Kardiyovasküler hastalıkların çoğu ateroskleroz, yüksek miktarda yağ birikimi, kolesterol, inflamatuvar hücreler ve damar duvarındaki bağ dokudan kaynaklanır
1,2. Diyabet hastalarında serum glukoz ve serbest radikaller artar ve bunlar endotel fonksiyon bozukluğuna neden olur
2,3. Sıkı glisemik kontrol her ne kadar diyabetik vasküler komplikasyonların başlamasını geciktirip ilerlemesini yavaşlatsa da, bu strateji tüm hastalarda başarılı değildir
3,4. Diyabetik hayvanlarda çeşitli düz kas hücrelerinde fonksiyonel değişiklikler olduğu gösterilmiştir
5. Oksidatif stres, hem mikrovasküler hem de kardiyovasküler diyabet komplikasyonlarının gelişiminde çok önemli bir rol oynamaktadır. Diyabetin metabolik anormallikleri miyokardiyal endotel hücrelerinde mitokondriyal süperoksitin aşırı üretimine neden olur
5. Artmış süperoksit üretimi, mikrovasküler ve kardiyovasküler patogenezinde rol alan beş ana yolağın aktivasyonuna neden olur. Bunlar: polyol yolak akışı, ileri glikasyon son ürünlerinin oluşumunun artışı, ileri glikasyon son ürünleri için artmış reseptör ifadesi ve aktive edici ligandlar, protein kinaz-C izoformlarının aktifleştirilmesi ve heksozamin yolağının aşırı aktivitesidir. Aynı zamanda, iki kritik anti-aterosklerotik enzim olan endotelyal nitrik oksit sentaz (eNOS) ve prostasiklin sentazı da doğrudan etkisiz hale getirir. Bu yollarla, artmış hücre içi reaktif oksijen türleri (ROS), iskemiye yanıt olarak hatalı anjiyojenezise neden olur. Sonrasında bir takım proenflamatuvar yolları harekete geçirir ve glisemi normale döndükten sonra proenflamatuar genlerin kalıcı ekspresyonunu sürükleyen uzun süreli epigenetik değişikliklere yol açar
5,6. Diyabette meydana gelen fonksiyonel değişiklikler endotel disfonksiyonuyla ilişkili olabilir. Diyabet ve insülin direnci endotel disfonksiyonu indükler
6. Endotel disfonksiyonu, aterosklerotik kardiyovasküler hastalıkların gelişiminde erken patolojik evre olarak tanımlanır
7. Birçok çalışma
8-10, endotel disfonksiyonu ve diyabet-ateroskleroz ilişkisi üzerine yoğunlaşmış ancak patogenez tam olarak anlaşılamamıştır. Diyabette oluşan vasküler değişimlerin doğasını anlamak için kimyasallarla indüklenen diyabetik hayvan modellerinde birçok çalışma yapılmıştır
11-13. Nitrik oksit, vazodilatasyonda önemli bir rol oynamaktadır. Endotelial nitrik oksit sentaz (eNOS) izoformu aracılığıyla sentezlenen nitrik oksitin, fare aortunda vazodilatasyona aracılık ettiği gösterilmektedir
14. Nükleer faktör-kappa B (NF-κB) aktivasyonu diyabette hem oksidatif stres hem de inflamatuar sinyal yolağında önemli bir transkripsiyon faktörüdür. Birçok inflamatuar hastalığın patogenezinde rol oynar
15. Özellikle son yıllarda, antioksidan aktivitesine dair çalışmalar büyük önem kazanmıştır. Nükleer faktör eritroid 2 (Nrf2), Faz II detoksifikasyonun (glutatyon S-transferazlar) indüksiyonunu veya antioksidan enzimleri (heme oksijenaz-1, HO-1) düzenleyerek, oksidatif stresin sebep olduğu sitotoksisiteye karşı primer hücre savunması olarak kabul edilen bir diğeri transkripsiyon faktörüdür. Nrf2 vasküler endotel hücrelerinin endotel redoks dengesini düzenleyerek ateroprotektif kapasitesinin korunmasında önemli bir rol oynamaktadır
16-19. HO-1 antioksidan, anti-inflamatuar, antiapoptotik ve vaskülatür üzerinde vazodilatör etkileriyle vasküler dokuyu koruyan önemli bir faktör olarak kabul edilmiştir. HO-1 oksidatif hasara karşı anahtar savunma mekanizmalarından birini oluşturur ve HO-1’in aktivite artışı diyabette bilinmeyen mekanizmalar aracılığı ile endotel disfonksiyonu, apoptoz ve süperoksit oluşumunu azaltır
20-22. Sirtuin 1, SIRT1 geni tarafından kodlanan enzimatik yapılı bir proteindir
23. SIRT1 aktivasyonu metabolik hastalıkların indirgenmesi ile ilişkilidir
24,25. SIRT1 ekspresyonunda azalma olması insülin direnciyle, kan glukoz düzeylerinin yüksek oluşuyla, yağdan zengin bir diyetle beslenme ve yaşlanmayla ilişkilidir. Oksidatif stres gibi akut oluşan bir strese cevap olarak SIRT1 ekspresyonunun artışı; kısa süreli olarak gerçekleşmekte ve birçok düzenleyici aşamada kontrol edilerek dengelenmektedir
26.
Taurin, insanlar için yarı-esansiyel bir amino asit olup, doğal olarak deniz ürünleri ve ette bulunur 27. Bu amino asidin plazma seviyeleri, gıda içeriğine bağlıdır. Veganlar, omnivorlarla karşılaştırıldığında %50 daha düşük oranda plazma taurin seviyesine sahiptirler 28. Taurin içeren içecekler, atletik ve zihinsel performansın iyileştirilmesi ve sağlıklı yaşam için kullanılmaktadır 29. Taurin, membran stabilizasyonu ve bağışıklık gibi bazı temel biyolojik süreçlerde önemli bir rol oynayan taurin, antioksidan ve antiinflamatuar etkilere sahiptir 30-31. Taurin, memelilerde kalp dokusunda en fazla bulunan aminoasittir 32. Yüksek taurin konsantrasyonlarına rağmen, kalpte neredeyse hiç taurin biyosentezi yapılmaz. Bu da kalpte çok güçlü bir taurin transporter alım sisteminin varlığını göstermektedir 33-34. Bu nedenle, bu çalışmanın amacı, diyabetik sıçanlarda taurinin kalp dokusunda antioksidan düzeyi ve NF-kB ve Nrf2 sinyal yolakları üzerine etkilerini araştırmaktır.