Ülkemizde yapılan araştırmalara göre ruminantlarda doğmasal anomalilerin görülme sıklığının % 26,8 – 40,48 arasında değişmektedir
7,12. Bu çalışmada tespit edilen doğmasal anomali oranı % 18,03 idi. Özaydın ve ark.
7 ırk ile doğmasal anomali arasında bir ilişkinin bulunmadığını belirtmesine karşın, bu çalışma ile uyumlu olarak Karabulut ve ark.
13 yaptıkları taramada montofon ırkı buzağılarda doğmasal anomalilerin diğer ırklara kıyasla daha yüksek oranda gözlendiğini belirtmiştir. Doğmasal anomaliler letal veya semi-letal olabileceği gibi hayvanın yaşamını etkilemeyen ya da sadece estetik bir kusur oluşturabileceği de belirtilmektedir
3. Bu çalışmada 49 semi-letal anomaliden sadece 1'inde mortalite (ötenazi) izlenirken, 45 letal anomalinin 22'sinde mortalitenin (12 ötenazi, 9 postoperatif ve 1 intraoperatif ölüm) görülmesi, yapılan bu sınıflandırmanın, anomali olgularının prognozunu belirlemede önemli bir kriter olduğunu destekler niteliktedir.
Buzağılarda yaygın olarak görülen doğum anomalilerinden biri olan hernia umblicalis2,12,14, doğumdan hemen sonra kapanması gereken umblicusun açık kalması sonucunda oluşan abdominal defekten abdominal yapı ve organların protuze olması ile şekillenir15. Bu nedenle sunulan çalışmada hernia umblicalisi bir kas defekti kabul edildiği için kas-iskelet sistemi anomalileri sınıfında yer verildi. Etiyolojisinin genetik olduğu güçlü bir olasılık olsa da, güç doğumlarda aşırı traksiyonun uygulanması, göbek kordonunun abdominal duvara oldukça yakın kesilmesi ile umblikal enfeksiyon ve apse, hernia umblicalisin diğer olası nedenlerindendir16. Bu çalışmadaki hernia umblicalis olgularında genetik bağıntı araştırılmadı. Ancak, diğer olası etiyolojik nedenlerle de ilişkilendirilemedi. Hernia umblicalis olgularının termografik değerlendirilmesine ait literatür bilgiye rastlanılmadı. Olgularımızdan elde ettiğimiz termal görüntü ve değerler, hem komplikasyonsuz hem de komplikasyonlu fıtıklarda yapılacak termografik çalışmalarda temel veriler olarak kullanılabilir. Hernia umblicalisin operatif olarak sağaltımı (açık herniorafi), veteriner cerrahide kullanılan en yaygın yöntemdir17. Buzağının 2 - 3 haftadan daha büyük olması, hernia umblicalis ile ilişkili adezyon veya apse olasılığı durumlarında, açık herniorafi endikedir. Açık herniografinin en yaygın komplikasyonu enfeksiyon ve buna bağlı gelişen nükstür9. Çalışmaya dahil edilen hernia umblicalis olgularında ne genel anesteziye ve cerrahiye bağlı gelişen komplikasyonlara veya ölüme ne de postoperatif dönemde nükse rastlanılmadı.
Anomalilerin daha sıklıkla kas-iskelet sisteminde görüldüğü bildirilmektedir6,7,13. Bouleture ve arqure, kas-iskelet sistemi anomalilerinde yüksek oranda ve erkek buzağılarda görülmekte olup, bu olgularda tenotomie ve tenorrhaphie yapılması gerektiği, ancak birinci dereceden olan olgularda ise destekli bandaj uygulamaları ile sağaltılabileceği belirtilmektedir2. Bouleture ve arqure olguları, sunulan çalışmada en fazla rastlanılan kas iskelet sistemi anomalileri idi. Tendojen kökenli bouleture ve arqure olgularında ekleme yapılan ekstensiyonla eklemin normal pozisyonuna yakın hale getirilebilmesi, destekli bandaj uygulamasının olumlu sonuçlar verebileceğini gösterdi.
Omphalocele morfolojik olarak schistosoma reflexum ve hernia umblicalis arasında yer alan ve mortalite ile sonuçlanan ventral abdominal defekt olarak bilinir. Abdominal defektin geniş olduğu omphalocele olgularında çoğunlukla ilk bakışta schistosoma reflexumla karıştırılması mümkündür. Omphalocele'in buzağılarda nadiren görüldüğü bildirilmektedir18. Mee'nin19 yaptığı çalışmada olguların 11'inde bağırsak, 5'inde parsiyel abomazum ve 3'ünde çoklu organ evantrasyonu izlendi. Omphalocele olgularında evantre olan abdominal organları saran amnion kesesinin bütünlüğü bozulmamışsa (kapalı omphalocele) ve evantere olan organlarda kontaminasyon yoksa, herniorraphy ile başarılı bir sağaltım seçeneğidir20. Bu çalışmada olguların tamamında bağırsak evantrasyonu görülürdü. Olgularda açık omphalocele olması, evantre olan bağırsakların kontamine olması ve de bu olgularda genel durumun giderek kötüleşmesi, cerrahi sağaltımı düşündürmeyecek derecedeydi. Bu nedenle ötenazi yapıldı.
Yardımcı ve ark.21 iki buzağıda unilateral doğmasal fleksural (130º - 40º) ve torsiyonel (90º - 180º) deformitenin sağaltımını sirküler eksternal fiksatörle yaptıklarını ve olumlu sonuç aldıklarını bildirmiştir. Çalışmaya dahil edilen 1 olguda da fleksural (107º) ve torsiyonel (180º) deformite belirlendi ve herhangi bir sağaltım uygulanmadı.
Sunulan çalışma ile uyumlu olarak, buzağılarda sindirim sistemindeki anomalilerin görülme sıklığı tüm anomaliler içerisinde ikinci sırada görüldüğü6;22 ve anorektal anomalilerin ise sindirim sistemi anomalileri içerisinde yüksek oran oluşturduğu12,23 bildirilmiştir. Atresia ani ve atresia ani et recti'nin klinik belirtileri (abdominal gerginlik, ıkınma, dışkılamanı olmayışı ve anüsün yokluğu) benzerdir22. Atresia ani ve rekto-vaginal fistülün tanısının klinik bulgularla kolaylıkla yapılabilir24. Bu çalışmaya dahil edilen anorektal anomalilerde klinik muayene bulgularının (ıkınma sırasında anal bölgede oluşan şişkinlik) ayırıcı tanıya yardım etmesi söz konusu olsa da, direkt radyografilerde rektumun pelvik kanal içerisindeki lokalizasyonu, atresia aninin atresia ani et rektiden ayrımının yapılmasında bir zorunluluk olarak ön plana çıktığı görüldü. Atresia ani ile seyreden rekto-vaginal fistüllerde klinik gözlemle tanının kolay bir şekilde konulmasına rağmen, intraoperatif süreçte fistülün lokalizasyonunu belirlemek için US eşliğinde pozitif kontrast kolonografiden faydalanıldı. Anorektal anomalilerde, erken tanı ve uygun cerrahi teknikle yüksek oranda başarı elde edilebileceği ve bu olguların sağkalım oranını artırabileceği belirtilmektedir22,25. Opere edilen anorektal anomali olgularında sağkalım oranı % 73,91 idi. Anorektal anomalilerin en yaygın postoperatif komplikasyonu fekal inkontinansttır. Bu komplikasyon, doğmasal olarak anal sfinkterlerin olmayışına ya da cerrahi müdahale sırasında sfinkter kaslarının zarar görmesine bağlı olarak gelişir24. Fekal inkontinanst, çalışmaya dahil edilen bütün olguların postoperatif döneminde saptandı. Anal bölge derisine yapılan enzisyon tipine göre postoperatif dönemde anal stenozun oluşabileceği de bildirilmektedir22. Bu olgularda sirküler deri ensizyonu tercih edildiğinden dolayı anal stenoz ile karşılaşılmadığı düşünülmektedir. Veteriner literatürlerde az sayıda olsa da doğmasal rekto-üretral fistülle ilgili olgu bildirimleri vardır. Bu literatürlerde rekto-üretral fistül, atresia ani ve atresia rektininde bulunduğu çoklu sistem anomalileri olarak dikkat çekmektedir26,27. Çalışmaya dahil edilen bir olguda atresia ani, preputium ve parsiyel penis agenezisi ile rekto-üretral fistül birlikte görüldü ve bu olgunun cerrahi sağaltımından olumlu sonuç alındı. Buzağılarda atresia kolinin prognozunun olumsuz ve cerrahi başarının da düşük olduğu belirtilmektedir28-30. Bu çalışmadaki atresia koli olgularından sadece biri kesim ağırlığına ulaşıncaya kadar yaşadı.
Arthrogryposis congenita, herediter ve nutrisyonel nedenlere bağlı olarak şekillenir. Klinik görünümü ise bilek-damak ve bilek- bukağılık sendromu ile seyreder2. Primer myopatinin hastalığın etiyolojisinde rol oynadığı ileri sürülmekle birlikte31, merkezi sinir sisteminin gelişimindeki nörojenik anormalliklerin neden olduğu da savunulmaktadır32. Beşeri hekimlikte ise arthrogryposis congenitanın fetal ya da maternal anormalliklerin sonucunda uterus içinde fetal hareketlerin azalmasına bağlı meydana geldiği, fetal hareketin azalmasındaki çoklu etkenlerden birinin de sentral ya da periferal sinir sistemindeki yapısal ya da fonksiyonel anormallikler olduğu belirtilmektedir33. Sığırlarda spina bifidadaki vertebral defekt, torakal, lumbal ve sakral düzeyde görülebilir. Sakral düzeyde görülen vertebral defekt, arka bacak kaslarında innervasyon eksikliği ile bu kaslarda nörojenik atrofiye ve athrogryposise neden olur34. Bu çalışmada da radyografisinde sakrumun dorsal laminasının şekillenmediği ve arka bacak kaslarında atrofi izlenmesinden dolayı, bir olgudaki athrogryposis'in periferal sinir sisteminin yapısal ve fonksiyonel bozukluğuna bağlı olarak şekillendiği düşünüldü.
Merkezi sinir siteminde oluşan anomalilerin yaygın olduğu belirtilmesine rağmen35, bu çalışmada merkezi sinir sistemi anomalileri en düşük oranda gözlendi. Bununla birlikte meningoencephalocele ve meningocel nadiren rastlanan doğmasal buzağı anomalileridir36. Çalışmadaki her iki olguda da frontal kemiğin orta hattındaki defekten protuzyon sonucu oluşan meningeal kistik yapı izlendi. Kist içeriği meningocelede sadece serebral sıvıdan ibaret iken, meningoencephalocelede serebral sıvı ile birlikte serebral dokununda protuze olduğu görülür. Bu iki patolojide, ayırıcı tanının yapılması, cerrahi prosedürü ve prognozu belirlemesi açısından önemlidir. Beşeri hekimlikte ayırıcı tanı için bilgisayarlı tomografi veya magnetik rezonans görüntüleme kullanılırken36, buzağılarda ise sıklıkla radyografi ve US'den yararlanılmakdır. Ancak bu iki tanı yönteminin yetersiz kalabileceği de belirtilmektedir37. Her iki meningocele olgusuda direkt radyogramlarındaki bulgular yetersizdi. Ancak, ultrasonografik incelemelerde serebral dokunun frontal kemikten protuzyonunun izlenmemesi, meningocele'in meningoencephalocele'den ayrımının yapılmasını sağlayacak yeterlilikteydi. İlk olgunun tomografisinde ise meningocele tanısını kesinleştirecek detaylı bulgular belirlendi. Bu tür olgularda farklı cerrahi yaklaşımlar denenmiş ve etkili olduğu bildirilmiştir. Uygulanan cerrahi teknikle literatürlerdeki38-41 cerrahi teknikler arasında da fark olduğu görülmektedir. Bu çalışmaya dahil edilen bir meningocele olgusunda postoperatif dönemde arka ayaklarda yürüyüş sırasında hafif seyirli inkoordinasyon dışında nörolojik bulgu görülmedi. Bu meningocele olgusunda uyguladığımız ve başarılı olduğunu gördüğümüz bu tekniğin küçük hacimli, deri ile örtülü olmayan meningocele olgularında kullanılabileceği düşünülebilir.
Sonuç olarak, buzağılarda doğmasal anomaliler etkilediği sisteme göre farklı görülme sıklığında izlenmiş ve en çok montofon ırkı buzağılarda gözlenmiştir. Doğmasal anomalilerin prognostik sınıflandırılması, prognoz hakkında bilgi verebileceği gibi cerrahi seçeneklerin başarısı hakkında da fikir verebilir. Anomalinin tipi ve prognozuna göre cerrahi yaklaşımlarla veya destek tedavilerle kayda değer sağkalım başarısı sağlanabilir.