Her canlı için evrensel bir gerçek olan ölüm, tarih boyunca insanların varoluşsal kaygılarının başında gelmiştir. İnsanoğlu, yok olma korkusu ve/veya sonsuza kadar yaşama arzusu yüzünden devamlı ölüme çare aramış; yani, ölümsüzlüğün formülünü bulmaya çalışmıştır
1,2. Mumyalama işlemi, ölümsüzlük arayışlarından doğmuş bir tekniktir. Bu işlem, ölümden sonra, bozulmayı önlemek amacıyla, bedenin, birtakım kimyasal maddelerle muamele edilmesi esasına dayanır
3.
Şili, Peru, Papua Yeni Gine, Arjantin, Venezuela gibi ülkelerde bulunan ve günümüze ulaşan hayvan mumyaları olsa da, günümüzde bilinen hayvan mumyaların çoğunluğu ve en eski olanları Mısır Uygarlığına aittir. Dolayısıyla hayvan mumyaları üzerinde yapılan çalışmalar daha çok Mısır Uygarlığına odaklanmaktadır 3-5. Mısırlıların inanışına göre, Güneş Tanrısı Ra’nın yaşamı, güneşin doğuşuna ve batışına bağlıydı. Bu dünyada Ra, her gün, gün doğumuyla dirilirdi ve gün batımıyla ölürdü. Güneşin batması onun için yaşamın bittiğini göstermez, bilâkis, öteki dünyada yeniden dirilerek yaşamaya devam edeceği anlamına gelirdi 6. Bu inanışa paralel olarak, insan hayatının da ölümle sona ermediğine; aksine ölümün, yaşamın ikinci bölümüne geçmeyi sağlayan bir geçit olduğuna ve ölen kişilerin ruhlarının öteki dünyada tekrar dirileceğine inanırlardı. Eğer ölümden sonra beden iyi bir şekilde muhafaza edilirse, ölen kişinin ruhu tekrar bedenine dönebilir ve öteki dünyada sonsuza kadar yaşamaya devam edebilirdi. Bu yüzden ölümden sonra bedenin bozulmaması için kadavralar mumyalanmış ve tahta tabutlara ya da taş lahitlere konularak gömülmüştür 7-10.
Hayvanlar, Antik Mısırlıların dinleri ve kültürleri gereği önemli bir yere sahipti. Tanrılarla iletişim kurmak, tanrılara adak olarak sunulmak, besin olarak tüketilmek, günlük işlerde yardımcı olarak kullanılmak ya da arkadaş olmak gibi farklı amaçlarla barındırılıyorlardı. Bu roller hayvanları Mısırlıların yaşamlarında vazgeçilmez bir konuma taşımıştı 11. Tıpkı insanlar gibi hayvanların da bir ruha (ka ve ba) sahip olduklarına ve bu ruhun ölümden sonra bir bedene ihtiyaç duyduğuna inanıyorlardı 3,12. Hayvanlarla olan ilişkilerinin sonsuza kadar devam etmesini istiyorlardı. Bu yüzden tıpkı insanlarda olduğu gibi hayvanları da mumyalayarak ölümsüzleştirmeyi ve öteki dünyada birlikte olmayı amaçlıyorlardı 11.
Mumyalar genel bir sınıflandırma ile insan tarafından yapılan (antropojenik) mumyalar ve kendiliğinden oluşan (doğal yoldan) mumyalar olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır 4,13. Ancak bu çalışmada insan-hayvan ilişkisinin doğasını anlamak amacıyla sadece insan tarafından yapılan mumyalar ele alınmıştır.
Hayvan mumyaları, bir yandan insan-hayvan arasındaki tarihsel ilişkinin gücünü anlamak, diğer yandan da veteriner hekimliği tarihine ilişkin bilgilere ulaşmak için eşi bulunmaz kaynaklardır 14. Bu çalışmada, hayvanların mumyalanmasının nedenleri ve mumyalama teknikleri hakkında bilgi vermek suretiyle insan-hayvan ilişkisinin gücünün anlaşılması ve hayvan mumyalarının veteriner hekimliği tarihi yönünden öneminin ortaya konulması amaçlanmaktadır.
1. Mumyalama İşlemi
Mumyalama, mikroorganizmaların üreyip kokuşmaya/bozulmaya yol açmaması için, kadavranın suyunun kurutulması esasına dayanan bir işlemdi. Bu amaçla; ilk olarak, beyin bir çengel yardımıyla burundan çıkarılırdı. Kesici bir alet ile bedenin sol tarafından karın ve göğüs boşluğuna girilebilecek şekilde bir kesi atılarak kalp ve böbrekler dışındaki (kalp ve böbreklerin hayatın merkezi olduğuna inanılır ve bu yüzden vücut içinde bırakılırdı) organlar dışarı alınırdı. Vücut boşlukları natron, tuz, boraks, sirke gibi eritici ve kurutucu maddelerle muamele edilerek, bedenin su ve yağdan olabildiğince arındırılması sağlanırdı. Beden kurutulduktan sonra kendine has şeklinin korunması için vücut boşlukları balmumu, talaş, kum, pamuk gibi dolgu maddeleriyle doldurulurdu. Ayrıca kadavranın olası kötü kokusunu baskılamak ve güzel kokmasını sağlamak amacıyla lavanta, sandal ağacı yağı, gül suyu, tarçın gibi aromatik maddeler kullanılırdı. Son aşamada, uzun süreli bir koruma için mumya, hava ile temasını kesecek bal, zift, zamk, keten kumaş gibi koruyucu maddelerle sarılır ve gömülmeye hazır hale getirilirdi 9,15. Birçok hayvan söz konusu yöntemle mumyalanırken, sığır gibi büyük hayvanların mumyalanmasında daha farklı bir yol izlenirdi. Öncelikle hayvanın anüsünden lavman amacıyla terebentin eşdeğeri ardıç ya da sedir yağı enjekte edilir ve sonra bölge keten bir bezle tıkanırdı. Bu şekilde natron içerisinde bekletilen kadavra, birkaç gün sonra dışarı alınarak anüsteki keten bez çıkarılırdı. Bu işlem sonrasında erimiş olan iç organlar ince metal kancalar yardımıyla dışarı çıkarılırdı. İç organların tamamı eriyip dışarı alınana kadar bu uygulama birkaç kez tekrar edilirdi. İç organlar tamamen boşaltıldıktan sonra kadavra natron ile muamele edilerek kurutulur ve keten sargılarla sarılırdı 16. Hayvanın türüne, büyüklüğüne ve kullanılan tekniğin karmaşıklığına bağlı olarak değişmekle birlikte, mumyalama işleminin, 40 günü kuruma aşaması, 30 günü ise sarma aşaması olmak üzere ortalama olarak 70 gün sürdüğü tahmin edilmektedir 3,4.
Mısır’da Predinastik Dönem’e (MÖ 5500–3050) ait bazı buluntular, mumyalanmış hayvan görüntüsünde olsa da, bunlar keten sargılarla basitçe sarılarak gömülen hayvan bedenlerinden başka bir şey değildirler ve tam olarak mumya kabul edilmezler 4. Gerçek anlamda hayvan mumyalarının bilinen en eski örnekleri, Eski Krallık Dönemi’ne (MÖ 2600 - 2100) aittir. Sözü edilen dönemde çok sayıda ve çeşitte hayvan mumyalandığı anlaşılmaktadır 4.
Hayvan mumyaları, bugüne kadar yürütülen araştırmalarda mumyalanma amaçlarına göre dört kategoriye ayrılmıştır. Bunlar; totem hayvan mumyaları, ev hayvanı mumyaları, erzak hayvan mumyaları ve adak hayvan mumyalarıdır 17.
2. Mumya Çeşitleri
2.1. Totem Hayvan Mumyaları
Antik Mısır’da çok tanrıcılık (politeizm) inancı hâkim idi. Mısırlıların inanışlarına göre, Gök ve Işık Tanrısı Horus, Savaş Tanrısı Sekmet, Bilim Tanrısı Thoth, Ölüm ve Ceza Tanrısı Anubis gibi farklı unsurları temsil eden çok sayıda tanrı vardı ve hepsine ibadet edilirdi. Bu tanrılardan bazıları, insanlarla rahat bir şekilde iletişime geçebilmek için, içinde yaşayabilecekleri bir varlığı, insanlarla temas kurabilecekleri bir aracıya ihtiyaç duymaktaydılar. Bu varlıklar ya da aracılar totem olarak kabul edilmekteydi. Tanrıları simgeleyen bu varlıkların büyük çoğunluğu hayvanlardan oluşmaktaydı. Her tanrıyı temsilen, belirli işaretlerle tanınan bir totem hayvan bulunurdu 4. Bu kutsal hayvanın içinde tanrının ruhu olduğuna inanıldığından ona bir tanrı gibi davranılırdı. Kutsal kabul edilen bu hayvanlar tapınaklarda yaşar, en iyi şekilde beslenir ve bakım görürdü. Öldükten sonra ise matem ilan edilir, büyük bir özenle mumyalanır ve gömülürdü. Daha sonra aynı işaretlere sahip bir başka hayvan, rahipler tarafından söz konusu tanrının totem hayvanı olarak ilan edilirdi 18.
Kutsallık atfedilen hayvanların en meşhur olanı, Memphis bölgesinde, Ptah Tanrısını temsil ettiğine inanılan Apis Öküzü’dür. Siyah renkli olan bu öküzün vücudunda beyaz lekelerin ve başının üzerinde üçgen şeklinde bir izin olması gerekiyordu. Ayrıca sırtında akbaba, sağ yanında hilâl, dilinin üzerinde ise bok böceğine (Mısır’da kutsal kabul edilir) benzeyen bir işaret bulunmalıydı. Bu özelliklere sahip hayvanlar, rahipler tarafından incelenir ve içinde tanrının ruhunu taşıdığına inanılan hayvanın, tanrının temsilcisi olduğu ilan edilirdi 8,19,20. Hayvanın hareketleri dikkatle gözlemlenir ve her hareketinden bir anlam/mesaj çıkarılmaya çalışılırdı. Bu hayvan ölünce mumyalanarak gömülür ve aynı özelliklere sahip başka bir hayvan seçilirdi 20,21. Benzer şekilde Tanrı Thoth’un ibis kuşu veya babun, Tanrıça Hathor’un inek, Tanrıça Bastet’in kedi bedenine girdiği düşünülürdü. Ayrıca fare, köpek, çakal, yılan, şahin, timsah, böcek ve bazı kuş türlerinin de farklı tanrıları simgeledikleri düşünüldüğünden bu hayvanlar da kutsal hayvan olarak kabul edilirdi 9,18,22.
Yaşarken özel ilgi gösterilen bu hayvanlara, öldüklerinde de değer verilirdi. Bu hayvanlar firavunlarınkine benzer, yüksek kaliteli mumyalama yöntemiyle mumyalanır ve özel olarak bunlar için imar edilmiş yer altı mezarlıklarına gömülürlerdi 23,24.
2.2. Ev Hayvanı Mumyaları
Antik Mısır’da kedi, köpek, babun, ceylan gibi hayvanlar başta olmak üzere birçok hayvan türü ev hayvanı olarak beslenirdi. Ev hayvanı mumyalarının, hayvan sahiplerinin öldükten sonra da hayvanlarıyla birlikte olma isteklerinden ortaya çıkmış olduğu düşünülmektedir. Bu amaçla hayvan sahipleri, kendileri ve evcil hayvanları için mezar yerleri hazırlatır, ölen ev hayvanlarını özenle mumyalatarak bu mezar yerlerine gömerlerdi. Daha sonra kendileri de ölünce aynı yere gömülür ve mezarda hayvanları ile yan yana olurlardı. Eğer hayvan sahibi önce ölürse, mumyalanarak gömülür ve vasiyeti üzerine ev hayvanı da öldükten sonra mumyalanarak sahibinin mezarına ya da mezarının yakınlarında bir yerlere gömülürdü 24,25. Bazı durumlarda sahibiyle aynı anda gömülebilmesi için geride kalan hayvanın eceliyle ölmesi beklenmez, kasten öldürülür ve mumyalanarak sahibiyle eş zamanlı gömülürdü 4,11,26. Yapılan kazılarda Firavun III. Amenhotep’in (MÖ 1411-1349) oğlu Prens Thutmose’nin mezarında kendi mumyasının yanında mumyalanmış kedisi de bulunmuştur 27. Ayrıca Mısır’da bir mimar olan ve aynı zamanda devlet yetkilisi olarak görev yapan Senenmut’un (ö. MÖ 1463) mezarında mumyalanmış babun ve at; Mısır soylularından olan Isetemkheb D’nin (MÖ 984–959) mezarında ise ceylan mumyası bulunmuştur 28,29. Bunların dışında maymun, kuş, firavun faresi gibi hayvan mumyalarının bir kısmı da münferit zamanlarda bulunmuş bu türden mumyalardır. Bu mumyaların incelenmeleri sonrasında, sahibinin mumyalanmasında gösterilen özenin aynı şekilde evcil hayvanının mumyalanmasında da gösterildiği sonucuna varılmıştır 23,25.
2.3. Erzak Hayvan Mumyaları
Antik Mısır’da hayatın ölümden sonra da devam ettiğine inanıldığından bir sonraki yaşam döneminde et yemeye devam edebilmek için gıda olarak tüketilen hayvanların tamamı ya da sadece tüketilebilecek kısımları mumyalanır ve ölen kişinin mumyasının yanına yerleştirilirdi 16. Bu erzaklar, mumyalandıktan sonra temiz kalabilmelerini sağlamak, bakteri ve böceklerden korumak için özel olarak tasarlanmış kutulara yerleştirilerek mezarlara konulurdu 24. Mısır Firavunu Tutankhamon’un (MÖ 1341-1323) mezarı açıldığında 40’ın üzerinde erzak hayvan mumyasıyla karşılaşılmıştır 30.
Erzak hayvan mumyası olarak adlandırılan bu mumyalar sığır, keçi, ördek, tavuk, kaz, güvercin gibi hayvanlardan ve kaburga, biftek gibi et parçaları, eklem gibi vücut kısımlarından oluşmaktadır. Söz konusu parçalar çoğunlukla tüketime hazır hale getirildikten sonra mumyalanarak 25, nadiren de olsa herhangi bir mumyalama işlemi yapılmadan, kutulara yerleştirilerek mezarlara konmuştur 31. Bazı erzak hayvan mumyalarının üzerinde bol miktarda bitkisel yağ bulunmuştur. Bu da bazı araştırmacılar tarafından, öteki dünyada bu gıdaları pişirmeyi düşündükleri ve bunun için bir hazırlık olduğu şeklinde yorumlanmıştır 16,32. Mısırlılar tarafından tüketilmiş olduğu bilinmesine rağmen, bugüne kadar yapılmış olan kazılarda domuzdan yapılmış erzak mumyasına hiç rastlanmamış olması izaha muhtaç bir durumdur 22,25. Bu durumun sebebi, bu hayvanların erzak olarak mumyalamak için yeterince değerli görülmediği şeklinde yorumlanmaktadır 25.
2.4. Adak Hayvan Mumyaları
Adak hayvan mumyalarının, tanrıları memnun etmek amacıyla yapıldığı düşünülmektedir. Adak olarak sunulan hayvanların, adak sahibi ile tanrı arasında aracı olacağına, bu sayede duaların kabul olacağına ve adak sahibini kötülüklerden koruyacağına inanılırdı 33.
Kedi, köpek, ibis kuşu, böcek, kemirgen, yılan, timsah, kertenkele, koyun, ceylan, fare, aslan, yarasa, şahin, baykuş gibi akla gelebilecek her türden hayvan adak olarak tanrılara sunulmak için mumyalanmıştır 10,12,25,34-36. Hayvan mumyaları içerisinde sayıca en çok karşılaşılanlar adak hayvan mumyalarıdır. Adak mumyalarının önemli bir kısmı M.Ö. 6’ncı yüzyıl ile M.S 4’üncü yüzyıl arasındaki döneme aittir. Bu dönemde adak hayvan mumyacılığının bir endüstri haline dönüşmüş olduğu belirtilmektedir 34,37. Örneğin Saqqara'daki Tanrı Anubis Tapınağında bulunan yaklaşık 8 milyon adak hayvan mumyasının büyük bir bölümü köpek mumyasıdır 38,39. Bunlardan başka Mısır’ın Abidos Bölgesinde 1500’den fazla adak ibis kuşu mumyası 40 ve kedi başlı Tanrıça Bastet’in tapınağında yüzlerce adak kedi mumyası 16 bulunmuştur.
Adak olarak kurban edilecek hayvanlar, tapınaklarda özel olarak yetiştirilen hayvanlardan olabileceği gibi doğadan avlanmak suretiyle yakalanan hayvanlardan da olabilirdi 31. Bu hayvanların ölüm şekilleri incelendiğinde; bir kısmının doğal yollardan öldüğü, büyük bir kısmının ise öldürüldüğü anlaşılmıştır 35,37,41.
Adak hayvan mumyaları genellikle bütün olarak tek başlarına mumyalanmıştır. Ancak bazı mumyaların içerisinde sadece kemik, tüy, yumurta gibi belli vücut parçaları bulunmuştur 17,42,43. Bu nedenle mumyaların içlerindeki kadavranın tam ya da parça oluşuna göre adak hayvan mumyaları farklı isimlerle tanımlanmaktadır. İçerisinde bütün bir kadavra bulunan hayvan mumyaları ‘gerçek mumya’ olarak adlandırılmaktadır. Ancak içerisinde kadavranın parçasını/parçalarını bulunduran mumyaların adlandırılmasında ise fikir ayrılığı yaşanmaktadır 44. Bazı araştırmacılar adak hayvan bedeninin bir bütün halinde sunulmasının zorunlu olmadığını, parçaların bütünü temsil ettiğinin düşünülmüş olabileceğini, bu yüzden onların da ‘gerçek mumya’ olarak adlandırılması gerektiğini iddia etmektedir 33,45,46. Bazı araştırmacılar ise içerisinde bütün bir hayvan yerine, hayvana ait tüy, kanat, kemik gibi vücut parçalarının bir kısmını bulunduran mumyaların ‘sahte mumyalar’ olarak adlandırılması gerektiğini savunmaktadır 25,44,47. İçerisinde hayvansal parça içermeyen; kum, taş, gübre gibi malzemeler içeren mumyalara ise genel bir kabul ile ‘sahte mumya’ adı verilmektedir 24,45,46,48.
Adak hayvanların mumyalanmasında, mumyalama kalitesi adak hayvana yüklenen anlama göre değişmekle birlikte, genellikle kadavranın kurutulması için ham natron, korunması için ise keten sargılar ve reçinenin kullanıldığı basit mumyalama tekniğinden yararlanılmıştır 24,34,49.
3. Hastalıklar ve Veteriner Hekimliği Uygulamaları
3.1. Mumyalarda Hayvan Hastalıklarına İlişkin Kayıtlar
Bugüne kadar hayvan mumyaları üzerinde yapılan çalışmaların insan mumyaları üzerinde yapılan çalışmalara kıyasla daha az sayıda ve bu çalışmaların daha çok paleoparazitoloji ve paleoradyoloji kapsamında yürütülen çalışmalar 50,51 olduğu anlaşılmaktadır. Mısır’ın El-Deir bölgesinde bulunan ve MÖ 4’üncü yüzyıl ile MS 5’inci yüzyıl arasındaki döneme tarihlenen bir mezardaki köpek mumyaları üzerinde yapılan bir çalışmada 52, köpeklerin üzerinde çok sayıda ektoparazite rastlanmıştır. Özellikle küçük yaşta olan bir köpeğin, sağ kulağında yoğun parazit enfestasyonu olduğu tespit edilmiştir. Bu ektoparazitlerin Hippoboscidae ailesine ait Hippobosca longipennis sinekleri, Sarcophagidae ve Calliphoridae ailesine ait Sarcosaprophagous sineklerinin pupaları ve Rhipicephalus sanguineus grubuna ait keneler oldukları anlaşılmıştır. Erken yaşta ölerek mumyalanan bu köpeğin üzerinde yoğun miktarda ektoparazit bulunması ve ölüme neden olacak başka herhangi bir belirgin travmanın olmaması, ölüm nedeninin ektoparazit istilası olabileceğini düşündürmüştür. Söz konusu örnek, anılan tarihlerde, ektoparazitlerin hayvanların ölümüne neden olabilecek kadar çok sayıda ve güçte oldukları şeklinde yorumlanmıştır 53 .
Güney Peru’da bulunan MS 900 - 1100 yıllarına tarihlenen bir mezarda 159 kobay mumyası ve 17 köpek mumyası üzerinde yapılan paleoparazitolojik incelemeler sonucunda mumyaların üzerinde Pulex cinsi (P. simulans/irritans) 1200’den fazla pire olduğu tespit edilmiştir 54,55.
Brezilya’da 1950’lerde çok sayıda kemirgen mumyasına rastlanmıştır. Bunlardan 20 kemirgen mumyasının deri örnekleri Leishmania yönünden analiz edilmiş ve iki tanesinde Leishmania DNA’sına rastlanmıştır 56.
Diğer yandan insan mumyalarının incelendiği bir çalışmada 57, Kist Hidatik (Echinococcus granulosus) adı verilen zoonoz hastalığın izlerine rastlanmıştır. Genç bir kadın mumyasında 58 ise midede Tenia solium’a (domuz tenyası) rastlanmıştır.
Mısır’da bulunan insan mumyalarının paleomikrobiyolojik olarak incelendiği bir çalışmada 59, zoonoz bir hastalık olan tüberkülozu tespit etmek amacıyla hastalığa sebep olan Mycobacterium tuberculosis kompleksi araştırılmıştır. Çalışmada hem insan hem de hayvanda hastalık oluşturma potansiyeline sahip M. tuberculosis (sığır, domuz), M. bovis (sığır, koyun, at) ve M. microti (kemirgenler) etkenleri tespit edilmiştir.
Mısır’da bulunan bir yılan mumyasının bilgisayarlı mikro tomografi (MicroCT) yöntemiyle incelendiği bir çalışmada 37, mumyanın böbreklerinde kalsifikasyonlar olduğu tespit edilmiştir. Araştırmacılar tarafından bu bulgu, hayvanın yaşarken geçirmiş olabileceği akut böbrek hastalığı ya da Gut hastalığına işaret olarak yorumlanmıştır.
Mısır’da Tuna-el-Gebel bölgesinde bulunan babun mumyalarının osteopatolojik yönden incelendiği bir çalışmada 60, söz konusu mumyalarda, artroz (humerus, radius, ulna, femur, tibia, vertebra, scapula), spondiloz (vertebra), osteoporoz, osteomiyelit (humerus, tibia), travma sonrası kırık (mandibula, radius, ulna), raşitizm (humerus, radius, ulna, femur), dental anormalite (çürük, periapikal apse, parodontitis), hiperostoz (scapula), tümör (pelvis) gibi bulgulara rastlanmıştır. Kemik ve dişlerde görülen bu patolojilerin kaynağının, büyük oranda hayvanların diyetlerindeki vitamin ve mineral eksikliğinden kaynaklanmış olabileceği düşünülmektedir 61. Mumyalardaki patolojilerin incelendiği bir başka çalışmada 62, timsah, koyun, öküz ve maymun vertebralarında artrit ve ankilozan spondilit bulgularına rastlanmıştır.
British Museum’daki kedi mumyalarının radyografik olarak incelendiği başka bir çalışmada 63, yavru bir kedide Juvenil Osteoporoz hastalığı tespit edilmiştir. Söz konusu hastalığın, hiperparatiroidizm, anemi, parazit enfestasyonu, uzun süreli açlık gibi durumlardan kaynaklanabilen bir kemik hastalığı olduğu bildirilmektedir.
Bir kuş mumyasının incelendiği radyografik bir çalışmada 64, kemiklerde Harris çizgilerine rastlanmıştır. Büyüme durdurma çizgisi de denilen Harris çizgileri genellikle uzun dönem çevresel stres göstergesi olarak kabul edilmektedir.
Mısır’da köpek, kedi ve maymun mumyalarının incelendiği bir çalışmada 65, köpek mumyalarında, osteosarkoma işaret ettiği düşünülen çeşitli proliferatif kemik lezyonları, osteofit, ve spondiloz; kedi mumyalarında bazı eklemlerde hareket kısıtlamasına neden olan ankiloz görülmüştür.
Ayrıca, pnömoni, ateroskleroz, osteomalazi, osteoporoz, hipotiroidizm ve riketsiya enfeksiyonları da mumyalanmış hayvanlarda tespit edilen diğer hastalıklardır 50,66.
3.2. Hayvan Mumyalarında Veteriner Hekimliği Uygulamalarının İzleri
Hayvan mumyaları mağara resimleri, fosiller, papirüsler ve diğer paleopatolojik bulgular gibi veteriner hekimliği tarihi açısından önemli kaynaklardır 66. Günümüze ulaşan hayvan mumyalarının incelenmesiyle, Antik Mısır’daki veteriner hekimliği uygulamaları hakkında fikir sahibi olmak mümkündür. Örneğin Kral Vadisinde, babun mumyaları üzerinde yapılan bir çalışmada 16, babunların insanlar tarafından alıkonulduğu ve alıkonulan bu babunların kanin dişlerinin ölmeden önce sökülerek uzaklaştırıldığı anlaşılmıştır. Bu işlemin nasıl ve kim tarafından yapıldığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak dişlerin uzaklaştırılma işleminin, çevre dokularına zarar verilmeden özenle yapıldığı anlaşılmıştır. Aynı çalışmada 16, babunlardan birinin kol kemiğinin kırıldığı ve kırılan kemiğin tedavi edilerek eski haline getirilmiş olduğu ortaya konulmuştur.
Mısır’ın Abidos bölgesinde yapılan kazılarda 1500’den fazla ibis kuşu mumyasına rastlanmıştır. Aynı bölgede bu kadar çok sayıda ibis kuşu mumyasının bulunmasından yola çıkılarak, bu türün, hayvan bakımında uzman kişiler tarafından özenli bir şekilde çiftleştirilerek yetiştirilmiş olduğu sonucu çıkarılmıştır 40.
Bir yılan mumyası üzerinde yapılan incelemede 37, yılanın ağız bölgesi kontrol edilirken, mumyanın uzun sivri dişlerinin yerinde olmadığı tespit edilmiştir. Bu durum; dişlerin mumyalama işlemi sırasında zarar görmüş ve kendiliğinden yerinden çıkmış olabileceği ya da mumyalayan kişiyi kazara zehirlenmekten korumak için çıkarılmış olabileceği şeklinde yorumlanmıştır.
4. Hayvan Mumyalarına Erişim
Tarihi değeri olan hayvan mumyaları dünyanın birçok yerindeki farklı müzelerde sergilenmektedir. Özellikle Kahire Mısır Müzesi (Cairo Egyptian Museum) ve Fransa Lyon’daki Doğal Tarih Müzesi (The Musée des Confluences/Natural History Museum) hayvan mumyaları konusunda oldukça zengin müzelerdir. Dünyadaki hayvan mumyalarına kolayca erişilebilmek için 2010 yılında Manchester’da çevrimiçi bir veritabanı olan Antik Mısır Hayvan Biyo Bankası (Ancient Egyptian Animal Bio Bank) kurulmuştur. Bu banka, dünya çapında müze koleksiyonlarında tutulan hayvan mumyalarının elde edilme şekilleri, coğrafik kökenleri, tarihleri, ölçümleri gibi bilgileri ve tanımlanabilmeleri için radyografik ve bilgisayarlı tomografi ile çekilen fotoğraflarını içeren merkezi bir veri bankasıdır 67.
5. Türkiye’de Bulunan Hayvan Mumyaları
Türkiye’de İstanbul Topkapı Sarayı Müzesinde bir timsah mumyası (Şekil 1), İstanbul Arkeoloji Müzesinde bir hayvan mumyası (Şekil 2) ve Aksaray Müzesinde iki kedi mumyası (Şekil 3) olmak üzere bilinen dört hayvan mumyası bulunmaktadır.
Topkapı Sarayı Müzesinde bulunan timsah mumyası Topkapı Sarayı Hekimbaşı Odası Koleksiyonunda sergilenmektedir (Şekil ). Envanter numarası: TSM 12/182’dir. Mumyanın vasıfları kısmında “Başları zıt yönlerde bulunan, gövdeleri ise birbirine geçmiş timsah ve çocuk mumyasıdır. Çocuğun başı ve sol kolu görülmekte olup timsahın kuyruk kısmına iliştirilmiş gibi bir görünüm sergiler. Mumya büyük ölçüde deforme olmuştur." şeklinde bir açıklama yer almaktadır. Bu mumyanın coğrafi kökeni, elde edilme şekli ve tarihine ait herhangi bir bilgi bulunmamaktadır 68.
İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunan hayvan mumyası Eski Şark Eserleri Müzesi Antik Mısır teşhirinde sergilenmektedir. 10866 numaralı lahitin içerisinde bulunan hayvan mumyası, "Bak-n-Mut" isimli şahsın mumyasının ayak kısmında yer almaktadır (Şekil 2). Envanter kayıtlarında mumyanın Mısır’dan getirildiği yönünde bir bilgi yer alsa da, Mısır’ın hangi bölgesinden geldiğine dair bir kayıt yoktur. Söz konusu hayvan mumyasıyla ilgili envanter bilgilerinde yalnızca "kedi ya da başka bir hayvana ait mumya" şeklinde bir açıklama dışında, müzeye giriş tarihi ya da temin yoluna ilişkin herhangi bir kayıt bulunmamaktadır 69.
Aksaray Müzesinde bulunan kedi mumyaları müzenin Aksaray-Keçili Kilise kısmında sergilenmektedir. Şekil 3’te A harfi ile gösterilen kedi mumyasının envanter numarası: A1882/6-1-9611’dir. Mumyalanma döneminin yaklaşık olarak 14’üncü ya da 15’inci yüzyıl (Doğu Roma Dönemi) olduğu tahmin edilmektedir. Müze kayıtlarında "Eser genelde iyi korunmuştur. Baş kısmı ağız ve dişleri çok iyi durumdadır. Tüyleri dökülmüştür." şeklinde bir açıklama bulunmaktadır. Aynı şekilde B harfi ile gösterilen kedi mumyası ise "etütlük eser"1 olarak kabul edildiğinden envanter kaydı bulunmamaktadır 70.
1 "Etütlük Eser: 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamına giren, ancak Eser Envanter Defterine kayıt edilecek nitelikte olmayıp bilimsel amaçla kullanılabilecek korunması gerekli eserler." (27206 sayılı ve 20/04/2009 tarihli Resmi Gazete: Korunması Gerekli Taşınır Kültür Ve Tabiat Varlıklarının Tasnifi, Tescili ve Müzelere Alınmaları Hakkında Yönetmelik).