Çalışma, Tip II DM'li hastalarda akut yorgunluk sendromunun varlığı, düzeyi ve yorgunluğu etkileyen faktörlerin belirlenmesi amacı ile yapılmıştır. Tip II DM'li olguların %46.8'i kadın olup, %40.3'ü ev hanımıdır. Tip II DM genellikle 40 yaş sonrasında görülen ve yaşlılıkta sıklıkla artan bir hastalıktır
1,3. Özcan'ın Tip 2 Diabetes Mellituslu Hastaların Bilgi ve Anksiyete Düzeyleri ile Metabolik Durumlarının Değerlendirilmesi ile ilgili çalışmasında en yüksek oranı 51-60 (%35.7) yaş grubundaki olgular oluşturmakta olup, %50.7'sinin ev hanımı olduğu belirlenmiştir
8.
Hipertansiyon Tip II DM'nin ilerleyen evrelerinde hastalığa sıklıkla eşlik eden patolojik bir bulgudur3. Özcan'ın çalışmasında hastaların hipertansiyon sıklığı %55.7 olarak bulunmuştur8. Çalışmada, olguların %45.7'sinde hipertansiyon varlığı belirlenmiştir ve Özcan'ın çalışması ile benzerlik göstermektedir.
Tip II DM'nin tedavisinde genellikle diyet veya diyet ve oral antidiabetik tedavisi uygulamak yeterli olmaktadır. Tip II DM'li hastaların hemen hemen %75'i insülinsiz tedavi edilir ve yaklaşık %30-50'si sadece diyetle kontrol edilebilmektedir9. Kitiş ve Karakum'un çalışmalarında da olguların %55.1'inin oral antidiabetik tedavi uyguladıkları belirlenmiştir10. Çalışmada, olguların %43.5'i oral antidiabetik tedavi uygulanmaktadır ve yapılan diğer çalışmalar ile benzerlik göstermektedir.
Yorgunluğun diabetle direkt ilişkisi hipoglisemi ve hiperglisemi gibi semptomların oluşturduğu fiziksel süreçten kaynaklanabilmektedir. Bununla birlikte uzun dönem tedavi ile ilişkili güçlüklerde yorgunluğu arttırabilmektedir11. DM, kanserler, kronik böbrek yetmezliği gibi kronik hastalıklarla birlikte yorgunlukta artmaktadır12. Meyerowitz ve arkadaşları meme kanseri nedeniyle kemoterapi uygulanan hastaların %96'sının yorgunluk yaşadıklarını saptamışlardır13. Brunier ve Graydon kronik böbrek yetmezliği olan hastalarda yorgunluğun en sık yakınılan ve hastaların günlük yaşam aktivitelerini en çok etkileyen faktör olduğunu belirlemişlerdir14. Yukarıda ifade edildiği gibi bir çok kronik hastalıkta yorgunluk önemli oranda yaşanılabilmektedir. Kronik bir hastalık olan DM'li hastalarda yorgunluğun varlığı ve etkileri ile ilgili direkt bir çalışma bulunamamasından dolayı, tartışmada diğer kronik hastalıklardaki araştırmalardan yaralanılmıştır. Çalışmada, olguların %43.6'sının o anda az yorgunluk hissettiği, %40.3'ünün son 24 saat içinde genel yorgunluğunun orta düzeyde, en kötü hissedilen yorgunluğun ise az düzeyde olduğu belirlenmiştir.
JH Loge ve ark. tarafından yapılan çalışmada Hodgkin lenfomalı olgularda genel populasyona göre yorgunluğun daha fazla olduğu ve genel yorgunluğun kadınlarda erkeklere oranla daha yüksek olduğu saptanmıştır15. Çalışmada, kadınlarda genel yorgunluk düzeyi ve günlük faaliyetlerin etkilenme düzeyinin erkeklerden daha fazla olduğu belirlenmiş olup, JH Loge ve ark. tarafından yapılan çalışma ile benzerlik göstermektedir.
Weijman ve ark. yapmış oldukları çalışmada, çalışan diabetlilerin yarısının yorgunluk yaşadıklarını, yorgunluğun %20'sinin işyerindeki faktörlerden %30'unun da diabetle ilişkili faktörlerden kaynaklandığını belirlemişlerdir16. Serbest çalışanlarda günlük faaliyetlerin etkilenme düzeyinin yüksek olduğu saptanmıştır. Çalışmada DM'li hastalarda yorgunluk düzeylerinin serbest çalışanlarda, çalışma saatlerinin, gelir düzeylerinin ve beslenmelerinin düzensizliği, gelecekle ilgili belirsizliklerin yarattığı kaygının yorgunluğun daha fazla algılanmasında rol oynadığı düşünülmektedir.
Çalışmada, kilo kaybı arttıkça yorgunluk düzeyi de artma olduğu belirlenmiştir (r:0,489, p:0,005). Irvine ve arkadaşlarının17 yapmış oldukları çalışmada kilo kaybının yorgunluğu artırdığı belirlenmiş olup çalışmamız ile paralellik göstermektedir.
DM'de insülin düzeyindeki dengesizlikler albumin düzeyini de etkilemekte, bu nedenle hastaların günlük yaşam aktivitelerini yerine getirirken yorgunluğu fazla düzeyde hissettikleri düşünülmektedir. Çalışmada, albumin düzeyi azaldıkça günlük faaliyetlerin yorgunluktan etkilenme düzeyinde artma olduğu belirlenmiştir (r:0,325; p:0,010).
DM'nin tanısı ve takibinde HbA1C ve kan glukoz düzeyi ayırıcı kriterlerdendir. Kan glikoz seviyesinin normale yakın düzeyde devam ettirilmesi durumunda diabetin kronik komplikasyonlarının önemli ölçüde önlenebileceği bildirilmektedir9. DM'li hastaların tedavilerindeki güçlükler yaşam kalitelerini etkilemekte, özellikle insülin kullanımının düzensizliği HbA1C düzeyini arttırmakta ve yorgunluğun daha fazla hissedilmesine neden olmaktadır16. Çalışmada, olguların glikoz düzeyi ve HbA1C düzeyi arttıkça yorgunluk düzeyleri artmakta olduğu belirlenmiş olup, literatür ile paralellik göstermektedir.
Çalışmada, olguların genel yorgunluk düzeyi artıkça günlük faaliyetlerin etkilenmesi de artmaktadır (r:0,661; p:0,0001). Genel yorgunluk düzeyinin artması hastaların genel aktivitelerini, ruh hallerini, yürüme becerilerini, çalışma yaşamlarını, kişiler arası ilişkilerini ve yaşam sevinçlerini etkileyebilmektedir.
Sonuç olarak; Tip II DM'li hastalarda o andaki yorgunluğun az hissedildiği, son 24 saat içinde genel yorgunluğunun orta düzeyde, en kötü hissedilen yorgunluğun ise az düzeyde olduğu belirlenmiştir. HbA1C seviyesinde artma, genel yorgunluk düzeyi ve günlük faaliyetlerin etkilenme düzeylerini etkilemektedir.