Asırlardan beri bilinen dünyanın değişik bölgelerinde zaman zaman salgınlar şeklinde görülen aphthous fever, aphthousa epizootika ve foot-and-mouth disease (FMD) olarak ta adlandırılan, şap hastalığı tüm evcil ve yabani çift tırnaklı hayvanların (özellikle sığır ve domuzlar) ağız, meme ve tırnak arası bölgelerde vezikül, erozyon ve ülserlerle karakterize akut seyirli, ateşli ve zoonoz viral bir enfeksiyondur
1,2.
Çok bulaşıcı olan şap hastalığı; tedavi masrafları yanında, verim düşüklüğüne, özellikle kültür ırkı sığırlar ile buzağı ve kuzularda ölümlere yol açması nedenleriyle önemli ekonomik kayıplara neden olur 2-4. Duyarlı hayvanlarda şap hastalığı
salgınlarında morbiditesi hızla %100'e yaklaşabilir, ancak bazı suşlar belirli türlere bulaştırıcılık bakımından sınırlıdır. Bununla birlikte mortalitesi erişkinlerde %2, gençlerde ise %20 olabilir. İngiltere’de 2001 yılında çıkan ve 7 ay içerisinde eradike edilen bir salgın yaklaşık 8 milyon sterline (yaklaşık 12 milyar dolar) mal olmuş ve 10 milyona yakın hayvanın ölümüyle sonuçlanmıştır. Çin’de 1997 yılında meydana gelen bir salgında ise birkaç ay içerisinde 4 milyondan fazla domuz ya ölmüş veya kesilmiştir 5. Yurdumuzda da eskiden beri bilinmekte olup alınan tüm tedbirlere rağmen hemen her yıl muhtelif bölgelerde ve hatta bazen her tarafta görülmektedir 2,4,6-9. İnsanların hastalığa daha az duyarlı olduğu, sadece ağız, el ve ayaklarında aftların görüldüğü belirtilmektedir 1,2.
Epiteliotrop ve miyotrop özelliği de olan şap hastalığı virüsü, Picornaviridae ailesinden Aphthovirus’tur 2. Virüsün immunolojik özellikleri birbirinden farklı A, O, C, Asia1, SAT1, SAT2 ve SAT3 olmak üzere 7 serotipi bulunmaktadır 1,5. Şap hastalığında klinik parametrelerin etkileneceğini bildiren kaynaklara 6,10-12 ilaveten bazı hematolojik 6,11,12, biyokimyasal 10-25 ve oksidatif stres parametreleri 12,16,25-27 ile vitamin 6,8,9,28 ve mineral madde 9,14,21,24 düzeyleri ile ilgili birçok çalışma mevcuttur. Tunca ve ark. 29 tarafından, sağlıklı (n: 7) ve şap hastalığı teşhisi koydukları (n: 17) buzağılarda serum cTn-I, CK, CK-MB, AST ve LDH düzeylerini sırasıyla 14.8±1.9 ve 0.24±0.03 ng/mL; 573±407 ve 39±10 U/L; 238±37 ve 61±16 U/L; 84±7 ve 30±9 U/L; 298±29 ve 109±23 U/L olarak belirlenmiş olup, tüm gruplar arasında P<0.001 düzeyinde istatistiksel önemliliğin olduğu ifade edilmiştir.
Nath ve ark. 25 tarafından yapılan şap hastalığı teşhisi konulan sığırlarda bazı hematolojik (hemoglobin, hematokrit değer, total lökosit sayısı, eritrosit sayısı, MCH, MCV, MCHC), biyokimyasal [total protein, albümin, globülin, kolesterol, üre, kan üre nitrojen (BUN), kreatinin, total bilirubin, direkt bilirubin, indirek bilirubin, kalsiyum, AST, ALT, ALP)] ve oksidatif stres [MDA, süperoksit dismutaz (SOD), glutatiyon peroksid (GSH-Px) ve glukoz-6-fosfat (G6PD), Β-karoten, askorbik asit, serum ürik asit] parametrelerinin araştırıldığı bir çalışmada tüm parametrelerde kontrol grubuna göre istatistiksel farklılığın olduğunu ve şap hastaığı esnasında antioksidant savunma sistemleri için A, C ve E vitaminlerinin uygulamalarının faydalı olacağı bildirilmiştir.
Kızıl ve Gül 30 tarafından yapılan şap aşısı uygulanan besi sığırlarında antioksidan vitaminlerin klinik ve bazı hematolojik parametreler ile antioksidan enzim ve lipid peroksidasyon düzeylerine etkilerinin araştırıldığı bir çalışmada, aşılamanın hayvanlarda bir stres faktörü olarak radikal düzeylerini arttırabileceği, aşılama esnasında C ve E vitamini enjeksiyonlarının ise stresin olumsuz etkilerini azaltabileceği ifade edilmiştir. Aynı araştırıcıların yaptığı farklı bir çalışmada 31 ise şap aşısı uygulanan besi sığırlarında AD3E ve C vitamini uygulamalarının serum protein fraksiyonlarına etkileri araştırılmış, sonuç olarak ülke hayvancılığını her dönem olumsuz etkileyen ve büyük ekonomik kayıplara neden olan şap hastalığıyla mücadelede aşılama en önemli ve yaygın korunma metodu olduğundan, aşılama stresinin neden olduğu bir takım olumsuz etkileri azaltmak, daha güçlü ve yeter düzeyde bir bağışıklık şekillenmesini sağlamak amacıyla aşılama işlemi sırasında AD3E ve C vitaminleri gibi antistres özelliği olan vitaminlerin uygulanmasının yararlı olacağı kanısına varıldığı bildirilmiştir.
Şap virüsü ile enfekte ve aşılı danalarda serum proteinlerinin fraksiyonlarının elektroforetik dağılımın incelendiği bir çalışmada 32 deneme gruplarından elde edilen sonuçlar ile hastalık oluşturulmadan veya aşılanmadan önceki sağlıklı döneme ait sonuçlar karşılaştırıldığında, sadece aşılama sonrası dönemde albumin seviyesinde önemli bir azalma ve gama-globulin seviyesinde önemli bir yükselme olduğu (P≤0.001) tesbit edilmiş olup, bu değişikliklerin inaktif viruslarla aşılamada organizma tarafından daha kısa sürede oluşturulan immun yanıta bağlı olduğu ve bu immun yanıtın protein metabolizması ile ilişkisine bağlı olarak da serum protein fraksiyonlarındaki değişikliklerin ortaya çıktığı kanaatine varılmıştır.
Şap hastalığının sığırlarda nitrik oksit düzeyi, total antioksidan ve oksidan kapasite üzerine etkilerinin araştırıldığı bir çalışmada 26, hastalığın nitrik oksit düzeyi ve oksidan kapasite seviyesini artırırken ve total antioksidan seviyesini etkilemediği belirlenmiştir. Başka bir çalışmada 21 sığırlarda şap hastalığının klinik seyri sırasında (tedavi öncesi 0. gün, tedavi sonrası 7. gün ve 14. gün) serum glukoz, alkalen fosfataz, total protein, albümin, biluribin, kalsiyum, fosfor, kreatinin, demir, üre ve globulin gibi bazı biyokimyasal parametreler araştırılmıştır. Sonuç olarak, şap hastalıklı hayvanlarda tedavi öncesi ve sonrası biyokimyasal parametrelerde önemli değişikliklerin oluştuğu saptanmış olup parametrelerin hastalığın patogenezi ve prognozunun belirlenmesinde kullanılabileceği ifade edilmiştir.
İssi ve ark. 7 tarafından yapılan şap hastalıklı besi sığırlarında salya ve eritrosit arginaz aktivitelerinin araştırıldığı bir çalışmada, şap hastalıklı sığırların eritrosit ve salya arginaz aktivitelerinin kontrol gurubundaki hayvanlara göre önemli derecede (P<0.05) yüksek olduğu belirlenmiştir.
Şap hastalıklı besi sığırlarında pratik cTn-I düzeylerinin araştırıldığı bir çalışmada 17, şap hastalıklı sığırlarda ortalama CK-MB ve LDH aktiviteleri, cTn-I düzeyi sırasıyla ortalama 795.1±70.8 U/L, 1305.9±51.4 U/L ve 3.6±0.3 ng/mL olarak bulunurken aynı parametreler sağlıklı hayvanlarda sırasıyla ortalama 306±20.5 U/L, 1084.7±43.2 U/L ve 1.1±0.02 ng/mL olarak bulunmuştur. Bu parametrelerin şap hastalıklı grupta kontrol grubuna göre istatistiksel olarak yüksek bulunduğu belirtilmiştir (P<0.05). Pratik cTn-I kitlerinin kalp kası dejenerasyonunun tanısında duyarlılık ve seçicilik oranları sırasıyla %100 ve %76.92 olarak bulunmuştur. Şap hastalıklı 69 sığırlardan yalnızca beşinde cTn-I testlerin pozitif sonuç verdiği, ancak bu pratik testlerin sağlıklı sığırlardan toplanan kan örneklerinde negatif olduğu belirtilmiştir. Şap hastalığına bağlı miyokard dejenerasyonu olan olgular ile makroskobik bulguların, serum cTn-I düzeylerinin ve pozitif cTn-I sonuçlarının uyumlu olduğu görülmüştür. Çalışmada 17 sonuç olarak, hem kantitatif cTn-I analizleri hem de kalitatif cTn-I varlığı şap hastalıklı sığırlarda ölüm oranının belirlenmesi için duyarlı ve spesifik bir belirleyici olabileceği ve sığırlarda gelişebilecek kalp kası hastalıklarını belirlemek için kullanılabileceği gösterilmiştir.
Bu çalışmada, şap hastalıklı sığırlar ile şap aşısı yapılan sığırlarda kardiyak enzim [kardiyak troponin-I (cTn-I), kreatin kinaz (CK), kreatin kinaz – miyokardiyal band (CK-MB), laktat dehidrogenaz (LDH) ve aspartat aminoteansferaz (AST)] aktiviteleri ile serum A, C ve E vitamini ve MDA düzeylerinin belirlenmesi amaçlanmıştır.