İlaç bilimi anlamına gelen farmakoloji bilimi gelişen teknoloji ile yakından ilişkilidir ve yeni disiplinlerde (farmakogenetik, farmakoepidemiyoloji, farmakoekonomi, farmakovijilans) yerini bulmaktadır
3,4.
Meslektaşlarımıza farmakoloji dersinin hangi sınıfta verildiğinde daha faydalı olabileceği sorulduğunda %75'i, 4. sınıf olarak bildirmişler (Tablo 1.4). Farmakoloji dersi 3. sınıfta verildiğinde bazen ilaçların etkidiği hastalıklar belirtilirken, öğrencilerin ilgili hastalık hakkında yeterince bilgi sahibi olmadıkları ortaya çıkmaktadır. Bu durum çok fazla görsel materyali olmadığı için anlaşılamayan farmakoloji dersini daha da anlaşılmaz duruma getirebilmektedir. Diğer yandan ilaç kullanımında hastanın özel durumlarının da (gebelik, alerji, türe bağlı duyarlılık, yavru-erişkin olma vs) düşünülmesi gerektiğinde, 3. sınıf öğrencilerinin bu düzeyde analitik düşünemedikleri ortaya çıkmaktadır. Üçüncü sınıf öğrencilerinde yeterli meslek bilincinin olmaması ve dersin önemini 4. sınıf öğrencileri kadar kavrayamamaları derse olan ilgiyi de azaltmaktadır. Tıp fakültelerinde de bu dersin 3. sınıfta okutulmasının gerçekçi olmadığı bildirilmiştir5. Ülkemizde veteriner fakültelerinin ders programlarında birliktelik bulunmamaktadır. Bazı fakültelerde (S. Ü. Vet. Fak.) “Genel Farmakoloji” dersi ayrı ders olarak okutulmamaktadır. Genel Farmakoloji dersi okutulan fakültelerde bu dersin 3. sınıf ve Özel Farmakoloji dersinin ise 4. sınıfta okutulması daha uygun olabilir. Katılımcıların sadece %23'ünün farmakoloji dersini ilgi ile dinlediklerini bildirmeleri (Tablo 1.6) yukarıdaki ifadeleri doğrular niteliktedir. Ancak çok iyi programlanmış bir komite sisteminde farmakoloji dersinin 3. sınıfta verilmesi de uygun olabilir. Farmakoloji bilimi temel bilimler ile klinik bilimler arasında köprü olan5 bir bilimdir ve kurucusu kabul edilen Rudolf Buchheim (1820-1879), farmakoloji biliminin fizyoloji ile yakından ilişkili olduğunu bildirmiştir6. Farmakoloji dersinde kemoterapotikler dışında kalan konuların anlaşılabilmesi için öğrencilerin çok iyi fizyoloji bilgisine sahip olmaları gerekmektedir. Otonom sinir sistemi farmakolojisi gibi konularda ise anatomi bilgilerinin de olması gerekmektedir. Farmakoloji bilimi öğretim üyeleri bu konuları anlatırken bu sistemlerin önce fizyolojisini ve bazen de anatomisini anlattıktan sonra farmakolojisini anlatmaktadır. Farmakolojinin temel bilimler (fizyoloji, mikrobiyoloji, biyokimya) ile yakın ilişkisi olduğu kadar klinik bilimler (parazitoloji, dahiliye, doğum, patoloji, cerrahi vs) ile de ilişkisi çok fazladır.
Meslektaşlarımızın %10'u öğrencilik döneminde aldıkları farmakoloji eğitim ve öğretiminin tamamen yetersiz olduğunu bildirirken, %14'ü tamamen yeterli olduğunu bildirmişlerdir (Tablo 1.5). İngiltere'de yapılan araştırmada da tıp hekimlerinin %46'sı yeterli eğitim almadıklarını7 ve Hırvatistan'da tıp fakültesi öğrencilerinin %95'i yetersiz ilaç bilgisine sahip olduklarını8 bildirmişlerdir. Meslektaşlarımızın %58'i farmakoloji dersinin pratiğe aktarılır şekilde anlatılmadığını bildirirken, %4'ü dersin tamamının pratiğe aktarılır şekilde anlatıldığını ve %14'ünün ise bazı öğretim üyelerinin dersi pratiğe aktarılır şekilde anlattıklarını ifade (Tablo 1.7) etmişlerdir. Araştırmanın bu sonucu dersi anlatan öğretim üyesinin de dersin anlaşılması açısından önemli olduğunu ortaya çıkarmıştır. Katılımcıların yaklaşık %4'ü öğrendiklerinin hepsini pratiğe aktardıklarını bildirmişlerdir. Bu sonuç dersin tamamının pratiğe aktarılır şekilde anlatıldığına katılanların oranı (Tablo 1.8, %4) ile aynıdır.
Ankete katılan meslektaşlarımızın %50'sinin (Tablo 3.9) intörn eğitimi aldığı belirlenmiştir. İntörn eğitimi alan meslektaşlarımızın %54'ü eğitimin faydalı, 14'ü faydasız ve %32'si ise bazı anabilim dallarından aldıkları derslerin faydalı olduğunu bildirmişlerdir (Tablo 1.10). Bu sonuç değerlendirildiğinde, intörn eğitiminde uygun bir program hazırlandığında oldukça faydalı (%86) olacağı ortaya çıkmaktadır. S. Ü. Veteriner Fakültesi 2005-2006 eğitim öğretim yılı intörn öğrencilerinde yapılan ankette, katılanların %69'u intörn eğitimi süresince tüm anabilim dallarına gidilmesini uygun bulmadıklarını ve %42'si intörn eğitiminde temel bilimlerin bulunmaması gerektiğini bildirmişlerdir9. Bu iki araştırma sonucu intörn eğitim programlarının gözden geçirilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bir yıllık intörn eğitim-öğretim döneminde, katılımcıların %8'i farmakoloji eğitimine gerek olmadığını bildirirken %73'ü 3 hafta ve daha uzun süre farmakoloji eğitimi verilmesi gerektiğini bildirmişlerdir (Tablo 1.11). İntörnlük döneminde farmakoloji dersine gerek olmadığını belirtenlerin oranı (Tablo 1.11, %8) ile dersi ilgi ile dinlemeyenler (Tablo 1.6, %9) ve öğrencilik döneminde aldıkları farmakoloji eğitiminin tamamen yetersiz olduğuna inananların (Tablo 1.5, %10) oranı benzerlik göstermektedir. Yukarıda ifade edilen araştırma bulguları değerlendirildiğinde, normal eğitim ve intörn eğitim programlarının farklı değerlendirilmesi gerektiğini ortaya çıkarmaktadır. Meslektaşlarımızın büyük kısmı farmakoloji dersinin anlatımı ve anlaşılması ile problemler olduğunu bildirmişlerdir. Bu problemin nedenlerinden birincisi belki de sadece bizim ülkemiz için geçerli olan üniversitelere giriş sistemidir. Her şeyden önce dersi veren öğretim üyeleri karşılarında veteriner hekim olmak isteyen ve yeterli yetiye de sahip öğrencilerin olmasını istemektedir. Bu ise ülkemiz şartlarında bugün için çözülmesi zor bir problemdir. Sadece hayvan sevmekle veteriner hekim olunamayacağı bilinmelidir. Diğer sorun ise dersi veren öğretim üyesinin kapasitesinin de etkili olduğu dersin anlatım tekniğidir. Gerçekte biyolojik bilimlerin anlatımı ve anlaşılması kolay değildir10. Fakültelerde anlatılan klasik farmakoloji programı aşırı teorik bilgi yüklemesi olarak ifade edilmekte11 ve derste genellikle ilaçların kullanıldığı alanlar hakkında bilgi verilmektedir12. Hekimler teorik bilgilerini pratiğe aktarmadığı sürece sahip oldukları farmakoloji bilgilerinin değeri yoktur1. Farmakoloji anabilim dalı öğretim üyelerinin, ilaç rasyonel olarak kullanılmadığında hastanın kaybedilebileceğini veya ilaç yan etkilerine bağlı hasta kayıplarının olabileceğini daha iyi bilmeleri aşırı bilgi yüklemelerine neden olmaktadır12. Farmakoloji dersini ise gerçek anlamda deneysel olarak anlatmak mümkün olmamakta10 ve öğrenciler teorik bilgi ile pratik uygulama arasındaki ilişkiyi kuramamaktadırlar13. Dünyada veteriner fakülteleri genelinde ders anlatımı sadece “bilgi aktarımı” olarak ifade edilen şekilde yapılmaktadır14. Günümüzde farmakoloji dersi verilen fakültelerde bu sorunu çözmek için klasik anlatımdan vazgeçilerek farklı anlatım teknikleri denenmektedir15. Dünyada tıp fakültelerinin %10'nunda ve bazı veteriner fakültelerinde farmakoloji dersini problem çözümlü olarak anlatılmakta6,14 ve oldukça faydalı olduğu belirtilmektedir. Bu yöntem; tanı doğru mu?, Gerçekten ilaç tedavisine gerek var mı?, En uygun ilaç hangisidir?, İlaç rasyonel olarak kullanılıyor mu?, En ekonomik ilaç seçildi mi?, İlaç kullanılırken dikkat edilecek başka hastalık veya genetik faktör var mı?, İlaç kullanılırken hastanın yaşı değerlendirildi mi?, Gebelik veya laktasyon söz konusu mu?, İlaçla etkileşebilecek gıdalara dikkat edildi mi?, İlaç veya ilaçların klinik etkinliği takip edilebilecek mi?, Oluşabilecek yan etkiler değerlendirildi mi?, Birden çok ilaç kullanıldığında ilaç etkileşimleri değerlendirildi mi?, Hasta sahibine açık, doğru ve anlaşılabilir bir reçete yazıldı mı? ve Uygulanan ilaçlara alerji gelişti mi? gibi sorulara cevap aranarak yapılmaktadır6,16. Veteriner hekimlikte bu sorulara “İlacın uygulanacağı hedef tür doğru mu?” sorusu da eklenmelidir. Bu soruların tamamı değerlendirildiğinde klinik farmakoloji dersinin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu sorulara doğru cevaplar vermek, en azından medikal tedavi anlamında elden gelenin tamamının yapıldığı anlamına gelmektedir. Bilgisayar destekli ve internet yardımlı farmakoloji eğitimi6, konferans17,18, bilgisayarlı simülasyon19, vaka çözümü10,20, küçük grup (8-12 kişi) çalışmaları21 ve sinema filmleri22 önerilen diğer yöntemlerdir. Sinema filmlerinin (Lorenzo'nun Yağı vs), özellikle fakültelere yeni başlayan öğrencilerin motivasyonunda etkili oluğu bildirilmiştir22. Yukarıda anlatılan metotlar ile farmakoloji eğitimi alan öğrencilerin daha yetenekli oldukları20,23, kendilerini daha özel ve yeterli hissettikleri belirlenmiştir5. Öğretim metotlarında bir çok farklı yol kullanılmakla birlikte, ideal olanı klinik alanın içinde yapılan eğitimdir ve klinik tecrübelerden sıklıkla faydalanılmalıdır17,24. Bunu sağlayabilmek için özellikle intörn eğitim döneminde farmakoloji dersi klasik anlatımın dışında “klinik farmakoloji” şeklinde yukarıda anlatılan metotlar kullanılarak anlatılmalıdır. Bu anlatım şekli ile öğrenciler teorik-pratik arası ilişkiyi kurarak ve diğer derslerden aldığı bilgileri de değerlendirip analitik düşünceyle hastaya tedavi protokolleri uygulayabilmektedir7,25. Hırvatistan'da tıp fakültesi öğrencilerinde yapılan araştırmada, öğrencilerin %100'ü “klinik farmakoloji” dersinin zorunlu ders olması gerektiğini bildirmişlerdir18. Ancak bu durumda klinik farmakolog öğretim üyesinin kim olacağının tanımlanması gerekmektedir. Klinik farmakolog, klasik ilaç bilgisine sahip olmasının yanında iyi bir klinisyen olmayı da gerektirmektedir3,12.
Katılımcıların yaklaşık %29'u yeterli farmakoloji bilgisine sahip olduklarını ve %71'i yeterli bilgiye sahip olmadıklarını bildirmişlerdir (Tablo 1.14). Ancak meslektaşlarının yeterli farmakoloji bilgisine sahip olduğuna inananların oranı %11'dir (Tablo 1.15). Bu sonuçlar birbiri ile uygunluk göstermemektedir. Meslektaşlarımızın %10'u (Tablo 1.16) farmakoloji eksiklerinin olmadığı bildirmişlerdir. Bu durumda meslektaşlarımızın %90'nının farmakoloji alanında yetersiz olduğu sonucu çıkmaktadır. Bu sonuç diğer hekimlerin yeterince bilgisi olmadığına inanlar (Tablo 1.15, %89) ile uygunluk göstermektedir. Benzer şekilde tıp fakültesi mezunlarının da mesleklerinde yeterince farmakoloji bilgisine sahip olmadıkları bildirilmiş5 ve İngiltere'de tıp hekimlerinde yapılan bir araştırmada, hekimlerin sadece %8'i farmakoloji bilgilerinin iyi olduğunu bildirmişlerdir7. Belirlenen bu oran bizim bulgumuza benzerlik göstermektedir. Diğer yandan katılımcıların %60'ı farmakoloji bilgilerini her zaman yenileme ihtiyacı duyduklarını bildirirken, %37'si bazı konularda ihtiyaç duyduklarını (Tablo 1.12) bildirmişlerdir. Toplamda değerlendirildiğinde ise meslektaşlarımızın %97'sinin farmakoloji bilgilerini yenilemeye ihtiyaçları olduğu belirlenmiştir. Benzer şekilde İngiltere'de tıp hekimlerinin %88'i reçete yazmadan önce bilgi kaynaklarına müracaat ettiklerini bildirmişlerdir7. Meslektaşlarımız farmakoloji bilgilerini yenilemede %69 oranında kitaplardan, %49 oranında firma temsilcilerinden, %38 oranında mesleki dergilerden ve %19 oranında internetten (Tablo 1.13) faydalandıklarını bildirmişlerdir. Mesleki dergiler olarak ifade edilen dergilerin yine firmalarca bırakılan dergiler olduğu düşünüldüğünde meslektaşlarımızın bilgilerini yenilemede büyük oranlarda firmalardan yararlandıkları belirlenmiştir. Bu durum ise meslek açısından kaygı vericidir. Firmalardan öğrenilen farmakoloji bilgisinin yanlış olmamakla birlikte eksik olabileceği gözardı edilmemelidir. Bu bilgilerde genellikle ilaç yan etkileri ve kontrendikasyonlar hakkında bilgiler verilmemektedir. Meslektaşlarımıza eksik oldukları konular sorulduğunda %49 oranında ilaç yan etkileri (Tablo 1.16) olduğunu bildirmeleri, bu sonucu doğrular niteliktedir. Meslektaşlarımızın %19'u bilgi edinmede internetten faydalandıklarını bildirmişlerdir. Günümüzde her alanda kullanılan interneti meslektaşlarımızın çok düşük oranda kullandıkları belirlenmiştir. İnternette bulunan bilgilerin tamamının doğruluğu şüpheli olmakla birlikte, resmi ve bilimsel içerikli web sayfalarındaki bilgiler ise güncel ve doğrudur. Özellikle yabancı dili olan meslektaşlarımızın internet üzerinden ulaşamayacakları bilgi yoktur. Avrupa'da yapılan araştırmada farmakologların %80'i internette bulunan bilgilerin mükemmel olduğunu bildirmişlerdir6.
Meslektaşlarımızın %58'inin antibiyotikler arası etkileşim ve %49'unun ilaç yan etkilerinde yetersiz olduğu (Tablo 1.16) belirlenmiştir. İngiltere'de tıp hekimlerine farmakolojide ağırlık verilmesi geren konuların neler olduğu sorulduğunda %69 oranında ilaç etkileşimleri ve %33 oranında ilaç yan etkilerinin olduğu belirlenmiştir7. Veteriner hekimlikte çok sık reçete edilen antibiyotikler hakkında yeterli bilgiye sahip olunamaması mesleğimiz açısından oldukça önemlidir. Mevcut araştırmada klinisyen veteriner hekimlerin farmakoloji bilgi düzeyleri incelenmemiştir. Ancak en sık reçete edilen ilaç grubunda dahi eksikliğin belirlenmesi, daha az reçete edilen ilaç gruplarında eksikliğin daha yüksek oranlarda olabileceği öngörüsünü de ortaya çıkarmaktadır. Bu araştırmanın önemli bulgularından biri de katılımcıların %15'inin ilacın etkidiği hastalıklar ve %8'inin ilaç dozu ile ilgili bilgi eksiklikleri olduğunu (Tablo 1.16) bildirmeleridir.
Klinisyen veteriner hekimler mesleklerini icra ederken en önemli dersler olarak sırası ile Dahiliye (%93), Farmakoloji (%74), Mesleki Etik ve Deontoloji (%69) ve Suni Tohumlama ve Doğum (%68) şeklinde sıralamışlardır (Tablo 1.17). Klinik öncesi ders olarak adlandırılan farmakoloji dersinin ikinci sırada çıkması bu dersin önemini ortaya koymaktadır. Bir diğer önemli sonuç ise Temel Bilimler dersi olan Mesleki Etik ve Deontoloji dersinin 3. sırada çıkmasıdır. S. Ü. Veteriner Fakültesi 2005-2006 eğitim öğretim yılı intörn öğrencilerinde yapılan ankette, en gerekli ders sıralaması sorulduğunda, doğum (%100), dahiliye (%97), farmakoloji (%94) ve suni tohumlama (%92) şeklinde sıralamışlardır. Deontoloji dersinin ise %34 oranında gerekli olduğu bildirilmiştir9. Deontoloji dersi dışında diğer sonuçlar birbiri ile uyumludur. Deontolojide karşılaşılan uyumsuzluk ise öğrencilerin henüz klinisyen olarak etik problemler ile karşılaşmamış olmaları ile ilişkilendirilebilir.
“Farmakoloji derslerinde hangi konulara daha çok değinilmelidir?” sorusuna meslektaşlarımız cevap olarak farmakoloji müfredatında bulunan bütün konuları belirtmişlerdir. Ancak en fazla antibiyotikler ve hormonlar (cinsiyet) konusu ifade edilmiştir. Bu iki konuyu antiparaziter ve sıvı-elektrolit tedavi takip etmiştir. Meslektaşlarımızın en fazla reçete edilen ilaç gruplarından biri olan antibiyotikler ve hormonlara eğitim ve öğretim döneminde daha çok değinilmeleri istenmesi normal bir sonuçtur. Gerçekte veteriner hekimlerin oldukça sık reçete ettikleri antibiyotikler hakkında yeterli bilgiye sahip olmaları gerekmektedir. Ancak mevcut araştırmanın sonucu ve anabilim dalımız olarak mesleki tecrübelerimiz meslektaşlarımızın bu alanda da eksik olduğunu göstermektedir. İngiltere'de tıp hekimlerinde yapılan araştırmada en iyi bildikleri konular sorulduğunda sırası ile laksatifler, antiasit ile ülser ilaçları ve antibiyotikler şeklinde sıralanmıştır7. Veteriner fakültelerinde cinsiyet hormonlarını doğum ve suni tohumlama anabilim dalları detaylıca anlatmaktadır. Bu nedenle genellikle farmakoloji derslerinde bu konuya önem verilmemektedir. Günümüzde farmakoloji dahil veteriner hekimlik alanında oldukça yeterli Türkçe kitap bulunmaktadır. Anlaşıldığı kadarı ile meslektaşlarımızın gerçek problemi yeterince kitaplardan faydalanmamalarıdır. Unutulmaması gereken nokta, öğretim üyelerinin bilginin kaynağı olmadıkları, bilgiye ulaşmayı kolaylaştıran insanlar olduklarının bilinmesidir.
Sonuç olarak; meslektaşlarımızın yeterli farmakoloji bilgisine sahip olmadıkları, klinik öncesi derslerden biri olan farmakoloji dersinin klinik derslerden olan dahiliye dersinden sonra en önemli ders olarak görüldüğü, iyi yapılacak bir farmakoloji eğitim ve öğretiminin klinik veteriner hekimlik mesleğine oldukça faydalı olabileceği ve her alanda olduğu gibi veteriner hekimlik mesleğinde de sürekli eğitime mutlaka devam edilmesi gerektiği belirlenmiştir.