Conti ve arkadaşları, schwannoma’ların cinsiyet dağılımında, %61,18’inin erkek, % 38,82 ‘nin kadın, ortalama yaşın 44,3 ve yaş aralığı ise 7 ile 80 arasında değiştiğini; Mc Cormick ve arkadaşları, kadın erkek oranının eşitliğini ve 4. 6. dekatta yoğunlaşmanın olduğunu belirtmektedir. Genel olarak incelendiğinde ise yaş ortalaması 3. ve 5. dekatlarda değişmekle beraber, cinsiyet baskınlığı gözlenmemektedir. Serimizde 7 (%58.3) olgu erkeklerde, 5 (% 41.7) olgu ise kadınlarda görülmektedir. Birbirine yakın oranlar söz konusudur. Yaş ortalaması 40.5, yaş aralığı ise 10 ile 64 arasında değişmektedir.
3-5,7-9
Genellikle literatürde, en sık yakınmanın, ağrı olduğu görülmüştür. Örneğin Seppala ağrının, olguların yaklaşık yarısında olabileceğini belirtmiştir. Conti ve arkadaşları, en sık yerleşim yerleri olarak da lomber (%48.6), torakal (%32.9) ve servikal (%18.4) bölgeyi belirtmişlerdir. Genellikle literatürde ise sırasıyla en çok torakal, servikal ve lomber bölgede yerleştikleri belirtilmiştir. Onofrio, özellikle yarısının torakal bölgede yerleştiğini belirmiştir. Mc Cormick ve arkadaşları ise, bu yerleşim sırasının tüm intradural ekstramedüller tümörleride kapsadığını ifade etmişlerdir. Serimizde ise lomber (%41.7), servikal (%33.3), torakal (% 16.7) ve servikotorakal (% 8.3) bölge tespit edilmiştir. Schwannoma’lar, genellikle servikal ve lomber bölgede en sık görülen, spinal tümörlerdir. Torakal bölgede, menengiomalar daha sık yerleşmektedir. Bu bakış açısıyla serimiz literatürle uyumludur. 3-9
Serimizde ilk yakınma olarak %58.3 7 olguda ağrı tespit edilmiştir. Yine en sık yakınma olarak %91.7 11 ile ağrı, %41.7 5 ile kuvvet kaybı, %33.3 4 ile duyu kaybı görülmüş. Sfinkter problemine rastlanmamıştır. Literatürde ise; sıklıkla ilk ortaya çıkan belirti segmental ve radiküler ağrıdır ve geceleri yoğun olduğu söylenir, geç dönemde ise kord basısına ait bulgular ortaya çıkar şeklinde belirtilmektedir. %80’inde radiküler ağrı, %10’unda ise motor güçsüzlük, sfinkter problemleri ve duyu bozuklukları vardır .Seppala ise lokalize ağrının %46, paraparazinin %31, kord lezyonuna bağlı bulguların ise %27 oranında görüldüğünü ifade etmiştir. 2-4,6-8,16 Ağrı literatürle uyumlu olarak temel yakınma olarak karşımıza çıkmıştır. Subjektif bir yakınma olduğundan oranlarımızın daha yüksek çıktığını düşünüyoruz. Kuvvet kaybı oranlarının yüksekliği ise; kliniğimize geç başvurular nedeniyle kuvvet kayıplarının belirginleştiği şeklinde değerlendirilebilir.
Olguların %91.7’de DG ve MR; %8.3’ünde ise DG, MR ile birlikte BT’de kullanılmıştır. MR, tanıda en iyi yöntem olduğu için, en önemli yeri tutmaktadır. MR, değişik düzlemli kesitler elde edebilme özelliği kitle lezyonun kesin sınırlarını, lokalizasyonunu ve varsa komşu yapılara invazyon bulgularını ortaya koyarken; kitlenin histolojik yapı özelliklerine ait bilgileri de görüntüleyeceğinden, tanı ve ayrıcı tanının yapılabilmesine geniş olanak sağlar. Genellikle, MR’da T1’de korda ve sinir köklerine göre izointens veya hafifçe hipointens, T2’de %75 hiperintens, %40 kist, %10 hemoraji görülmektedir. T2’deki bu hiperintens oranının %95’ten fazla olabileceği de belirtilmiştir. Kistik, hemorajik ya da nekrotik dejenerasyonlar özellikle T2’de görülmektedir. Heterojen, keskin kenarlı kontrast tutulumu vardır. Bu görünüme, schwannoma’larda diğer intradural ekstramedüller tümörlerden sık rastlanmaktadır. De Verdelhan’da özellikle bu görünümlerde, schwannoma tanısının düşünülmesi gerekliliğini ifade etmiştir. Bulgularımız literatürle uyumludur. 2,3,11-13,15
Literatürde Schwannoma’lar çoğunlukla ekstra-medüller olarak belirtilmiştir, bununla birlikte %10-15 oranında kum saati şeklinde hem İD hem ED, %10 ED ve %1 ise İM görülebilmektedir. Bazı çalışmalarda ise şöyle bulgulara ulaşılmıştır. Conti, Klekamp, Seppala serilerinde, sırasıyla schwannoma’ların; %83.6, % 49.3, % 66 oranında İD-EM, % 7.4, % 27.7, % 13 oranında ED, %1.3, %0, % 0 oranında İD-İM olarak yerleştiklerini belirtmişlerdir. Serimizde ise İD-EM 10 (% 83.3) olgu, İD-İM 1 (% 8.3) ve ED ise 1 (% 8.3) olgu bulunmuştur. Schwannoma’lar çoğunlukla İD-EM yerleşimlidir, serimizde bu durumla paralellik göstermektedir. Serimizde İD-İM oranın yüksek olması, çok nadir görülen bir duruma, yukarıdaki çalışmalara görece, küçük bir seride, rastlanılmasından, kaynaklanıyor olabileceğini düşünmekteyiz 3-5,8,9,11,16
Ortalama yakınmaların süresi Mc Cormick’e göre 2 yıl, Conti’ye göre ise 2 yılın üstündedir. Serimizde ise bu süre 2 ile 216 hafta arasında değişmekte olup; ortalama yakınma süresi 46.16 haftadır. Bu sonuçlar ile çoğu olgu da erken tanı konulduğunu söyleyebiliz. 5,8
Conti’nin post operatif uzun dönem sonuçları incelediği çalışmasında; Lumbosakral bölgede yerleşenlerin %83.53’ü, servikal ve torakal bölgede yerleşenlerin %72.22’si iyileşme göstermiştir. Torakal bölgedekilerin %22.22’si, lumbosakral bölgedekilerin %13.84’ü, servikal %13.63 kısmi iyileşme göstermiştir. Lumbosakral bölgede yerleşenlerin %4.61’i, servikal ve torakal bölgede yerleşenlerin sırasıyla %4.54 ve %3.7’sinde değişiklik saptanmamıştır. Servikal bölgede yerleşenlerin %4.64’ünde kötüleşme görülürken; servikal ve torakal bölgede yerleşenlerin sırasıyla % 4.64 ve %1.85’i de yaşamlarını kaybetmişlerdir. Uzun dönem izlem sonucu yapılan bu çalışma da; olumlu sonuçlar lumbosakral bölgede, olumsuz sonuçlar ise servikal ve torakal bölgede görülmüştür. Genelde ise, olguların % 76.59’u iyileşme, %17.02’si kısmi iyileşme gösterirken, % 4.25’i değişiklik göstermemiş, %0.7’ sinde kötüleşme görülüp, % 1.41’de yaşamlarını kaybetmişlerdir. 8
Serimizdeki schwannoma’ların yerleşim yerleri dikkate alınarak, erken dönem cerrahi sonuçları incelendiğinde ise; servikal, servikotorakal ve torakal bölgedekilerin tümü, kısmi iyileşme gösterirken; lomber bölgedeki tüm olgularda da değişiklik saptanmamıştır. Servikal ve torakal bölgenin anatomik özellikleri nedeniyle, yakınmalar ve bulgular daha erken ve daha agresif ortaya çıkabilmektedir. Erken ve etkin cerrahi ile de daha iyi bir progres gösterebilmektedir. Oysa ki lomber bölgedeki olgular, preoperatif dönemde, daha olumlu bir gelişim gösterdikleri için; post operatif dönemde değişiklik saptanmadığını düşünüyoruz. Genelde ise; olguların, %53.8’i kısmi iyileşme gösterirken, % 41.7’si değişiklik göstermemiştir. Kötüleşme yada eksitus ile sonuçlanan olgumuz olmamıştır. Uzun dönemli bir izlem, yapamamış olmamız nedeniyle, tam iyileşme gösteren olgularımızı saptayamadık. Erken dönemde kötüleşme gözlenen olgumuz olmadığı için, uzun dönemde sonuçlarımızın olumlu seyredeceğini düşünüyoruz.
Bu çalışma da, 12 olguyu içeren bir seri sunduk. Schwannoma’lar, spinal tümörlerin en sık olanlarındandır. Medikal onkolojinin hasta-nemizde olmaması nedeniyle uzun dönem izlemler yapılamamıştır. Oysa ki tüm tümörlerde olduğu gibi, schwannoma’larda da multidisipliner bir yaklaşım gerekmektedir. Schwannoma’lar, benign tümörlerdir. Şiddetli nörolojik bulguların ortaya çıkışından önce erken tanıya gidilmesi ve total rezeksiyon uygulanabilmesi; sonucu çok olumlu etkilemektedir. Yerleşim yerinin de, sonucu etkileyen parametrelerden biri olduğu, göz önünde bulundurulmalıdır.