Piyometralı bir köpekte genellikle, genital ve sistemik hastalıkla ilişkili çeşitli belirtilerin diöstrüs evresinde ortaya çıktığı bildirilmektedir
24. Ortaya çıkan klinik belirtilerin, pürülan bir vajinal akıntı (serviksin açık olması şartıyla), dehidratasyon, polidipsi, poliüri, uyuşukluk, karın ağrısı, anoreksi, kusma ve ishal, ateş veya hipotermi, mukozaların anormal rengi, taşikardi ve solunum hızı fazlalığı gibi olduğu bildirilmiştir
25. Sunulan vakada, vajinal akıntı, ağrı, ateş ve iştahsızlık gibi klinik belirtiler tespit edildi. Piyometra olgularında hematolojik ve biyokimyasal olarak birçok değişikliğin gözlenebileceği bildirilmektedir
25-27. Sunulan olgudaki köpekten alınan kan numunesinin hematolojik incelemesinde lökositlerde belirgin bir artış olduğu (Tablo
1) tespit edilmiştir. CEH-P köpeklerin PGF2α ile tedavisinde uterus içeriğinin boşaltılmasına yardımcı olduğu ancak bazı yan etkileri (kusma, ishal, solunumda artış) olduğu yapılan çalışmalarda belirtilmiştir
21,28. Yapılan bir çalışmada
29 kloprostenol 5 μg/kg dozunda kullanılmış olup başarılı sonuçların elde edildiği bildirilmiştir. Sunulan vakada PGF2α analoğu kloprostenol 1 μ/kg dozunda kullanılmış olup uterus içeriğinin boşaltılmasında etkin bir rol oynadığı gözlenmiştir. İlaç dozu (1 μ/kg) yan etkilerinden dolayı düşük tutulmuştur. Düşük doza rağmen hayvanda kusma ve salivasyonda artış gözlenmiştir. PGF2α ile tedaviye yanıtın, uterus çapında bir azalma, uterus akıntısının kesilmesi ve normal hemogram değerlerine geri dönüş olduğu bildirilmektedir
28. Bu olguda PGF2α tedavisiyle ilk günlerde yoğun ve giderek azalan bir akıntının olmuş fakat hemogram değerlerinin normal aralığa dönmediği belirlenmiştir. Yapılan çalışmalarda
21,29 yüksek progesteron konsantrasyonları uterus sekresyonunun artmasına, serviksin kapanmasına ve uterus kontraksiyonlarında azalmaya sebep olduğu belirtilmektedir. Bu nedenle tedavinin birincil amacının progesteron konsantrasyonunu azaltmak olduğu bildirilmektedir
30,31. Yapılan çalışmalarda
32,33, son zamanlarda veteriner kullanımı için pazarlanan ve bir antiprogestagen olan aglepristonun dişi köpeklerde progesteronu üç katı sabitleme hızıyla uterus reseptörleri için rekabet eden bir ajan olduğu tespit edilmiştir. Yapılan başka bir çalışmada
34 antiprogestinle tedavi edilen dişi köpeklerde %22 ve %32’lik bir başarı artışı görüldüğü belirtilmektedir. Contri ve ark.
35 aglepristonun 10 mg/kg ile 1., 2. ve 7. günde kullanılarak yapılan tedavisinde %88 başarı görüldüğünü, Ros ve ark.
36 yaptığı çalışmada ise 10 mg/kg dozda 1., 2., 7. ve 15. günlerde kullanılan aglepristonun %75 klinik belirtileri ortadan kaldırdığı belirtilmiştir. Sunulan vakada aglepriston 10 mg/kg dozda 1., 3., 7. ve 14. günlerde yapılan tedavinin etkili bir şekilde çalıştığı ve araştırmacıların sonuçlarıyla uyumlu olduğu görülmüştür. Çalışmalarda
22,33 köpek CEH-P'sinin tedavisi için prostaglandin ve aglepriston kombinasyonunun iyi sonuçları verdiği bildirilmiştir. Kliniğimize getirilen vakada CEH-P teşhisi sonrasında uygulanan ilk tedavi protokolünde yalnız başına kullanılan bir prostaglandin olan kloprostenol uterus içeriğinin boşaltılmasında etkin bir rol oynadığı ancak olgunun tedavisi için tek başına yeterli olmadığı görüldü. İkinci tedavi protokolünde kloprostenol ve aglepriston kombine bir şekilde kullanıldığında tedavide daha etkili ve başarılı bir sonuca ulaşıldı. CEH-P’nin en güvenli tedavisi, tekrarlamayı da önleyen cerrahi ovaryohisterektomi olduğu belirtilmektedir. Operasyon için köpeğin genel durumu stabil hale gelir gelmez yapılması gerektiği savunulmaktadır. Bazı vakalarda doğurganlığı korumak için tıbbi tedavinin de yapılabileceği bildirilmektedir
24. Uygulanan tedavi protokolleriyle öncelikle hasta köpeğin durumunun stabil hale gelmesi sağlanmıştır. CEH-P’nin tedavisinde en radikal çözümün doğurganlık istenmiyorsa ovaryohisterektomi olduğu belirtilmektedir
1. Sunulan vakada hastanın yaşı ve olayın nüks etme ihtimali göz önüne alındığında, yavru alınması düşünülmeyen hastamıza hasta sahibinin onayı alınarak ovaryohisterektomi uygulanmıştır. Patolojik olarak CEH-P vakalarında uterusta değişken derecelerde genişleme ve intralüminal eksüdat birikimi olabileceği, endometriumun genellikle hiperemik ve kalınlaşmış bir durumda olabileceği bildirilmektedir
37,38. Kistik endometriyal hiperplazili lezyonlarda uterus duvarı kalınlaşır ve endometriyal yüzeyde veya endometrial kesi yüzeylerinde kistik yapılar tanımlanmakla birlikte seröz yapıda olabilen değişken miktarlarda uterus içeriği olabileceği belirtilmiştir
38. Bu olguda da CEH-P vakalarında gözlenen endometriyumda kalınlaşma ve kistik yapılar tespit edilmiştir. Operasyon sonrası uterusun tedavi günlerinde alınan usg görüntüsüne (Şekil
1) kıyasla gerek içerik gerekse de boyut olarak küçüldüğü gözlemlenmiştir. Bu durum ikinci tedavi protokolünde uygulanan ilaç kombinasyonlarının başarısını göstermektedir.