerinde yapılan bu çalışmada, herhangi bir meme lobunda CMT pozitif sonuç veren meme lobu sayısı 724 ile %27,89 oranında, CMT negatif sonuç veren meme lobu sayısı 1.858 ile %71.57 oranında belirlenmiştir. Ayrıca herhangi bir meme lobunda CMT pozitif sonuç veren inek sayısı 336 ile %51.77 oran, CMT negatif sonuç veren inek sayısı 313 ile %48.07 oranda belirlendi. Bu oranlar Türkiye’de daha önce yapılan çalışmaların önemli bir kısmının sonuçlarıyla benzerlik göstermektedir.
Sonuç olarak; Malatya ili Arguvan bölgesindeki aile işletmeleri ve büyük işletmelerden alınan süt örneklerinde subklinik mastitis oranının meme loplarında %27.89, herhangi bir lobunda subklinik mastitis olan inek oranının %51.77 çıkması hastalığın yaygınlığının ne denli büyük ve tehlikeli olduğunu göstermektedir. Çalışmada kullanılan hayvanların çoğunluğunun aile işletmelerinden seçilmiş olması ve işletmelerde geleneksel yöntemlerle yetiştiricilik yapılıyor olması subklinik mastitis oranlarının yüksek çıkmasında etkili olduğu düşünülmektedir.
Çalışmada CMT’ye ilaveten yapılan SHS ve SED değerlerinin subklinik mastitis tanısında güvenilirliği artıran tanı yöntemleri olarak kullanılabileceği bir kez daha görülmüştür. CMT ve SHS’nin subklinik mastitisin teşhisinde yalnız başına da önem taşıdığı ancak SED’nin teşhiste yalnız başına çok anlamlı bilgi veremediği, diğer teşhis yöntemleriyle birlikte kullanılmasının güvenilirliğini artıracağı kanaatine varılmıştır.