Köpeklerde vektör kaynaklı patojenlerin varlığı ve yaygınlıklarının bilinmesi, tedavi protokolünün oluşturulması ile korunma ve kontrol önlemlerinin belirlenmesi için önemli ve gereklidir
37. Sunulan çalışmada Türkiye’de Erzurum yöresinde köpeklerde E.canis, D. immitis, Anaplasma spp ve B. burgdorferi’nin seroprevalansının rapid test kiti ile belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmadan elde edilen verilerin hem bölgesel hem de ülke genelinde ilgili hastalıkların durumunun ortaya konulmasına katkı sağlayacaktır.
Köpeklerin kalp kurdu hastalığı, flarial bir nematod olan D. immitis’in neden olduğu sivrisineklerle bulaştırılan bir hastalık olup, vektör kaynaklı hastalıklar içerisinde seroprevalans noktasında dünyada ve Türkiye’de üzerinde en çok araştırma yapılan hastalıklardan biridir. Türkiye’de değişik yıllarda Burdur 22, Diyarbakır16, Ankara21, Hatay26, Iğdır 17, Kayseri28, Kırıkkale<29>, Sivas34, Van 32, İstanbul-İzmir33, Elazığ25, İzmir-Aydın-Muğla-Manisa12, İstanbul-Edirne-Tekirdağ-Kırklareli35 illerinde yapılan çalışmalarda %0-40 aralığında değişik oranlarda pozitiflik belirlenmiştir. Dirofilaria immitis’in seroprevalansı üzerine Erzurum’da daha önce yapılmış az sayıda çalışma mevcuttur. Şimşek ve ark.36 Erzurum’da köpeklerde D. immitis pozitifliğini %8.1, Güven ve ark.14 ise %1.5 olarak belirlemişlerdir. Sunulan çalışmada ise pozitiflik oranı %4.4 olarak belirlenmiştir. Yapılan çalışmalarda12,14,16,17,21,22,25,26,28,29,32-36 farklı oranlarda pozitiflik belirlenmesinin muhtemel nedenleri, çevre ve iklim koşulları, mevsim, çalışılan hayvan sayısı, vektör popülasyonunun yoğunluğu, tanı yöntemleri ve enfeksiyonun durumudur.
Köpeklerde D. immitis varlığı cinsiyetler bakımından değerlendirildiğinde erkek ve dişiler arasında bir fark olmadığı 14,34, seropozitifliğin erkeklerde daha yüksek olmasına rağmen bu yüksekliğin istatistiksel olarak anlamlı olmadığını16,21,22,38 seropozitifliğin erkeklerde yüksek ve bu yüksekliğin de istatistiksel olarak anlamlı olduğunu28,36 veya seropozitifliğin dişilerde daha yüksek olduğunu belirten ancak bu yüksekliğin istatistiksel olarak anlamlı olmadığını ortaya koyan çalışmalar bulunmaktadır17,26,32. Bu çalışmada seropozitiflik oranı erkeklerde %7.3, dişilerde ise %2.1 olduğu, cinsiyetler arası farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlenmiştir. Erkek köpeklerin hastalığa yakalanma riskinin yüksekliği, sivrisinekler tarafından ısırılma olasılıklarının daha yüksek olması şeklinde açıklanmıştır39.
Köpeklerde D. immitis varlığı yaşa göre değerlendirildiğinde prevalansın yaşa göre değişmediği14,38; yaşın artmasıyla birlikte seropozitifliğin de arttığı, ancak bu artışın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı21,28,35 veya yaşın artmasıyla birlikte seropozitifliğinde arttığı ve bu artışın istatistiksel olarak anlamlı olduğu17,22,26,32 bildirilmiştir. Sunulan çalışmada elde edilen veriler yaşa göre değerlendirildiğinde yaş gurupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmamasına ragmen, en yüksek pozitiflik >3 yaş gurubunda, daha sonra 2>3≤ yaş gurubunda, daha sonra 1>2≤ yaş gurubunda belirlenmiş olup, 1≤ yaş gurubunda ise hiç seropozitiflik belirlenmemiştir. Yukarıdaki bildirimlerle uyumlu olarak bu çalışmada da yaş arttıkça pozitifliğin de arttığı söylenebilir. Bunun muhtemel nedeni Öge ve ark.21’nın da belirttiği gibi yaşlı köpeklerin gençlere nazaran etkene maruz kalma olasılığının daha yüksek olmasıdır.
Hastalıkla ilgili ırk predispozisyonu değerlendirildiğinde bazı çalışmalarda ırk yatkınlığının olmadığı belirtilirken38 diğer çalışmalarda ise büyük yapılı ırka sahip köpeklerde küçük ırk köpeklere göre hastalığın görülme olasılığının daha yüksek olduğu belirtilmiştir26,28. Sunulan çalışmada elde edilen veriler ırklara göre değerlendirildiğinde yukarıdaki bildirimlerle uyumlu olarak en yüksek pozitiflik iri ırk köpeklerde belirlenmiş olup, ırklar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (P˂0.05). Ancak bu anlamlılıkta çalışmaya dahil edilen ırklardaki köpek sayılarının da önemli bir etken olduğu değerlendirilmiştir.
Türkiye’de köpeklerde Anaplasma spp.’nin seroprevalansı üzerine yapılmış çok fazla çalışma bulunmamakla birlikte, yapılan çalışmalarda ise değişik oranlarda pozitiflik elde edilmiştir. Şöyleki A. phagoytophilum için Sinop10, Kayseri11, Ege bölgesi12 ve Trakya bölgesinde35 yapılmış çalışmalarda %4-30.1 aralığında değişik oranlarda pozitiflik belirlenmiştir. Bu oran A. platys için Trakya bölgesinde %635, Sakarya, Kocaeli, Mersin, Giresun, İzmir, Elazığ, Diyarbakır, Erzurum, Ankara ve Nevşehir illerini kapsayan bir çalışmada ise %0.5 olarak belirlenmiştir13. Güven ve ark. 14 Erzurum’da 133 asemptomatik köpekte PCR yöntemiyle yaptıkları araştırmada, A. platys pozitifliği belirlememişlerdir. Sunulan çalışmada köpeklerde Anaplasma spp’ye karşı seropozitiflik %0.8 olarak belirlenmiştir. Bu oran, Türkiye’de en düşük prevalansın elde edildiği çalışmalardan biri olmasıyla dikkat çekmiştir. Çalışmalarda elde edilen sonuçları örnek sayısı, yöntem, kene yoğunluğu yada enfekte kene oranlarının farklılığının etkileyebileceği belirtilmektedir40,41. Diğer taraftan Cristopher ve ark.42 yağış ve ağaçlık alan arttıkça prevalansın arttığını, sıcaklık, popülasyon yoğunluğu, kısmi nem ve yükseklik arttıkça ise prevalansın azaldığını belirlemişlerdir.
Köpeklerde, A. phagocytophilium seroprevalansının yaş, tür, cinsiyet, kullanım/yaşam şekli yada lokasyonlarında bir fark olmadığı belirtilmektedir10,40. Kapiainen43 ise yaptığı çalışmada köpeklerde Anaplasma spp seroprevalansının en yüksek 8 yaşından büyüklerde, ayrıca seropozitifliğin erkek ile dişilerde benzer oranlarda olduğunu belirlemişlerdir. Seropozitivitenin yaşlı köpeklerde gençlerden daha yüksek olduğunu belirten başka bir çalışma da bulunmaktadır44. Yukarıdaki bildirimlerle uyumlu olarak sunulan çalışmada da Anaplasma spp’ye karşı pozitiflik belirlenen 2 köpeğin ikisinin de yaşlarının 3’ten büyük olduğu, birinin cinsiyetinin erkek, diğerinin ise dişi olduğu belirlenmiştir.
Türkiye’de gerek serolojik15 ve gerekse moleküler testlerle E. canis’in varlığı gösterilmiştir45,46. Ehrlichia canis’in seroprevalansının belirlenmesi amacıyla farklı yıllarda Diyarbakır 16 Iğdır17, Sinop10, Kayseri11, Kırıkkale 18, Uşak 47, İzmir-Aydın-Muğla-Manisa12 ve Bursa-Balıkesir-Aydın-Şanlıurfa-Adana-Antalya’da15 yapılmış çalışmalarda %1-24.42 arasında değişen oranlarda seropozitiflik belirlenmiştir. Güven ve ark.14 Erzurum’da 133 asemptomatik köpekte PCR yöntemiyle yaptıkları araştırmada, E. canis pozitifliğini %9.8 olarak belirlemişlerdir. Sunulan çalışmada ise E. canis’e karşı antikor varlığını belirlemek üzere yapılan analizde pozitif sonuç bulunmamıştır. Ansari-Mood ve ark.48 seropozitiflik oranın düşüklüğüne köpeklerin düşük oranda kene enfestasyonuna maruz kalmaları, seçilen popülasyon, iklim, kullanılan tanı yöntemi gibi faktörlerin etkili olabileceğini belirtmişlerdir. Sunulan çalışmada da seropozitifliğin bulunamamasının sebebinin Ansari-Mood ve ark.48’nın belirttiği nedenlerden kaynaklanmış olabileceği değerlendirilmiştir.
Hastalıkta yaş, cinsiyet ve ırk gibi faktörlerin seropozitiflikle ilişkilerinin belirlenmesi üzerine yapılmış çalışmalarda birbirinden farklı değerlendirmeler ortaya çıkmıştır. Ansari-Mood ve ark.48 seropozitifliğin yaşlara göre değerlendirildiğinde yaşlılarda oranın daha yüksek olduğunu, bunun nedeninin de köpeğin immunolojik durumu ve vektör kenelere daha fazla maruz kalma ihtimaliyle açıklamışlardır. Bazı araştırmacılar erkek köpeklerde prevalansın daha yüksek olduğunu belirtirken15, bazıları ise cinsiyetler arasında bir fark olmadığını bildirmişlerdir 49. Singh ve ark.50 6 aylıktan küçüklerde seropozitifliğin yaşlılara göre daha yüksek olduğunu, ırk ve cinsiyetin ise önemli olmadığını belirlemişlerdir. Serbezov51 konu ile ilgili yapılan serolojik çalışmalarda farklı sonuçların ortaya çıkmasının nedenlerini vektörün çokluğu ve dağılımı, hayvan davranışları ve çalışma populasyonunun ortalama yaşı gibi belirli epidemiyolojik faktörlere bağlamıştır.
Borrelia burgdorferi’nin seroprevalansını belirlemek üzere Türkiye’de yapılmış çok fazla çalışma olmamakla birlikte, Bursa 19, Sinop10, İzmir-Aydın-Muğla-Denizli-Manisa12, Diyarbakır16, Iğdır17, Şanlıurfa52 illerinde yapılmış çalışmalarda %0-28 aralığında değişen oranlarda pozitiflik belirlenmiştir. Konu ile ilgili Erzurum yöresinde köpeklerde yapılmış herhangi bir çalışma bulunmamakla beraber, mevcut çalışmada pozitiflik belirlenmemiştir.
Yapılmış çalışmalarda seropozitiflik oranlarının düşük olmasının nedeni köpeklerin maruz kaldığı kene yoğunluğu ve enfekte kene oranının düşüklüğü ile açıklanmıştır40,41. Ayrıca yüksek rakım, soğuk hava ve sert kışların Ixodes ricinus’un hayatta kalma ve köpeklerin B. burgdorferi’ye maruz kalma riskini azaltabileceği bildirilmektedir53. Sunulan çalışmada da seropozitiflik bulunmamasının nedeni, yukarıdaki bildirimlerde belirtildiği gibi Erzurum’un rakımının yüksekliği, nem oranı, ikliminin sert olması gibi koşulların vektör kenenin yaşaması için uygun olmadığı gibi köpeklerin maruz kaldığı enfekte kene oranının düşüklüğü/yokluğu ile de açıklanabilir. Bu veriler ışığında Erzurum’un Lyme hastalığı için endemik bir bölge olmadığı söylenebilir.
Konu ile ilgili yapılmış çalışmalarda, hastalıkta ırk, yaş ve cinsiyet predispozisyonu üzerine değişik bulgular ve görüşler ortaya çıkmıştır. Yaş ve cinsiyet ile pozitiflik arasında bir ilişki olmadığı 54, yaşlı köpeklerde40 veya 1 yaşın altındakilerde daha yüksek oduğunu belirten çalışmalar da55 bulunmaktadır. Bhide ve ark. 19 seropozitifliğin melezlerde daha çok olduğunu, istatistiksel olarak bir fark olmasa da seropozitifliğin erkeklerde, yaş olarak ise 7-12 aylık köpeklerde daha yüksek olmasına rağmen, istatistiksel olarak bir fark olmadığını belirlemişlerdir.
Sonuç olarak, sunulan çalışmadan elde edilen veriler ışığında Erzurum yöresindeki köpeklerde kene ve sivrisinek gibi vektör kaynaklı hastalıkların bazılarının (Anaplasmosis, Dirofilariasis) görüldüğü, bu hastalıkların Erzurum yöresindeki yaygınlığının önlenmesi ve eradikasyonu için koruma ve kontrol önlemlerinin alınması gerektiği sonucuna varılmıştır.