Çalışmada 30 baş Holştayn ineğe ait 30 adet lezyonlu meme başı değerlendirildi. Meme başı derisinde şekillenen lezyonlar ve bu lezyonların mastitis üzerine etkileri araştırıldı.
İneklerde çok uzun meme başlarının süt sağımının kolaylığını olumsuz yönde etkilediği, meme başlarının yere daha yakın olmasına ve daha kolay yaralanmalarına sebep olduğu bildirilmiştir20. Araştırmacılar21,22 uzun meme başlarının sağım, yaralanma vb. dış etkilerden daha fazla zarar gördüğünü bildirmektedir. Binde ve Bakke23, meme başı uzunluğu arttıkça mastitis insidensinin de artış gösterdiğini belirtmektedirler. Alaçam ve ark.24 çeşitli ırklar üzerinde yaptıkları araştırmada CMT pozitif ineklerde ortalama meme başı uzunluğunu 6.40 cm ve CMT negatif ineklerde 6.23 cm olarak bildirmişlerdir. Ruban ve ark.25 ise Rusya Siyah Alacaları üzerinde yaptıkları araştırmalarında mastitis insidensinin meme başı uzunluğu ile düşük düzeyde ilişkili olduğunu tespit etmişlerdir. Sunulan çalışmada meme başı lezyonlarının kısa meme başlarında, orta ve uzun meme başlarına oranla daha az rastlandığı görüldü ve aralarında istatistiksel olarak önemli bir fark (P<0.01) belirlendi (Tablo 2).
Meme başı şekli sınıflandırılırken huni, silindir ve düz şekilli meme başlarından söz edilmektedir. Uzmay ve ark.26 yaptıkları çalışmada, Siyah Alaca İneklerde %73.3'ünde silindirik şekilli meme başlarının bulunduğunu, aynı zamanda bu meme şekillerinin bulunduğu loblarda %21.1 oranında subklinik mastitise rastlandığını bildirmektedirler. Sunulan çalışmada meme başları silindirik, huni ve düz seklinde sınıflandırıldı ve dağılımları sırasıyla %53.3, 33.3 ve 13.3 (P<0.01), sütte bakteriyel üreme oranları ise sırasıyla %75, 70 ve 50 olarak saptandı ve istatistiksel olarak bir farkın olmadığı (P>0.05) görüldü (Tablo 3).
Huni şekilli meme başına sahip ineklerde subklinik mastitis riskinin, meme başı silindirik olanlara göre daha düşük olduğunu vurgulayan Uzmay ve ark.26 yaptıkları bir çalışmada, huni şekilli meme başlarının, toplam ineklerin %18.8'in de ve subklinik loblu memelerin ise %17.7'sinde bulunduğunu tespit etmişlerdir. Lopez-Benavides ve ark.27 yaptıkları çalışmada huni-yuvarlak meme başı şekline sahip inek oranının %16, huni-düz şekillilerin ise %4.7 düzeyinde olduğunu, SHS'nın huni yuvarlak meme başlarında en yüksek değerde (105.000 hücre/ml) bulunduğunu belirlemişlerdir. Çalışmada meme başı lezyonlarında huni şekline sahip meme başlarının oranı %33.3, sütte bakteriyel üreme oranı ise %70 olarak belirlendi (Tablo 3).
Emre5 yaptığı çalışmada incelenen meme başlarında % 10.9 oranında travmatik yaralar, çatlak, peteşi, konjesyon, ödem, form değişikliği ve papillomatoz gibi bozukluklar belirlediğini, lezyonlardan enfeksiyona bağlı olmayanların %4.8, enfeksiyöz olanların ise %6.1 şeklinde bir dağılım gösterdiğini bildirmiştir. Çalışmada meme başı lezyonlarının dağılımı Tablo 4'te verilmiştir.
Kingwill ve ark.28 meme lezyonlarında sık olarak Staphylococcus spp. ve Streptococcus dysgalactiae izole ettiklerini bildirmişlerdir. Neijenhuis ve ark.29 yaptıkları çalışmalarında meme lezyonlarında sık olarak Staphylococcus spp. ve Streptococcus spp. ürediğini belirlemişlerdir. Mülei30 meme başında lezyon olan mastitisli hayvanların sütlerinde en fazla üreyen mikroorganizmaların da sırasıyla Staph. aureus, Streptococcus spp. ve Corynebacterium pyogenes olduğunu bildirmiştir. Rişvanlı ve Kalkan31 yaptıkları çalışmada meme papillomatozisinde en fazla oranda üreyen mikroorganizmanın Staph. aureus olduğunu tespit etmişlerdir. Sunulan çalışmada mikrobiyolojik testler sonucunda meme lezyonlarının en fazla üreyen mikroorganizmanın Staphylococcus spp. olduğu görüldü ve bunlarında büyük kısmının KNS olduğu belirlendi ayrıca örneklerden Streptococcus spp.'de izole ve identifiye edildi (Tablo 7).
Agger ve Hesselholt32 küçük ve yüzeysel meme başı derisi lezyonları ile subklinik mastitis arasında istatiksel açıdan önemli bir ilişki olduğu ve lezyon bulunan meme loblarında mastitis olasılığının yaklaşık %50 oranında daha fazla olduğunu belirtmektedir. Farnsworth33 şiddetli meme lezyonlarında mastitis riskinin yüksek olduğunu belirtmektedir. Emre5 lezyonlu meme başlarında sağlıklı olanlara göre somatik hücre sayısında ve buna paralel olarak mastitise predispozisyonda önemli bir artış olduğunu ifade etmektedir. Mülei30 meme başında lezyon oluşan meme loblarının %71 'inde subklinik mastitis olduğunu bildirmiştir. Bu çalışmada lezyonlu meme başlarından alınan süt örneklerinde %70 üreme tespit edildi (Tablo 7).
Rişvanlı ve Kalkan31 CMT pozitif sütlere uygulanan mikrobiyolojik testler sonucunda en fazla üreyen mikroorganizmanın Staph.aureus (%57.08) olduğunu tespit etmişlerdir. Çalışmada hem CMT pozitif sütlere hem de CMT negatif sütlere uygulanan mikrobiyolojik testler sonucunda en fazla üreyen mikroorganizmanın KNS (%60) olduğu belirlendi (Tablo 7).
Rişvanlı ve Kalkan (31) CMT'ye pozitif sonuç veren ve klinik mastitisli 756 hayvandan alınan süt numunelerine uygulanan mikrobiyolojik testlerin sonucunda, 445 tanesinde (%58.86) üreme olduğunu, CMT'ye pozitif sonuç veren klinik mastitisli 1465 meme lobunun 700'ünde (%47.78) üreme tespit etmiştir. Bu çalışmada CMT pozitif 23 süt numunesinin 18'inde üreme pozitif (%78) olduğu belirlendi (Tablo 5).
Alişarlı ve Solmaz34 yaptıkları çalışmada CMT negatif 80 süt numunesinin 68'inde üreme pozitif (%85.0) olduğunu belirlemişlerdir. Çalışmada CMT negatif 7 süt numunesinin 3'ünde üreme (%42.8) olduğu belirlendi (Tablo 5).
Rişvanlı35 yaptığı çalışmada üretilen Staph. aureus'ların duyarlı olduğu antibiyotikler sırası ile sefalosporin, danofloksasin, enrofloksasin, neomisin, tetrasiklin, eritromisin, streptomisin, ampisilin ve trivetrin olarak tespit etmiştir. Alişarlı ve Solmaz35 izole ve identifiye edilen Staph. aureus'lar duyarlılıkları yönünden bazı antibiyotiklere karşı test ettiklerini ve gentamisine (%100), eritromisine (%83), oksitetrasikline (%75), sefaperazona (%68), kloksasiline (%44.3), amoksasiline (%42) ve sulbaktam+ampisiline (%32) karşı duyarlı bulduklarını bildirmişlerdir. Sunulan çalışmada meme başı lezyonlarından alınan svaplardan izole edilen suşlarında antibiyotik duyarlılıkları için amoksisilin+klavulonik aside %100, amoksisiline %66.6, eritromisine %66.6, oksitetrasikline %66.6, gentamisine %66.6, enrofloksasine %66.6 ve penisilin-G'ye %66.6 düzeyinde belirlendi (Tablo 6). Yapılan antibiyogram çalışmalarında sütten izole edilen etkenlerin antibiyotik duyarlılıklarının meme yaralarından izole edilen etkenlerle benzerlik gösterdiği tespit edildi (Tablo 6). Antibiyotik duyarlılıklarına bakıldığında yaralanmalardaki etkenlerin sütten izole edilen etkenler ile aynı genetik kökenden olabilecekleri düşünüldü.
Çalışmada izole edilen etkenlerin identifikasyonlarının teyidi mültipleks PZR tekniği kullanılarak gerçekleştirildi (Şekil 1). Bu teknik özellikle izolatların biyokimyasal identifikasyonunda destekleyici olarak ya da identifikasyonun hızlandırılması amacıyla direkt olarak kullanılabileceği kanaatine varıldı.
Sonuç olarak süt sığırı işletmelerinde mastitisten korunmada, meme başı lezyonlarına gereken özenin gösterilmesi, bu lezyonların mastitise predispozisyon oluşturabileceği, mastitisten ve lezyonlardan korunmada memenin bazı fiziksel ve yapısal özelliklerinin de dikkate alınmasının gerektiği ifade edilebilir.