Sistemik inflamatuar yanıt sendromu (SIRS), konakçının savunma sistemi enfeksiyon odağını tanımlayamadığı veya ortadan kaldıramadığı durumlarda konakta inflamatuar bir yanıtın başlamasıdır. Canlılarda SIRS gelişip gelişmediği belirlenirken vücut sıcaklığı, kalp frekansı, solunum sayısı, total lökosit sayısı, ortalama kan basıncı, oksijen saturasyonunda bazı değişimlerin olması ve bu değişkenlerden en az ikisinin aynı hayvanda mevcut olmasının gerekli olduğu ifade edilmektedir
1-3. Sepsis ise bir enfeksiyon ve SIRS sendromunun bir araya gelmesi sonucu en az bir organda meydana gelen fonksiyon kaybı olarak tanımlanmaktadır
2,4. Sepsis konakçı organizmanın yanıtı ile enfekte organizma arasında meydana gelen kompleks bir olaydır.
Bu olaylar meydana gelirken vücutta bir takım değişimler meydana gelir. Bu olaylar sistemik inflamasyon ve immünitede, apoptoziste, endokrin sistemde, koagulasyon ve fibrinoliziste meydana gelen bazı değişimlerden oluşmaktadır. Sepsis durumunda meydana gelen bu değişimlerin her biri organizmada önemli değişimlerin meydana gelmesine neden olan endotelyal fonksiyonların bozulmasına yol açar ve bu nedenle de sepsisli hastalarda endotelyumların önemli rolleri vardır 5-7. Endotelyal bariyerde bozulmanın şekillenmesi ve mikrovasküler bariyer bütünlüğünün bozulması vasküler geçirgenlikte artma, kas tonusunda azalma, koagulasyon bozuklukları, şok ve çoklu organ yetmezliklerinin gelişmesine neden olur. Bunlar sepsise bağlı morbidite-mortaliteye direk olarak katkı sağlarlar 8-10.
Buzağılarda sepsis görülmesi ve buna bağlı ölüm oranlarıyla ilgili belirgin veriler bulunmamaktadır. Ancak buzağılarda septisemi gelişimine predispoze faktörlerin mevcudiyetinde sepsisin %30’a varan prevalansa ulaşabileceği belirtilmektedir. Buzağılardaki pasif transfer yetersizliği, enfeksiyöz etkenler, kötü çevre koşulları, iz element yetersizliği, yönetimsel eksiklikler, protein-enerji yetersizliği gibi durumlar sepsisin oluşumuna neden olabilen etmenlerdir 11.
Akciğerlerdeki alveoler epitel glikokaliksler, alveollerin önemli bir bileşenidir. Glikokaliks, hücre zarının dış kabuğunda bulunan proteoglikan ve glikozaminoglikan yapılarından meydana gelen glikoproteinlerdir 12. Glikokaliks tabakasında yer alan glikozaminoglikanlardan önemli bir tanesi heparan sülfattır (HS). Vasküler sistemdeki endotelyal glikokaliksler hakkında yeterince bilgi var iken solunum yollarındaki epitelyal glikokalikslerin yapısı ve kompozisyonu hakkında sınırlı düzeyde bilgi mevcuttur 13. Epitelyal glikokaliksler alveollerde hava-kan bariyerinin bütünlüğünün korunması, su ve suda çözünen maddelerin sızmasının önüne geçilmesi ve uzaklaştırılması, çeşitli enfeksiyöz etkenlerin alveollere girişinin önlenmesi gibi birçok önemli fonksiyonları yerine getirmektedir 14.
Sürfaktan protein-D (SP-D) birçok farklı dokuda bulunur ancak majör olarak fonksiyonel özelliklerini solunum sistemi yapılarında gösterir 15. Akciğerlerde bulunan sürfaktanın temel görevi yüzey gerilimini azaltarak alveoler kollapsın önüne geçmektir. Bunun yanı sıra düşük sürfaktanlı yüzey gerilimi solunum döngüsü sırasında alveolar stabiliteyi destekler, farklı boyutlardaki alveollerin eşit verimle çalışmasına izin verir 16. Şu ana kadar SP-D ile ilgili yapılan bazı çalışmalarda bu proteinin bakteri, virüs, parazit ve mantarları tanıyarak opsonizasyon yoluyla fagositozun gerçekleştirilmesinde önemli işlevleri olduğu da ortaya konulmuştur 15.
Nükleik asit, protein ve lipidlere, şekerlerin non-enzimatik olarak eklenmesi ile oksidatif veya non-oksidatif reaksiyonlarla ileri glikasyon son ürünleri (AGE) oluşmaktadır. AGE’ler inflamatuar hücrelerdeki AGE reseptörüne bağlanıp (RAGE) nükleer faktör kappa artışına yol açarak sistemik inflamasyonun oluşmasına neden olurlar 17. Vücuttaki çeşitli organlarda RAGE membranlara bağlı (mRAGE) ve çözünebilir (sRAGE) formlarında bulunur 18.
Biyobelirteçler hastalık ve sağlık durumundaki değişiklikleri gösterebilen, patolojik durumların ortaya konulmasını sağlayan biyolojik sürecin önemli yıkım ürünleridir 19,20 Yukarıda bahsedilen biyobelirteçlerden HS, SP-D ve sRAGE alveoler epitel hücrelerinde üretilmektedirler. Buradan hareketle bu çalışmada sepsisli neonatal buzağılarda alveoler epitel hücrelerindeki bu biyobelirteçlerin değişiminin belirlenmesi amaçlanmıştır.