İlk defa Bjerkas ve arkadaşları tarafından Norveç’te 1984 yılında köpeklerde bulunan bu protozoon,
Toxoplasma gondii’ye olan yapısal benzerliğinden dolayı önceleri T. gondii olarak tanımlanmış
1,2 ve 1988 yılında Dubey ve ark. tarafından
Neospora caninum olarak isimlendirilmiştir
1-3. Neosporosis genellikle sığır ve köpeklerde nadiren de koyun, keçi, geyik ve atlarda klinik enfeksiyonlara sebep olabilmektedir. Neosporosis son yıllarda sığırların en önemli abort nedenlerinden biri olarak gösterilmektedir
1-3,4,5.
1. Neospora caninum’un Yaşam Siklusu
Deneysel çalışmalarda N. caninum’a köpeklerin son konakçılık yaptığı bilinmekle beraber, tilki ve coyateleri içeren yabani karnivorların da son konak olabileceği bildirilmiştir 5. Deneysel olarak parazitin doku kistleri ile enfekte edilen köpeklerin dışkılarından 11,7x11,3 µm (10,6-12,4x10,6-12,0 µ) büyüklüğünde sporlanmamış ookistler çıkmaktadır (6). Neospora caninum’un ookistleri konakçı dışında, tabiatta sporlanmaktadır. Ookistlerin çıkarılma sıklığı, tabiatta canlı kalma süresi tam olarak bilinmemektedir 1-3,6.
Parazitin ookist formu dışında son konakçı için, takizoit ve doku kisti olmak üzere iki enfeksiyöz formu vardır. Takizoitlere bilhassa makrofajlarda, polimorf çekirdekli lökositlerde, sinir hücrelerinde ve birçok değişik hücrelerde rastlanmaktadır. Yaklaşık 6x2 µm büyüklüğünde olan ve genellikle akut enfeksiyonlarda görülen takizoitler, Giemsa ve Wright boyası ile boyandıktan sonra ovoid formda görülürler. Neospora caninum’un şizont formları beyin dokusunda extravasküler olarak bulunur 3,7,9.
Arakonakçının merkezi sinir sisteminde (MSS) bulunan doku kistleri, çoğunlukla yuvarlak veya oval yapıda ve yaklaşık 107 mm uzunluğunda olup, Periodic Acid Schiff (PAS) boyası, Wright-Giemsa ve İmmunoperoxidase boyaları ile çok iyi boyanmaktadır. Yaklaşık 4 mm kalınlığındaki kist duvarında, ince primer yapıdaki duvar birinci tabakayı, kalın granüler duvar da dış tabakayı oluşturur 3,7,9. Kistler ortalama 50-200 adet bradizoit içermektedir. Parçalanmamış bradizoitler 7-8x2 µm büyüklüğündedir 7,8.
Sığırlar postnatal veya konjenital olarak enfekte olabilmektedir. Sığırların postnatal enfeksiyonu, son konakçıların dışkısıyla etrafa saçılmış sporlanmış ookistlerin kontamine ettiği gıda ve suların alınmasıyla olmaktadır. Bu durumda sığır gebe ise transplasental enfeksiyon meydana gelebilmekte ve abort oluşabilmektedir 5. Neosporosisin venereal olarak taşınmadığına inanıldığı için, pozitif bir boğadan ineğe geçemeyeceği bildirilmektedir. Vertikal yol, sığırlarda enfeksiyonun taşınmasındaki en yaygın şekildir. Karnivorlarda bulaşma enfekte dokularla birlikte parazitin kist formlarını almak suretiyle meydana gelmektedir. Abort fötus, plasenta ve uterus atıkları köpekler için en yaygın enfeksiyon kaynağını oluşturmaktadır 1,3,5.
2. Epidemiyoloji
Sığırlardaki seroprevalans ülke, bölge ve kullanılan serolojik test tipine göre değişiklik göstermektedir. Neospora caninum enfeksiyonları Brezilya, İrlanda, İspanya, Almanya, Polonya ve ABD gibi dünyanın birçok bölgesinde görülmektedir 10,11,12,13. Türkiye’de Bıyıkoğlu ve ark. 14, İç Anadolu Bölgesinde toplam 3290 sığırda, illere göre %5,10-32,72 arasında değişen oranlarda, yine Bıyıkoğlu ve ark. 15, Tekirdağ ve Kırklareli’nde toplam 274 sığırın 22 (%8,02)’sinde, Akça ve ark. 16, Kars yöresinde 301 sığırın 6 (%2)’sında ve Sevgili ve ark. 17, ise Şanlıurfa yöresinde 305 sığırın 23 (%7,5)’ünde N. caninum antikorlarını tespit ettiklerini bildirmişlerdir.
3.Klinik Belirtiler
Neospora caninum hem sütçü hem de etçil ineklerde abortlara sebep olmakta ve başka bir klinik belirti görülmemektedir 1,4,18. Enfeksiyon ile ilişkili inek abortları ve neonatal ölümler birçok ülkede bildirilmiş; ABD, Yeni Zelanda, Hollanda ve Almanya’da sütçü ineklerdeki abortların %12-42’sinden N. caninum enfeksiyonlarının sorumlu olduğu ifade edilmiştir 3,4. İnekler gebeliğin 3. ayından itibaren herhangi bir dönemde abort yapabilmekte ise de abortların çoğu gebeliğin 5-6. aylarında meydana gelir. Gebeliğin erken dönemlerinde enfekte olan fötuslar, muhtemelen uterusta ölebilir, rezorbe, mumifiye, otoliz olabilir veya erken doğabilir. Erken doğan yavrular ya klinik belirti gösterirler ya da hiçbir belirti göstermeksizin kronik olarak enfeksiyonu taşıyabilirler 4,19.
Klinik belirtiler yalnızca iki aylıktan daha küçük buzağılarda rapor edilmiştir. Hasta buzağılarda; ön veya arka bacaklarda gerilme veya bükülme, ayrıca ataksi, patellar reflekste azalma, bilinç kaybı, exoftalmi veya gözlerde asimetrik görünüş bulunabilir. Hastalık bazen hydrocephalus ve spinal cord’da daralma gibi doğum anomalilerine sebep olabilmektedir 1-3,4. Abort olan fötüslerdeki lezyonlar sadece histolojik muayenede görülebilir. Vakaların % 85’inden fazlasında etken MSS’nde lokalize olmakta kalp, iskelet kası, karaciğer ve böbrekler ise daha az etkilenmektedir 4,5. Neospora caninum antikoru taşıyan ineklerde, seronegatif ineklerden daha fazla abort görülme ihtimali vardır 3. Bununla birlikte, seropozitif ineklerin doğurduğu konjenital olarak enfekte buzağıların yaklaşık % 95’i klinik olarak normal bulunmuştur. Annenin yaşı, laktasyon süresi ve abortun görülmesi konjenital enfeksiyon oranını genellikle etkilememektedir 1,3,12.
4. Patogenezis
Daha önce enfekte olmuş bir ineğin beyninde bulunan ankiste kistler, gebelik esnasında meydana gelen hormonal değişiklikler, beslenme, stres, mikotoksin veya tekrarlayan hastalıklarla immunitenin zayıflaması sonucu aktif hale geçebilmektedir. Bunun sonucunda kist içindeki bradizoitler hızlı bir şekilde bölünebilmekte ve kan dolaşımına geçebilmektedir. Bu da fötusun transplasental enfeksiyonuna, sonuçta ya aborta ya da konjenital enfekte buzağı doğumuna yol açmaktadır 5,18. Quinn ve ark. 20, abortun immun tepkilerden kaynaklanabileceğini iddia etmektedir. Buna göre, N. caninum gibi bir intersellüler parazit Gamma-interferon üretimi ile sonuçlanan T-helper hücre Tip 1 yanıtı ile iyi bir şekilde kontrol edilir. Gamma-interferon da paraziti etkili bir şekilde kontrol edebilmekte ancak gebeliği de olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Gebelik ilerlerken meydana gelen hormonal değişiklikler, T-helper hücre Tip 2 yanıtını doğurur, bu ise paraziti kontrolde etkili değildir. Fakat gebeliğin devamını sağlar ve böylece gebelik normal sürecini tamamlarlar ve konjenital enfekte buzağılar doğarlar. Bu konuda değişik görüşler vardır 15. Eğer hayvanlar gebe olmadan önce N. caninum ile tabii olarak enfekte olursa, onlarda aborta ve fötusun konjenital enfeksiyonuna karşı humoral bir bağışıklık gelişebilir 21. Bazı seropozitif sığırların hiç abort yapmaması, bu olayla açıklanmaktadır. N. caninum takizoitlerinin parenteral olarak inoküle edilmesiyle enfekte edilen ineklerdeki sonuçlar, fötusun enfekte olabileceğini ve bazen parazitin inokülasyonundan 4 hafta sonra hastalığın oluşabileceğini göstermiştir. Bu erken safhada bile plasenta ve MSS’nde lezyonların oluştuğu ve encephalitisin görüldüğü tespit edilmiştir. N. caninum’un bölünmesinden kaynaklanan yıkımın, direk olarak plasentaya ulaşması ve ne gibi bir immun tepkinin oluştuğunun bilinmediğini ifade edenler de vardır 3.
5. Teşhis
Sığırlarda teşhis bazı durumlarda oldukça zordur 4. Abort yapmış bir ineğin serumunun muayenesi sonucu görülen pozitif sonuç, sadece hayvanın N. caninum’a maruz kaldığının bir işaretidir. Neosporosisin kesin tanısını koymak için fötusun histolojik muayenesi de yapmak zorunludur. Neosporosis’de teşhis için beyin, kalp, karaciğer, plasenta, vücut sıvıları ya da kan serumu kullanılmakla beraber, fötal beyin enfeksiyondan en çok etkilenen organ olduğundan dolayı en uygun materyaldir. Abortların çoğu muhtemelen otoliz olduğundan, Neospora antikoru ile immunohistokimyasal muayene de gereklidir. Zira otoliz olmuş dokularda genellikle birkaç N. caninum bulunmakta ve bunlar da çoğunlukla hematoxylin eosin (HE) ile boyalı preparatlarda her zaman görülememektedir. Histolojik muayeneler için beyin dokusu %10’luk buffered nötral formalin solüsyonunda tespit edilmeli ve HE ile boyalı kesitler hazırlanmalıdır. Nekrozis ile karakterize fokal encephalitis ve nonsuppurative yangı neosporosisin en karekteristik lezyonlarıdır 1,2. Bu lezyonlarda N. caninum’u immunohistokimyasal olarak ortaya çıkarmak şu anda abortun etiyolojisi için en iyi delil olarak kabul edilmektedir. Formalinle tespit edilmiş ve parafine gömülmüş abort fötusun beyin dokusundaki N. caninum’un DNA’sı, PCR ile ortaya konabilir 3-5.
Neospora caninum antikorlarını ortaya koyabilmek için ELISA, IFAT ve Neospora Agglutinasyon Testi (NAT) gibi serolojik testler kullanılmaktadır. İmmunblot da spesifik N. caninum antikorlarını ortaya çıkarabilmektedir 3,5,22. IFAT testinde 1:25 gibi düşük titreler bile, özellikle fötusda N. caninum enfeksiyonları için spesifik olarak kabul edilmektedir 6,10,19. Henüz yeni abort yapmış bir inekteki 1:640 veya bir fötusdaki 1:64’lük titre pozitif bir reaksiyon önemli olduğu söylenmektedir 5. ELISA tekniği özellikle büyük ölçekli sürüleri taramada kullanışlı ve faydalıdır 6,9,10,23. Neospora caninum enfeksiyonlarının klinikal olup olmadığını ayırt edebilmek için, abort fötusdaki encephalitis lezyonlarında etkenin izolasyonunu yapmak gerekmektedir 3,18. Seropozitif ineklerde abort oluşması abortun nedeninin neosporosis olduğunu göstermez. Tam tersine seronegatiflik de abortun nedeninin N. caninum olmadığı anlamına gelmez. Bir sürüde N. caninum ile enfekte bazı inekler, abort yapmış hayvanlardaki kadar yüksek bir titre vermesine rağmen hiç abort yapmayabilir 3,5.
Neospora caninum ile tabii enfeksiyondan kaynaklanan abortlarda, ineklerde IFAT titresinin iki ya da üç ay içinde 1:200 ya da daha düşük oranlarda tespit edildiği bildirilmiş ve kan örneklerinin abortlardan hemen sonra ineklerden alınması gerektiği ifade edilmiştir 3-5. Bir sürünün abort problemi araştırıldığında, abort yapmış hayvanların yanısıra sürüdeki abort yapmayan hayvanlardan da kan örneklerinin toplanması tavsiye edilmektedir. Eğer abort yapanlarda, abort yapmayanlardakinden daha yüksek bir N. caninum antikor titresi elde edilirse, abort probleminin nedeninin muhtemelen Neospora olabileceği bildirilmektedir. Her iki grupta da seropozitiflik benzer ise Neospora’dan başka diğer nedenler de gözönünde tutulmalıdır 4,5. Seroloji aynı zamanda bir sürüde konjenital enfeksiyon olup olmadığını belirlemek için de kullanılabilir. Konjenital enfeksiyonları takip eden bir postnatal enfeksiyon yoksa, yavru ve anneleri için test sonuçları aynı olmalıdır. Bununla birlikte, yakın bir zamanda postnatal enfeksiyon oluşmuşsa, inekler seropozitif olabilir, fakat onların enfeksiyona maruz kalmadan önce doğan yavruları negatif ve enfeksiyondan sonra doğan yavruları ise pozitif olabilmektedir 4,5,23.
Toxoplasma gondii ve Sarcocystis cruzi, sığırlardaki protozoal abortların ayırıcı teşhisinde gözönünde tutulması gereken diğer önemli iki protozoondur. Neospora caninum; T. gondii, Sarcocystis türleri ve diğer apikompleksan parazitler ile çok yakın ilişkili olmakla beraber, serolojide çapraz reaksiyon önemli bir problem oluşturmamaktadır. İmmunohistokimyasal yöntem ve PCR ile parazitin DNA’sı ortaya konularak bunlar N. caninum’dan ayırt edilebilir. Sarcocystis cruzi’nin şizont formları damar endotelindedir ve nadir olarak abort fötusun beyninde bulunur. N. caninum ise daima extravasküler olarak beyin dokusunda lokalize olur. Sığır fötuslarında T. gondii ile enfeksiyon nadirdir 3,5,22. Ayrıca, sığırlarda abortlara sebep olan etkenler arasında Salmonella dublin, Leptospira hardjo ve bovine viral diarrhoea virus (BVDV) gibi ajanlar da teşhiste gözönünde tutulmalıdır 5.
Neosporosisin tanısında kültürle teşhisin pratik bir önemi yoktur. Hücre kültürü veya farede N. caninum’u izole etme denemeleri büyük ölçüde başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Özellikle sağlıklı hayvanlardan izole edilen N. caninum’un izolatları arasındaki antijenik farklılık az bilinmektedir 3,5,8.
6. Ekonomik Önemi
Dünyadaki sığırların yaklaşık % 42’sinin neosporosisden dolayı abort yaptığı düşünülmektedir. Enfeksiyonda aborta bağlantılı direk ekonomik kayıpların dışında, enfekte hayvanların tedavi giderleri, muhtemel süt kaybı ve abort yapmış ineklerin elden çıkarılarak yerlerine yenilerinin yetiştirilmesi gibi bazı indirekt kayıplar da önem arzetmektedir 24. Yapılan taramalarda, sığırlarda neosporosisden kaynaklanan ekonomik kayıpların milyonlarca dolar olduğu ifade edilmektedir. Avustralya’da neosporosisden kaynaklanan ekonomik kaybın, süt sığırcılığında yılda 85 milyon, et sığırcılığında ise 25 milyon Avustralya doları olduğu tahmin edilmektedir. Yeni Zelanda’da ise süt endüstrisinde bu kaybın yıllık 17,8 milyon Yeni Zelanda doları olduğu ifade edilmektedir 4. Amerika’da yapılan bir çalışmada N. caninum antikoru taşıyan ineklerde süt üretiminde günde yaklaşık 1 kg’lık bir kaybın olduğu tespit edilmiştir 24. Kaliforniya’da yapılan bir araştırmada ise bölgede yapılan sığırcılıkta yılda yaklaşık 35 milyon dolarlık bir ekonomik kayıbın oluştuğu bildirilmektedir 2.
7. Korunma ve Kontrol
Günümüzde sığır neosporosisi için etkili bir tedavi bulunmamaktadır. Enfeksiyondan korunmak için gebe hayvanların immunitesini zayıflatacak durumlardan sakınmak gerekir. Son konakçı olduğu tespit edilen köpeklerin dışkısı, hayvanların gıda ve sularından uzak tutulmalıdır. Ölmüş fötuslar, plasenta ve uterus atıklarının karnivorlara yedirilmemesine dikkat edilmelidir. Tabii enfeksiyonlar koyun, keçi ve geyiklerde de rapor edildiği için köpeklere bu hayvanların çiğ eti yedirilmemelidir 3-5.
Gebelikten önce, ölü N. caninum takizoitleri ile aşılanmış farelerde, N. caninum’un transplasental taşınması bloke edilmiştir. Daha sonra yapılan fare challenge’leri ile elde edilen etkenlerin, verildiği deneysel olarak enfekte edilmiş gebe sığırlarda, N. caninum’un konjenital transferine karşı koruyucu bir bağışıklık oluşturduğu görülmüştür 21. Koruyucu bağışıklığın, tekrarlayan enfeksiyonlarda inekleri abortlardan koruduğu düşünülmektedir 18,25. Hayvanlardaki bu koruyucu immunitenin, ookistle tekrarlayan enfeksiyonlarda daha güçlendiği görülmüştür 3,5.
ABD ve Kanada’da kullanılmak üzere 2001 yılı sonunda bir N. caninum aşısı üretilmiştir. Bu aşı gebe ineklerde gebeliğin ilk üç ayında subkutan uygulanmakta 3-4 hafta sonra 2. doz yapılmaktadır. Takip eden her gebelikte aşılama tekrarlanmaktadır. Bu aşının enfekte ineklere uygulanması durumunda, abort ihtimalini azalttığı ve konjenital enfekte buzağı doğumundan koruduğu ifade edilmektedir 5.