BVDV enfeksiyonu dünyada yaygın olarak görülen ve
önemli ekonomik kayıplara neden olan bir hastalıktır
8,9. Ülkemizde de son yıllarda BVDV enfeksiyonlarının
varlığı birçok araştırıcı tarafından bildirilmiştir
4-6,12-18. BVDV enfeksiyonlarında anamnez, epidemiyolojik
özellikler ve klinik bulgulara binaen şüpheli bir tanı
konulabileceği
8,11, ancak kesin tanının laboratuvar
muayeneleriyle (Virüs izolasyonu, ELİSA, PCR ve
immunohistokimyasal teknikler) olabileceği
bildirilmektedir
8-10,19,20. Bu bildirimlerle
8,11
uygun olarak anamnez ve klinik bulgularla konjenital
BVDV enfeksiyonundan şüphelenilen olguya kesin tanı
ELİSA sonucu ile konmuştur.
Klinik, hematolojik ve biyokimyasal parametrelerin
verildiği Tablo 1 incelendiğinde kalp ve solunum frekansı,
total lökosit ve trombosit sayısı ile fibrinojen miktarı
dışındaki tüm parametrelerin sağlıklı hayvanlar için
bildirilen8,9,21 fizyolojik sınırlar içerisinde olduğu
görülmektedir. Özellikle yangısal olayların ifadesi olarak
artığı bildirilen3 total lökosit sayısındaki artış ile kalp ve
solunum frekansının yüksekliği olguda hastalığın devam
ettiğini göstermesi açısından önemlidir. Olguda akciğer
yangısı belirtileri (mukopurulent burun akıntısı, solunum
güçlüğü, şiddetli öksürük, akciğerlerin oskültasyonunda
sert veziküler sesler ile kuru rallerin alınması)
saptanmasına rağmen vücut sıcaklığının normal sınırlar
içerisinde bulunması tedavideki antibiyotik uygulamaları
ve hastalığın kronik seyri ile açıklanabilir. Kaynakta22
trombosit sayısı artışının primer (trombopoietinin artan
üretimi) ve sekonder [hemoraji sırasında veya hemorajiyi
takiben (özellikle demir eksikliği ile sonuçlandığında),
bazı hemolitik anemiler ve kronik yangısal hastalıklarda]
olabileceği bildirilmektedir. Yine aynı kaynakta22
hiperfibrinojeminin genellikle enfeksiyöz, irinli, travmatik
ve neoplastik hastalıklarda arttığı ifade edilmektedir.
Doku hasarından sonra 24 saat içinde fibrinojen
konsantrasyonunun arttığı ve akut doku hasarlarında 3-4
gün içinde pik yaptıktan sonra düştüğü, aktif kronik
reaksiyonlarda genellikle sürekli yüksek kaldığı
bildirilmektedir. Olguda saptanan trombosit sayısı ve
fibrinojen miktarının atışı enfeksiyonun kronik seyri ile
açıklanabilir.
Gebeliğin 90-170. günleri arasındaki transplasental
BVDV enfeksiyonlarında konjenital defektlerin meydana
geldiği bildirilmektedir8,10. Olguda konjenital bukleli kıl örtüsü bulunması nedeniyle enfeksiyonun gebeliğin
90-170. günlerinde oluştuğu düşünülmektedir.
Transplasental non-sitopatojenik BVDV enfeksiyonu
nedeniyle doğan persiste enfekte buzağıların bazılarının
doğumda normal göründüğü ve normal büyümelerine
rağmen zayıf ve küçük doğdukları, doğumdan kısa süre
sonra öldükleri bildirilmektedir. Böyle buzağıların bir
kısmında kubbemsi kafa yapısı, geyik burun (normalden
daha ince maksilla) ile bukleli kıl örtüsünün karakteristik
olduğu belirtilmektedir. Yaşayan zayıf buzağıların ise
enteritis ve pnömoni gibi enfeksiyöz hastalık veya
mukozal hastalık gelişene kadar yaşadıkları ifade
edilmektedir8,11. BVDV enfeksiyonlarında bukleli
görünüm olabileceğinin bildirilmesi ve antijenik yakınlığı
olduğu bildirilen sınır hastalığı virüsü ile enfekte
koyunların kıllarında depigmentasyon ve köpek kılı
görünümlü kıvrımlaşma olabileceği belirtilmektedir8,23. Bu bildirimlerle8,11,23 uyumlu olarak sunulan
olguda uygulanan tedavilere rağmen ishal ve pnömoni
semptomları devam etmiş ve bukleli kıl örtüsü
görülmüştür. Ayrıca ırk özelliği olarak genellikle siyah
beyaz renklerin hakim olduğu holştayn ırkı24 olgudaki
kıl örtüsünün hafif kahverengimsi görünümü dikkat çekici
bulunmuştur.
Kılların renk değişikliklerine neden olabilecek bakır ve
çinko eksikliği ile molibden zehirlenmeleri dikkate
alınması gerektiği bildirilmektedir3. Bu nedenle olguda,
serum Mo, Cu, Zn, Mn ve Co düzeyleri incelenmiş olup
molibden dışındaki diğer parametrelerin sağlıklı
hayvanlar için bildirilen8 fizyolojik sınırların altında,
molibdenin ise yüksek olduğu görülmüştür. Kılların
depigmentasyonuna etkili olması nedeniyle Cu, Zn, Mn
ve Co yetersizliği ile Mo fazlalığının olgunun kıllarındaki
renk değişikliğine etkilerinin olabileceği düşünülmektedir.
Ancak ifade edilen iz element yetersizliği ve Mo
fazlalığında kılların bukleli görünümün olmaması, derinin
histopatolojik incelenmesinde herhangi bir değişikliğin
saptanmaması, ayrıca kronik pnömoni, enteritis ve
bukleli görünümün BVDV enfeksiyonu nedeniyle olduğu
kanısına varılmıştır.
Sonuç olarak, BVDV enfeksiyonlarında kıl örtüsünün
konjenital olarak bukleli ve kahverengimsi olabileceğinin
klinisyen veteriner hekimler tarafından göz ardı
edilmemesi gerektiği ve böyle hayvanlarda persiste
enfeksiyon olabileceği düşünülerek koruyucu tedbirlerin
alınması açısından yararlı olacaktır.