Nonsteroid anti-inflamatuvar ilaçlar genellikle kimyasal yapılarına göre kategorize edilen organik asitlerdir ve siklooksijenazlar üzerinden araşidonik asit ara yolunun inhibisyonuna neden olarak etki göstermektedir
8. Bu inhibisyon sonucunda gastroduodenal hücrelerden PG salınımının azalmasına bağlı olarak şekillenen gastroduodenal ülserasyon ve perforasyon NSAİİ kullanımının önemli bir komplikasyonudur. Analjezik etkilerinden dolayı sıklıkla tercih edilen farmakolojik ajanlardan olmakla birlikte kedi ve köpeklerde NSAİİ kullanımının önemli bir toksikasyon nedeni olduğu da bildirilmektedir
9. Hayvan Zehir Kontrol Merkezi (Animal Poison Control Center, ASPCA) kayıtlarına göre, her yıl çok sayıda kedi ve köpeğe hasta sahipleri tarafından NSAİİ uygulamasına bağlı toksikasyon vakası gerçekleşmektedir. Araştırıcılar tarafından
9 ASPCA’nın 2005-2010 yılları arasındaki kayıtları incelendiğinde 22.206 NSAİİ maruziyeti vakasının 15.823 (%71.3)’ünü köpeklerin oluşturduğu bildirilmektedir. NSAİİ toksikasyonu, gastroduodenal ülserasyon gibi çeşitli gastrointestinal sistem belirtilerine ve ardından akut böbrek hasarı dâhil olmak üzere nörolojik semptomlara ve uygulama dozunun artmasıyla birlikte dolaşım sisteminde de farklı etkilere neden olabilmektedir
8.
Cariou ve ark.10 gastroduodenal ülserasyonun, bazı ilaçların kullanımını takiben veya sistemik hastalığın bir komplikasyonu olarak ortaya çıkabileceği gibi en yaygın nedeninin NSAİİ veya kortikosteroidlerin kullanımı olduğunu belirtmişlerdir.
Ketoprofen, köpeklerde özellikle postoperatif dönemde tercih edilen, iki enantiyomerin rasemik karışımı olan bir NSAİİ’tır ve nonselektif COX inhibisyonu ile etkisini göstermektedir. Esas enantiyomeri deksketoprofen [S(+)-ketoprofen]’dir ve gastrointestinal sistemde ketoprofenden daha az yan etkiye sahip olmakla birlikte, analjezik etkisinin olduğu da bildirilmektedir11. Ancak COX enzimlerinin nonselektif inhibisyonunun aşırı kanama ve gastroduodenal hasara neden olduğu bildirilmektedir12. Deksketoprofenin köpeklerde gastrointestinal sistem üzerindeki yan etkilerine dair herhangi bir bildirime rastlanılmamıştır.
Köpeklerde asetaminofen toksikasyonu genellikle hasta sahiplerinin asetaminofen içeren ilaçları bilinçsiz uygulamalarından kaynaklanmaktadır. Yüksek dozlarda uygulandığında asetaminofen detoksifikasyonu esnasında açığa çıkan NAPQI (bir süre sonra sülfonasyon ve glukuronidasyon ara yolları doygunluğa ulaştığı ve glutatyon rezervleri tükendiği için serbest kalır) hücresel membran molekülleri ile reaksiyona girerek hepatositlerde hasar oluşturur. Yüksek doz asetaminofenin eritrositlerde oksidatif hasara yol açarak kedi ve köpeklerde methemoglobin oluşumuna neden olmaktadır 3. Köpeklerde asetaminofenin terapötik dozunun 15 mg/kg, toksik dozunun ise 200-600 mg/kg olduğu bildirilmektedir13. Mevcut vakada her ne kadar doz aşımı olmasa da asetaminofenin, deksketoprofen ile birlikte 5 gün süreyle kullanılması ve takip eden 3 gün ise dekzametazon uygulamasının mevcut klinik tablonun ortaya çıkmasında önemli bir faktör olduğu düşünülmektedir.
Gastroduodenal ülserli köpeklerde sık görülen klinik bulguların anoreksi, kusma, hematemezis, diyare, melena ve abdominal ağrı, ataksi ve mental durum değişikliği olduğu bildirilmektedir8,14. Bu vakada görülen klinik bulgular literatür verileri ile paralellik göstermektedir.
Dirofilariazis, D. immitis tarafından meydana getirilen vektör aracılı nematodal bir hastalıktır. Dişi sivrisinekler tarafından bulaştırılan D. immitis enfekte köpeklerin sağ kalp ve pulmoner arterinde bulunmaktadır. Klinik bulgular arasında anoreksi, kilo kaybı, dispne, öksürük, ani bayılma, asites veya kaval sendromla ilgili belirtiler yer almaktadır15. Kedilerde ise Dirofilariazis’in gastritise ve gastritis ile ilişkili klinik bulgulara neden olabileceği bildirilmektedir1. Grimes ve ark.16 Dirofilariazis tanısı konulan bir köpeğe yaptıkları nekropside D. immitis’in abdominal aort vasıtasıyla anormal göçünün ve takiben sistemik arteriolitisin şekillendiğini bildirmişlerdir. Histopatolojik inceleme sonuçlarına göre, arteriolitisin özellikle gastrointestinal kanalda son derece şiddetli olduğunu ifade etmişlerdir16. Bu vakada D. immitis’in anormal göçü değerlendirilmeye alınamamıştır ancak D. immitis’in neden olduğu arteriolitisin, gastroduodenal kanal mikrosirkülasyonunda aksamalara neden olarak gastritis şekillenmesinde predispoze bir faktör olduğu göz ardı edilmemelidir.
Araştırıcılar tarafından3,16,17 NSAİİ kullanımına bağlı hepatik hasar şekillenebildiği bildirilmektedir. Mevcut vakada yapılan serum biyokimyasal analizlerde glutamat oksaloasetat transaminaz ve total bilirubin seviyesindeki artışın hepatik hasardan kaynaklandığı düşünülmektedir.
Kına ve ark.18 kreatin kinazın ve kreatin kinaz-miyokard bandı izoenziminin insanlarda ve köpeklerde Dirofilariazis’in neden olduğu kardiyak hasar derecesinin değerlendirilmesinde önemli biyobelirteçler olduğunu belirterek, araştırmalarında Dirofilariazis’li köpeklerde kreatin kinaz ve kreatin kinaz-miyokard bandı değerlerindeki yükselişin kontrol grubuna göre anlamlı olduğunu ifade etmişlerdir18. Araştırıcıların bildirdiklerine paralel olarak serum kreatin kinaz ve kreatin kinaz-miyokard bandı değerlerindeki artışın Dirofilariazis ile ilişkili olduğu düşünülmektedir.
Granülositler temel olarak organizmayı bakteriyel enfeksiyonlara karşı korumada görev almaktadırlar. Ancak granülositler tarafından üretilen serbest radikaller ve süper oksitler sadece bakteriyel eliminasyonu değil aynı zamanda doku hasarını da tetiklemeleri nedeniyle granülositlerin aşırı aktivasyonu genellikle zararlı kabul edilmektedir. Granülositozis, fizyolojik (yaş ilişkili ve neonatal granülositozis) olabileceği gibi pankreatitis, Crohn hastalığı, ülseratif kolitis ve NSAİİ kullanımına bağlı gelişen enteritis vakalarında da belirgin doku hasarına bağlı olarak şekillenebilmektedir19. Tam kan sayımında tespit edilen granülositozisin NSAİİ ilişkili gastrik ülserin neden olduğu doku hasarından kaynaklandığı düşünülmektedir.
COX-1 aracılığıyla oluşan prostanoidlerin, tromboksan A2 ile trombosit agregasyonu, PGE2 ve PGI2 aracılığı ile renal kan akımının düzenlenmesi ve gastrik mukozanın korunması gibi fizyolojik etkileri bulunmaktadır7. Tam kan sayımında gözlenen trombositopeninin, prostanoidlerin fizyolojik etkilerinin NSAİİ ile inhibisyonu sonucu şekillendiği düşünülmektedir.
Sonuç olarak özellikle dirofilariazis gibi altta yatan sistemik bir hastalığın varlığında köpeklerde NSAİİ ve kortikosteroidlerin birlikte kullanımının gastroduodenal ülserasyonla ilişkili en yaygın risk faktörü olduğu ve komplikasyonlarının da göz önünde bulundurularak kontrollü kullanılması gerektiği düşünülmektedir.